Academia.eduAcademia.edu
B Ý L Ý M S E L Y A Y I N TMSF yýl:4 sayý:22 Temmuz-Aðustos-Eylül 2009 TASARRUF MEVDUATI SÝGORTA FONU O R G A N I RÝSK KAVRAMI VE BANKACILIKTA RÝSK Ferhat SAYIM - Dr. Selami ER, Sayfa 7’de GLOBAL KRÝZ ve ÜLKEMÝZE YANSIMALARI ÝFLAS HUKUKUNDA VERGÝ SORUNU ve ÇÖZÜM ÖNERÝSÝ Sýnýr Ötesi Bankacýlýk Uygulamalarý: MEVDUAT SÝGORTASI VE FÝNANSAL ÝSTÝKRAR ÜZERÝNDEKÝ ETKÝLERÝ, AB ÖRNEÐÝ Sayfa 22’de Sayfa 25’te Sayfa 41’de TEMEL PARAMETRELER SÝGORTA VE RÝSK ÝZLEME DAÝRE BAÞKANLIÐI FAÝZ ORANLARI (%) 31.05.2009 31.12.2008 31.05.2008 Gecelik 9,25 15 15,75 Mevduat Faizleri* **11,78 16,86 16,68 TRLIBOR (O/N) 9,21 15 15,79 Kaynak: TCMB / TBB *Sektör Ortalamasý/1 aylýk **31.03.2009 BORSA ENDEKSÝ Mayýs 2009 ÝMKB 35.002 Sýnai 25.714 Mali 52.360 Kaynak: ÝMKB Nisan 2009 31.651 22.879 46.802 YATIRIM ARAÇLARININ GETÝRÝLERÝ Son Deðer 1 ay öncesine (31.05.2009) göre (%) ÝMKB Dolar Altýn (TL/gr) Altýn (Usd/Ons) DÝBS Endeksi (3 aylýk)* 35.002 1,539 46,65 929,61 1108,97 Aralýk 2008 26.864 19.781 38.054 1 yýl öncesine göre (%) 10,58 -3,57 2,03 3,08 -12,42 26,66 30,85 4,71 0,75 5,88 DÝBS Endeksi 1171,63 Kaynak: ÝMKB,Reuters (12 aylýk)* 0,68 9,46 *ÝMKB DIBS performans endeksi GSYÝH 2008 (4.çeyrek) 2007 (4.çeyrek) 2007 (yýllýk) GSYÝH (milyar TL) 232.149 219.691 843.178 GSYIH (Büyüme)* -%6,2 %4,2 4,7 Kaynak: TÜÝK *Büyüme oranlarý sabit fiyatlarla ve çeyrek dönemlere aittir. Avrupa Hesaplamalar Sistemi’ne (ESA95) göre hazýrlanan yeni seri ÝÞGÜCÜ VERÝLERÝ(%) Mart 2009 Aralýk 2008 Mart 2008 Ýstihdam Oraný* 39,2 41,2 40,3 Ýþsizlik Oraný 15,8 13,6 11 Kaynak: TÜÝK *Ýstihdam/15 ve daha yukarý yaþtaki nüfus Ýmalat Sanayi Kapasite Kullaným Oraný Mayýs 2009 %70,4 Aralýk 2008 %64,7 ÖDEMELER DENGESÝ ÖZET (BÝRÝKÝMLÝ) (milyon USD) Nisan 2009 Aralýk 2008 Cari Ýþlemler Hesabý -2.659 -41.525 Dýþ Ticaret Dengesi -2.662 -53.067 Toplam Ýhracat 34.281 137.087 Toplam Ýthalat -36.943 -187.780 Ýhracat/Ýthalat %92,79 %73,53 Kaynak: TCMB,TÜÝK (Veriler bir sonraki ayýn 2 inci haftasý açýklanmaktadýr.) Mayýs 2008 82,4 Nisan 2008 -17.473 -17.182 47.198 -64.380 %73,31 Mayýs 2009 86.215 106.898 -20.683 5.436 Mayýs 2008 83.962 86.023 -2.060 17.538 Aralýk 2008 208.89 225.96 -17.06 33.59 Kaynak: Maliye Bakanlýðý BANKACILIK SEKTÖRÜ VERÝLERÝ ÞUBE ve PERSONEL SAYILARI (Nisan 2009) Mevduat Katýlým Kalkýnma ve Bank. Bank. Yatýrým Bank. Banka sayýsý 32 4 13 Yurtiçi Þube 8.707 540 48 Yurtdýþý Þube 51 1 1 Yurtiçi Personel 165.405 11.068 5.284 Yurtdýþý Personel 572 5 2 BÝLANÇO BÜYÜKLÜKLERÝ (NÝsan 2009) Mevduat Katýlým Kalkýnma ve milyon TL Bank. Bank. Yatýrým Bank. Toplam Aktifler Toplam Krediler Konut Kredileri Kredi Kartlarý Takipteki Alacaklar Menkul Kýymet Mevduat/Kat.Fon. Özkaynak Toplam Bilanço Dýþý Ýþlemler -Gayrinakdi Kredi ve Yükümlülükler -Taahhütler YPNGP* Toplam 49 9.295 53 180.757 579 Toplam 683.024 328.842 37.570 33.476 16.381 209.232 434.940 78.808 28.420 18.841 1.703 808 1.152 1.032 21.813 3.917 24.390 13.003 111 216 2.493 11.269 735.833 360.885 39.384 34.284 17.749 212.257 456.753 93.994 459.485 29.840 12.327 501.652 102.342 357.143 533 19.368 10.472 50 6.054 6.273 19 127.763 373.888 601 MEVDUAT VE KATILIM FONU milyar TL Nisan 2009 MEVDUAT HESABI 434.940 Dth oraný %35,8 KATILIM FONU 21.813 Dth oraný %40 TOPLAM 456.752 Dth oraný %36 milyar TL Mart 2009 Hesap Adedi (milyon) 445.334 93,7 %36,1 21.795 1,8 %40,1 467.130 95,5 %36,3 Aralýk 2008 Aralýk Mudi Adedi* 2007 (milyon) Sigorta kapsamýndaki mevduat 124.362 111.234 Dth oraný %24,56 %28,8 Sigorta kapsamýndaki katýlým fonu 8.200 6.506 Dth oraný %23 %31,4 TOPLAM 132.562 117.740 Dth oraný %24,50 %28,9 *Mudiler her bir bankada ayrý ayrý sayýlmýþtýr. 63 1,3 64,3 BANKACILIK SEKTÖRÜ SERMAYE YETERLÝLÝK ORANI (%) % Nisan 2009 Mart 2009 Aralýk 2008 Mevduat Bankalarý 17,59 17,08 16,55 Katýlým Bankalarý 15,03 15,16 15,31 Kalk. ve Yat.Ban. 58,26 57,47 59,38 Bankacýlýk Sektörü 19,00 18,50 18,00 SÝGORTA PRÝM TAHSÝLATLARI Milyon TL Mart 2009 Mevduat Bankalarý 180.162 Katýlým Bankalarý 10.547 TOPLAM 190.709 2008 667.313 41.128 708.441 Aralýk 2008 182.458 10.972 193.430 TMSF - Büyükdere Cad. No:143 Esentepe Ýstanbul Tel: (212) 340 22 00 Faks: (212) 288 53 35 www.tmsf.org.tr Bilgi ve Önerileriniz için: Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi e-mail:srid@tmsf.org.tr Tel: (212) 340 10 57 Kurum içinde baþvuru kaynaðý olarak kullanýlmak üzere derlenmiþ bilgilerden oluþur. Resmi baðlayýcýlýðý yoktur. NOTLAR Bankacýlýk sektörü aktif büyüklüðü Nisan 2009 tarihi itibariyle 735,8 milyar TL seviyesindedir. Toplam aktiflerin %49’unu krediler, %29’unu menkul deðerler cüzdaný oluþturmaktadýr. Toplam mevduat / katýlým fonu büyüklüðü 456,8 milyar TL seviyesindedir. Mevduat / katýlým fonunun %36’sý YP, %64’ü TP mevduat / katýlým fonlarýndan oluþmaktadýr. Mayýs 2008 1,215 1,886 2,38 *Serbest Piyasa (milyar TL) Gelirler Harcamalar Bütçe Dengesi Faiz Dýþý Denge Kaynak: BDDK Aralýk 2008 1,534 2,143 2,186 KONSOLÝDE BÜTÇE (BÝRÝKÝMLÝ) *Yabancý Para Net Genel Pozisyonu- DÖVÝZ KURU GELÝÞMELERÝ* Mayýs 2009 USD 1,539 EURO 2,172 GBP 2,487 Kaynak: REUTERS Nisan 2008 210.4 67.3 277.7 Kaynak: BDDK milyon USD FÝYATLAR GENEL DÜZEYÝNDEKÝ GELÝÞMELER (%) (Mayýs) Aylýk 12 aylýk ortalama* Önceki yýlýn ayný ayýna göre ÜFE -0,05 8,96 -2,46 TÜFE 0,64 9,49 5,24 Kaynak: TÜÝK (Veriler bir sonraki ayýn ilk haftasý açýklanmaktadýr.) (*Cari ay dahil 12 ay ortalamasýnýn, bir önceki 12 aya oraný) MERKEZÝ YÖNETÝM BORÇ VERÝLERÝ (milyar USD) Nisan 2009 Aralýk 2008 Ýç Borç Stoku 186.5 181.7 Dýþ Borç Stoku 69.9 69.8 Toplam 256.4 251.3 Kaynak: Hazine Müsteþarlýðý Kaynak: BDDK GENEL EKONOMÝK VERÝLER ÝÇÝNDEKÝLER B Ý L Ý M S E L Y A Y I N O R G A N I TMSF yýl:4 sayý:22 Temmuz-Aðustos-Eylül 2009 TASARRUF MEVDUATI SÝGORTA FONU RÝSK KAVRAMI VE BANKACILIKTA RÝSK Ferhat SAYIM - Dr. Selami ER, Sayfa 7’de EDÝTÖR’DEN Dr. Yusuf Adýgüzel 2 TMSF ve HUKUK Ahmet ERTÜRK 3 FONUN HAZÝNE MÜSTEÞARLIÐINA OLAN BORÇLARININ TERKÝNÝ Serkan ERTÜRK 4 RÝSK KAVRAMI VE BANKACILIKTA RÝSK Ferhat SAYIM - Dr. Selami ER 7 YENÝ PRÝM TARÝFESÝ MART 2009 PRÝM DÖNEMÝNDEN ÝTÝBAREN UYGULANMAYA BAÞLANMIÞTIR Oya MUNGAN 18 GLOBAL KRÝZ ve ÜLKEMÝZE YANSIMALARI ÝFLAS HUKUKUNDA VERGÝ SORUNU ve ÇÖZÜM ÖNERÝSÝ Sýnýr Ötesi Bankacýlýk Uygulamalarý: MEVDUAT SÝGORTASI VE FÝNANSAL ÝSTÝKRAR ÜZERÝNDEKÝ ETKÝLERÝ, AB ÖRNEÐÝ Sayfa 22’de Sayfa 25’de Sayfa 41’de FAÝZSÝZ BANKACILIK Resul TÜRK 20 GLOBAL KRÝZ ve ÜLKEMÝZE YANSIMALARI1 Rýdvan ÇABUKEL 22 ÝFLAS HUKUKUNDA VERGÝ SORUNU ve ÇÖZÜM ÖNERÝSÝ Av.Deniz ABAY 25 TAZMÝN TALEBÝ YÖNETÝMÝ Ertuðrul SALICI 31 ULUSLARARASI PARA SÝSTEMLERÝ ve AVRUPA PARA BÝRLÝÐÝ Cemal KARAMUSTAFA - Muhammed METÝN 34 Sýnýr Ötesi Bankacýlýk Uygulamalarý: MEVDUAT SÝGORTASI VE FÝNANSAL ÝSTÝKRAR ÜZERÝNDEKÝ ETKÝLERÝ, AB ÖRNEÐÝ Yasemin ÞENOL 41 DÜNYADAN HABERLER Fatih DENÝZ 47 : H. Bayram Babacan Yayýn Yönetmeni : Dr. Yusuf Adýgüzel Sorumlu Yazýiþleri Müdürü : Kamil Oðuz Danýþma Kurulu : Doç. Dr. Cüneyt KOYUNCU - Dumlupýnar Üniversitesi, Doç. Dr. Fuat ERDAL - Adnan Menderes Üniversitesi, Y A Y I N TMSF Adýna Sahibi Prof. Dr. Halil Seyidoðlu - Doðuþ Üniversitesi, Doç.Dr. Muhsin Kar - Kahramanmaraþ Sütçü Ýmam Üniversitesi, Doç. Dr. Rahmi B Ý L Ý M S E L O R G A N I GEZÝ Ahmet YILMAZ 48 Üniversitesi, Doç. Dr. Yusuf Bayraktutan - Kocaeli Üniversitesi, Prof. Dr. Zekai Özdemir - Ýstanbul Üniversitesi, Dr. A. Kadir Tuna - Deniz Özbay - Marmara Üniversitesi, Doç. Dr. Rasim Yýlmaz - Dumlupýnar Üniversitesi, Prof. Dr. Recep Tarý - Kocaeli Üniversitesi, Dr. Ýlyas KARABIYIK - Selçuk Üniversitesi, Prof. Dr. Sabri Orman - Ýstanbul Ticaret Üniversitesi, Doç. Dr. Selahattin BEKMEZ - Muðla Ýstanbul Üniversitesi, Dr. Bekir GÖVDERE – Süleyman Demirel Üniversitesi Yayýn Kurulu : Dr. Rýdvan Çabukel, Fethi Çalýk, H. Bayram Babacan, Haluk Ersoy, Ahmet Yýlmaz, Ali Göçer, Ýsmail Güler, Nizamülmülk Güneþ Yayýn Türü : Yerel Süreli Yayýn Periodu : 3 Aylýk - Temmuz - Aðustos - Eylül 2009 Görsel Tasarým : 1111 Adam Yapým &Tanýtým Adres : Büyükdere C. No:143 34394 Esentepe/ istanbul E-posta : koguz@tmsf.org.tr Tel : 0 212 340 16 11 Faks : 0 212 288 53 35 Baský : FSF Printing House Baský Tel : 0 212 690 89 89 TMSF Çatý Basýn ve Halkla iliþkiler Müdürlüðü tarafýndan hazýrlanmaktadýr. Telif haklarý TMSF'ye aittir. Yazýlarýn sorumluluðu yazarlarýna aittir. TMSF 22 EDÝTÖR’DEN Merhaba Finansal krizin etkilerini dünya ile birlikte yavaþ yavaþ üzerimizden atmaya baþlamýþken, yaz günlerinin mevsim normallerinin üzerinde seyretmeye baþlamasýyla çok farklý bir sýkýntý ile karþýlaþmaya baþladýk. Bunaltýcý sýcaklardan sonra gelen yaz yaðmurlarý ile serinlemeyi ve geçtiðimiz iki yýlda yaþadýðýmýz susuzluðun yeniden yaþamamayý ümit ediyoruz. Son finansal kriz ile dünyada sayýsýz þirket sýkýntýya girerek battý veya kamulaþtýrýldý. Bütün geliþmiþ ülkelerde ekonomiler daraldý ve ‘batamayacak kadar büyük’ denen bankalar ve finans kuruluþlarý battý. Ama Türk bankalarý 2009 yýlýnýn ilk çeyreðinde geçen yýlýn ayný dönemine göre yüzde 32 kar artýþý saðladý. Bankacýlýk sektörünün son krizden az etkilenmesi, daha önceki krizlerimizin bedelinin artýk ödenmemesi gibi rahatlýða meydan vermemeli. Bankasýný batýrarak kamuya milyarlarca dolar zarar vermiþ eski banka patronlarýnýn TMSF’nin elindeki yetkileri kullanarak kendilerine baský yaptýðýný iddia ediyorlar. TMSF kendisine kanunlarla verilen yetkileri kamu lehine sonuna kadar kullanmak için var. Ancak kurumdan mal kaçýrmak veya üzerlerindeki kamu tahsilatý baskýsýný ortadan kaldýrmak için Fon’a iftira atmayý, yýldýrmayý ve sindirmeyi deniyorlar. 5 yýldan aþkýn süredir kurumun tutumunu hala anlamamýþ gibi davranan bu batýk banka patronlarýna karþý TMSF, kararlý bir tutum sergilemeye devam edecektir. Dergimizin bu sayýsýnýn kapak konusu “Risk Kavramý ve Bankacýlýkta Risk”. Makale, Dr. Selami Er ve Yard. Doç. Dr. Ferhat Sayým tarafýndan kaleme alýndý. Oya Mungan “Yeni Prim Tarifesi”ni, Resul Türk ise “Faizsiz Bankacýlýk”ý, Serkan Ertürk ise “Fonun Hazine Müsteþarlýðý’na Olan Borçlarýnýn Terkini” konularýný ele aldýlar. Dr. Yusuf Adýgüzel Yayýn Yönetmeni TMSF Basýn ve Halkla Ýliþkiler Müdürü 2 Baþkan Yardýmcýmýz Dr. Rýdvan Çabukel’in daha önce TUMSIAD’ta yapmýþ olduðu “Global Kriz ve Ülkemize Yansýmalarý” konuþmasýna özetlenerek yer verildi. “Ýflas Hukukunda Vergi Sorunu ve Çözüm Önerileri” konusunu Deniz Abay, “Sigortaya Tabi Mudilerin Tazmin Talebi Yönetimi” makalesini Ertuðrul Salýcý yazdý. Cemal Karamustafa ve Muhammed Metin’in kaleme aldýðý “Uluslararasý Para Sistemleri ve Avrupa Para Birliði”, Yasemin Þenol’un “Sýnýrötesi Bankacýlýk Uygulamalarý” dergimizin bu sayýmýzda bulabileceðiniz diðer yazý ve makaleler. Gelecek sayýmýzda buluþmak üzere... TMSF TMSF ve HUKUK Son dönemlerde bazý batýk banka sahiplerinin TMSF’nin adalet anlayýþýný, hukuki durumunu, kanunlarý uygulama biçimlerini yüksek sesle eleþtirdiklerine þahit oluyoruz. Hatta öyle ki bazýlarý “TMSF’nin dava açma haklarýný ellerinden aldýðýný” iddia edecek kadar ileri gidebiliyorlar. Bunun ne kadar mesnetsiz ve geçersiz bir iddia olduðunu anlamak için avukatlarýmýzýn 20 bine yakýn dava ile ilgilendiklerini söylememiz yeterli olacaktýr. Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu (TMSF) olarak banka çözümleme iþlemlerinde iki farklý yöntem izlenmektedir. Bu yöntemler de genellikle TMSF deðil, borçlu kiþinin tutumuna göre göre þekillenmektedir. Bunlardan birincisi borçlu kiþinin, kurumumuz ile masaya oturup uzlaþarak ödemeyi tercih etmesi, ikincisi ise, cebri takip yöntemi ile tahsilat süreçlerinin sürdürülmesi. Bu tahsilat süreçlerinin her ikisinde de kanunlarýn kuruma vermiþ olduðu yasal sýnýrlar dahilinde hareket edilmektedir. Eðer batýk banka patronu bütün iyi niyetiyle elindeki þirketlerini çalýþtýrarak borcunu ödemek istiyorsa, TMSF önce bu teklifin gerçekleþebilme olasýlýðýný deðerlendirmektedir. Bu teklifin kabulü halinde, borçlularýn bütün varlýklarý kamu alacaklarý tahsil edilene kadar ipotek veya rehin altýnda tutulmaktadýr. Buradaki temel anlayýþýmýz, borcunu ödemek isteyen ve bu imkana sahip olan eski banka sahipleri ile geri ödeme protokolleri imzalayarak ayný zamanda sanayiye, istihdama, üretime yapacaðý genel katkýlara imkan verilmektedir. Ancak, uzlaþarak borcunu ödemek yerine Fon’dan mal kaçýrmaya çalýþan, borcunu ödememek için muvazaalý iþlemler ihdas eden, borçlarýný inkar eden, hatta kurumu borçlu göstermeye çalýþan kiþilere karþý da kamu alacaðýný tahsil için yasal yetkilerin kullanýlmasý þart olmaktadýr. Eski banka hakim ortaklarýndan kimisi her iki yöntemi birlikte kullanmak istemektedir ki bunun imkaný yoktur. Yani bir taraftan Fon’un yasal yetkilerini kullanarak gerçekleþtirdiði iþlemleri mahkemeye taþýyacak, diðer taraftan da Fon ile masaya oturup borç yapýlandýracak. Bu mümkün deðildir. Veya TMSF’ye “biz olayý mahkemeye taþýdýk. Ýþlem ihdas etmek için mahkeme sonucu bekleyin” gibi kabul edilemez tekliflerde bulunacak. Bunun anlamý ringe çýkan iki boksörün birinin ellerini ve gözlerini baðlayýp diðerinin dövmesine izin vermektir. Eðer bu alacak takibi yasal süreçler sonuna kadar tüketilerek yapýlacak ise masada uzlaþý aramanýn bir mantýðý yoktur. Bu yaklaþýmýn ne hukuk, ne adalet, ne kamu vicdanýnda yeri vardýr. Burada bizim kabul edemeyeceðimiz, bir diðer nokta da kamuoyunu yanlýþ yönlendirmeye yönelik olarak TMSF’nin kullandýðý yasal yetkileri bir tehdit olarak lanse edilmesidir. Oysa bizim tavrýmýz çok nettir. Ortada bir kamu alacaðý var. Bu alacak, ya müzakere edilerek sonuçlandýrýlacak ya da hukuk süreçleri ile takip edilecek. Müzakereye baþlanmasýnýn da ön þartý doðal olarak davalarýn geri çekilmesidir. Bazý borçlular kamuoyunun gözü önünde kurumu karalama, yýldýrma, yýpratma, iftira atma gibi yöntemlere baþvuruyor. “TMSF bize baský ile, zorla imza attýrýyor”, “TMSF yargýya gitmemizi engelliyor” tarzý ifadeler de bu tutumun açýk birer örneðidir. Bugüne kadar kurumumuzun muhatap olduðu 16 binden fazlasý aleyhimize açýlmýþ 20 bine yakýn dava bulunmaktadýr. Bu davalardan bin 383 tanesi banka hakim ortaklarý ile ilgili davalardýr. Kurumumuz bünyesindeki 120’den fazla avukat hergün onlarca davaya girerken, “TMSF’nin yargý yolunu týkamasý” inandýrýcýlýktan uzak bir iddiadýr. Öte yandan TMSF yargý denetimi yanýnda, Sayýþtay, Baþbakanlýk Teftiþ Kurulu, baðýmsýz dýþ denetim ve iç denetim olmak üzere beþ farklý denetime tabiidir. Bu kadar fazla denetimden geçen bir kurumun “yetkilerini kötüye kullandýðý” iddialarý haksýzlýktýr. Hiçbir hukuk sistemi bankalarýn soyulmasýný meþru gösteremez. Kanunlarýn içerikleri, aksaklýklarý, yeterli olup olmamasý elbette tartýþýlabilir. Ancak bizim gibi kurumlarýn görevi, Yüce Meclis’in çýkardýðý kanunlarýn verdiði yetkileri kamu lehine kullanmaktan ibarettir. Hukukun hoþgörmediði ve izin vermediði “toplumun soyulmasý” suçunu bizim hoþgörmemiz ve müsamaha göstermemiz beklenemez. Bankacýlýk yasalarýný tartýþýrken, geçmiþteki suistimalleri gözardý edemeyiz. Geçmiþte yaþanan hatalarýn bedelini çok aðýr ödedik ve ödemeye devam ediyoruz. Toplum olarak bir daha böyle bir faturanýn altýndan kalkamayýz. Normal hukuk ve bankacýlýk sýnýrlarý içinde çalýþan kiþi ve kurumlar için TMSF’nin yetkilerinin az veya çok olmasýnýn bir önemi yoktur. Sert bulunarak eleþtirilen bu uygulamalar ancak kural dýþý oynayanlar için bir tehlike arzedebilir. Ancak unutulmamalýdýr ki, kötü niyetli kiþiler için tehlike olarak görülenler, kamu menfaatleri için bir güvencedir. Ahmet ERTÜRK TMSF Baþkaný 3 22 22 ÝNCELEME FONUN HAZÝNE MÜSTEÞARLIÐINA OLAN BORÇLARININ TERKÝNÝ Hazine ile TMSF arasýndaki borç-alacak iliþkisi 2008 yýlýnýn ortalarýna kadar devam etmiþ, ancak bu durum TMSF’nin borç yükünün artmasýný engelleyememiþtir. TMSF’nin Hazineye olan borçlarýnýn terkin edilmesine iliþkin çalýþmalara baþlanmýþtýr.23.07.2008 terkin tarihinden bugüne kadar yaklaþýk 124 milyon USD tutarýnda serbest rezerv ve faiz geliri aktarýmý yapýlmýþtýr. Ülkemiz bankacýlýk sisteminde 1994 yýlýnda yaþanan sorunlarýn Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu (TMSF,Fon) üzerinde yarattýðý baský tam anlamýyla giderilmeden, 1998 ve müteakip yýllarda yaþanan ekonomik krizler sonucunda TMSF’ye devredilen bankalarýn rehabilite edilmesi, satýlmasý ve tasfiyesi için kendi kaynaklarýnýn yanýsýra ihtiyaç duyulan kaynaklar T.C. Baþbakanlýk Hazine Müsteþarlýðýndan (Hazine) ikrazen Devlet Ýç Borçlanma Senedi (DÝBS) temini yoluyla karþýlanmýþtýr. TMSF tarafýndan bu süreçte devralýnan bankalarýn devralýndýklarý tarihler itibarýyla toplam aktiflerinin bankacýlýk sektörünün toplam aktiflerinin yaklaþýk yüzde yirmibeþini oluþturduðu dikkate alýndýðýnda, sistemik bir sektör sorununun TMSF’nin mevcut rezervi ve olaðan mevduat sigortacýlýðý gelirleri ile k a r þ ý l a n m a s ý m ü m k ü n o l m a m ý þ t ý r. Diðer yandan bankacýlýk sektörünün yeniden yapýlandýrýlmasý çerçevesinde T. Vakýflar Bankasý T.A.O.’ya 2002 yýlýnda kullandýrýlan sermaye benzeri kredi nedeniyle Hazine ile 131 milyon USD tutarýnda ayrý bir ikraz sözleþmesi imzalanmýþ, bu kredi Banka tarafýndan vadesinden önce geri ödenmiþtir. Ýmzalanan ikraz sözleþmeleri çerçevesinde, para cinsine baðlý olarak söz konusu borcun faiz oranlarý deðiþkenlik arz ederken, temerrüt halinde 6183 sayýlý Amme Alacaklarýnýn Tahsili Usulü Hakkýnda Kanun hükümleri uyarýnca gecikme zammý uygulanacaðý hükme baðlanmýþ, vadesi geçen borçlar sebebiyle 2005 yýlýndan itibaren gecikme zammý 1 uygulanmýþtýr. Geçmiþ yýllarda döviz kurlarýnda yaþanan artýþlar yaklaþýk % 22’lik kýsmý döviz 79.136 93.292 87.026 66.137 68.639 50.705 38.498 26.061 Yýllar 08 23 .0 7. 20 07 20 06 20 05 20 04 20 03 20 02 20 20 01 4.404 20 100.000 90.000 80.000 70.000 60.000 50.000 40.000 30.000 20.000 10.000 0 00 milyon TL Bu kapsamda TMSF, 2000 - 2005 yýllarý arasýnda imzalanan 5 adet ikraz sözleþmesi ile Hazineden vadeleri 10 ve 20 yýl olarak belirlenen toplam 25.746 milyon USD borçlanma gerçekleþtirmiþtir. Borçlanmanýn 4.890 milyon USD’lik kýsmý yapýlan yasal düzenleme ile T. Ýmar Bankasý T.A.Þ. nezdindeki tasarruf mevduatýnýn tamamýnýn ödenebilmesi amacýyla temin edilmiþ, bu durum ise TMSF’nin borç yükünü önemli miktarda artýrmýþtýr. TABLO-1:Fonun Hazineye Olan Borçlarýnýn Yýllar Ýtibarýyla Toplamý Serkan ERTÜRK 1 Gecikme zammý oraný 6183 sayýlý A.A.T.U.H.K.’nun 51’inci maddesinde düzenlenmiþ olup, 12.11.2003-01.03.2005 tarihleri arasýnda aylýk % 4, yýllýk % 48; 02.03.2005-20.04.2006 tarihleri ararsýnda aylýk % 3, yýllýk % 36; 21.04.2006 tarihinden itibaren aylýk %2,5, yýllýk %30 olarak belirlenmiþtir. Fon Uzmaný Finansman Dairesi 4 ÝNCELEME cinsinden olan borç tutarýnýn TL karþýlýk olarak artmasýna sebep olmuþ, 6183 sayýlý Kanun hükümleri gereðince uygulanan gecikme zamlarý kamu görevini yerine getiren Fonun Hazineye olan borçlarýný katlayarak artýrmýþ ve ödenebilir olmaktan çýkarmýþ, 2006 yýlý sonunda 79,14 milyar TL olan borç tutarý 2007 yýlý sonunda 87 milyar TL’ye ulaþmýþtýr (Tablo-1). Bu süreç dahilinde, TMSF bilançosu bir sigorta kuruluþunun bilançosuna göre önemli deðiþikliklere uðramýþ ve varlýklarý ile yükümlülüklerini teknik olarak karþýlayamaz duruma gelmiþ, söz konusu borç yükü nedeniyle yönetilebilir olmaktan çýkan bilanço yapýsý TMSF performansýný ölçmekten ve ilgili kiþi ve kurumlara güven vermekten uzaklaþmýþ, mevduat sigortacýlýðý fonksiyonunun gerektiði gibi ifa edilmesine engel teþkil etmiþtir. TMSF tarafýndan yapýlan ödemeler, borcun artýþ hýzýna ulaþamamýþ ve borcun ödeme yöntemi ile tasfiyesini imkansýz hale getirmiþ, bu çerçevede Hazine alacaklarýnýn zora düþmesi T.C. Sayýþtay Baþkanlýðý (Sayýþtay) tarafýndan da eleþtiri konusu yapýlmýþtýr. Gerek konu ile ilgili söz konusu eleþtirilerin giderilmesi, gerekse TMSF tarafýndan Hazineye yapýlacak ödemelerin takip ve kontrolünün yapýlarak standardizasyonunun saðlanmasýný teminen Fon ve Hazine yetkililerinin oluþturduðu ortak bir çalýþma grubu kurulmuþtur. Bu çalýþma grubu ilk toplantýsýný Ekim 2007’de Ankara’da yapmýþ, çalýþmalarýnda öncelikli olarak TMSF’nin mali yapýsýný detaylý bir biçimde sýnýflandýrmýþ ve TMSF’nin çözümleme faaliyetlerinden elde edeceði kullanýlabilir nakit fazlasýnýn belirlenen tutarý aþmasý durumunda, yine belirlenen kýsmýný ihtiyaten muhafaza etmek koþulu ile düzenli olarak Hazineye aktarmasýnda mutabakata varmýþtýr. Varýlan mutabakat çerçevesinde her ay düzenli olarak TMSF’nin çözümleme faaliyetlerine iliþkin mali durum tablolarý Hazineye gönderilmiþ, çalýþma grubu tarafýndan kabul edilen hususlar çerçevesinde ödemeler yapýlmýþtýr. Bu durum, Sayýþtay tarafýndan da olumlu bir adým olarak deðerlendirilmiþtir.2 Bunun yanýnda mevduat sigortacýlýðý faaliyetlerinin yaný sýra bankalara aktarmýþ olduðu kaynaklarýn geri kazanýmýný saðlamak amacýyla çözümleme faaliyetlerini de yoðun bir þekilde yürüten TMSF, bu kapsamda 31.03.2009 itibarýyla 18.139 milyon USD tahsilat yapmýþ, 5472 sayýlý Kanun ile 5411 sayýlý Bankacýlýk Kanununda yapýlan deðiþiklik gereðince, söz konusu tahsilatlardan 31.03.2009 itibarýyla 6.801 milyon USD diðer kurumlara aktarýlmýþtýr. Ayrýca, T.Ýmar Bankasý A.Þ. nezdinde 03.06.2003-03.07.2003 tarihleri arasýnda off-shore havalesi karþýlýðýnda açýlan hesaplara iliþkin olarak mudilere yapýlan yaklaþýk 437 milyon USD tutarýndaki ödeme de bu tahsilatlardan karþýlanmýþtýr. Ekonominin tüm kesimlerini etkileyen böylesine büyük bir krizin ortaya çýkardýðý bankacýlýk sektörünü yeniden yapýlandýrma maliyeti, Hazine ile bankalar arasýnda kamu görevi görmek adýna aracýlýk rolünü üstlenen TMSF’ye ikrazen ihraç edilen DÝBS’lerden doðan borç ile ilgili olarak ise Hazineye 30.06.2008 tarihine kadar gerek ayni gerekse nakdi olarak toplam 9,2 milyar USD tutarýnda borç geri ödemesi yapýlmýþ (Tablo-2) olmakla birlikte, söz konusu ödemelerin büyük bir kýsmý faiz borçlarýna mahsup edilmiþ ve yapýlan ödemeler toplam borç tutarýndaki artýþ hýzýný önleyememiþtir. TMSF tarafýndan Hazineye yapýlacak ödemelerin takip ve kontrolünün yapýlarak standardizasyonunun saðlanmasýný teminen Fon ve Hazine yetkililerinin oluþturduðu ortak bir çalýþma grubu kurulmuþtur. 3.505 4.000 3.500 milyon USD 3.000 2.500 1.395 1.350 2.000 1.500 750 733 735 1.000 600 132 500 Yýllar 08 30 .0 6. 20 07 20 06 20 05 20 04 20 03 20 02 20 20 01 0 TABLO-2: Fon Tarafýndan Hazineye Yapýlan Borç Geri Ödemeleri 2 T.C. Sayýþtay Baþkanlýðý, “2007 Yýlý Hazine Ýþlemleri Raporu”, Sayfa 66. 5 22 22 ÝNCELEME TMSF’nin Hazineye olan toplam 93,3 milyar TL tutarýndaki borcu bütçe hesaplarý ile iliþkilendirilmeksizin 23.07.2008 tarihi itibarýyla terkin edilmiþ, çözümleme faaliyetleri sonucunda oluþacak nakit fazlasýnýn Hazineye aktarýlmasýna dair usul ve esaslar TMSF’ye teblið edilmiþtir. Hazine ile TMSF arasýndaki borç-alacak iliþkisi 2008 yýlýnýn ortalarýna kadar bu þekilde devam etmiþ, ancak bu durum TMSF’nin borç yükünün artmasýný engelleyememiþtir. TMSF mali tablolarýnýn hem ülke içinde hem de ülke dýþýnda mali sisteme güven telkin etmesini saðlayacak görüntüye kavuþturulmasý, gerekse Hazine alacaklarýna ait verilerin daha gerçekçi olarak takip edilmesini teminen TMSF’nin Hazineye olan borçlarýnýn terkin edilmesine iliþkin çalýþmalara baþlanmýþtýr. Bu kapsamda yapýlan çalýþmalar neticesinde, 23/07/2008 tarih ve 26945 sayýlý Resmi Gazetede yayýmlanarak yürürlüðe giren 16/07/2008 tarih ve 5787 sayýlý Kamu Finansmaný ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkýnda Kanunda Deðiþiklik Yapýlmasýna Dair Kanunun çerçeve 18’inci maddesi ile 4749 sayýlý Kamu Finansmaný ve Borç Yönetiminin Düzenlenmesi Hakkýnda Kanuna geçici 17’nci madde eklenmiþ, Hazine tarafýndan 31/12/2007 tarihine kadar TMSF’ye verilen özel tertip DÝBS’lerden doðmuþ ve/veya doðacak anapara, faiz, masraf ve gecikme zammýndan oluþan Hazine alacaklarýnýn bütçenin gelir ve gider hesaplarý ile iliþkilendirmeksizin terkininin Bakanýn teklifi üzerine Maliye Bakaný tarafýndan yerine getirileceði hükmedilmiþtir. Söz konusu maddenin ikinci fýkrasýnda ise TMSF’nin, faaliyet izni kaldýrýlan veya yönetimi ve denetimi kendisine devredilen bankalarýn her türlü mal, hak ve alacaklarýndan elde ettiði veya edeceði 6 nakdi gelirlerinden, mevcut ve muhtemel çözümleme giderleri ve bu kapsamda diðer kurumlara yapýlmasý zorunlu ödemeler düþüldükten sonra kalan tutarý Hazinenin ilgili hesaplarýna Hazine tarafýndan belirlenen usul ve esaslar çerçevesinde aktaracaðý hükme baðlanmýþtýr. Bahsi geçen Kanun maddesi çerçevesinde gerekli iþlemler Hazine tarafýndan gerçekleþtirilmiþ, TMSF’nin Hazineye olan toplam 93,3 milyar TL tutarýndaki borcu bütçe hesaplarý ile iliþkilendirilmeksizin 23.07.2008 tarihi itibarýyla terkin edilmiþ, çözümleme faaliyetleri sonucunda oluþacak nakit fazlasýnýn Hazineye aktarýlmasýna dair usul ve esaslar TMSF’ye teblið edilmiþtir. Söz konusu usul ve esaslarda, TMSF tarafýndan üç ayda bir cari yýl için aylýk, cari yýldan sonraki dönemler için yýllýk olmak üzere gelir ve gider projeksiyonlarýnýn hazýrlanacaðý, aylýk gerçekleþen çözümleme faaliyetleri çerçevesinde oluþan rezervden ihtiyaten elinde tuttuðu rezerv ve blokede tutmak zorunda olduðu tutarlarýn mahsup edilmesi sonucu oluþan serbest rezerv ile bu faaliyetlerden elde ettiði nemalarý Hazineye aktaracaðýna dair hususlar belirlenmiþtir. Bu çerçevede, TMSF tarafýndan usul ve esaslar gereðince gerekli projeksiyonlar hazýrlanmýþ, 23.07.2008 terkin tarihinden bugüne kadar yaklaþýk 124 milyon USD tutarýnda serbest rezerv ve faiz geliri aktarýmý yapýlmýþtýr. MAKALE RÝSK KAVRAMI VE BANKACILIKTA RÝSK Alýnýp satýlan þeyin para olmasý ve bilgi asimetrisi nedeni ile güven esasýna göre çalýþan bankacýlýk sektöründe risk çok önemli bir kavramdýr. ÖZET Günümüzde her alanda sýkça kullanýlan risk kavramý, mali piyasalar ve özellikle bankacýlýk sektörü için ayrý bir önem taþýmaktadýr. Zira bankacýlýk sektörü eksik bilgi-yüksek mali kaldýraç oraný ile çalýþmakta ve deðiþime konu olan þey ise paranýn kendisi olmaktadýr. Tarih boyunca çeþitli þekillerde kullanýlan risk kavramý günümüzde doðal risk ve imal edilmiþ risk þeklinde ayrýþtýrýlmakta ve imal edilmiþ risklerin tahmini daha güç olmaktadýr. Genel olarak mali risk, teknoloji riski, Pazar riski ve insan faktörüne baðlý riskler olarak bir ayrýþtýrma yapýlabilir. Bankacýlýk sektöründe ise faiz oraný riski, kur riski, menkul kýymet fiyat riski, kredi riski, likidite riski ve operasyonel risk þeklinde bir ayrým yapýlabilir. Bu makalede risk kavramýnýn geliþimi ve genel mali risklerden sonra bankacýlýk sektöründeki riskler anlatýlarak günümüzde bankacýlýk sektöründe yaþanan geliþmeler risk kavramý çerçevesinde deðerlendirilmiþtir. ABSTRACT Nowadays the risk concept is used in services and especially in financial sector. Because banking sector works in condition with imperfect information and high financial leverage and because exchange matter is money itself. Was used in several ways in history risk concept, is now separated as natural and produced risk today. Produced risk is harder to predict. In general financial risk can be defined as a composition of technological risk, market risk and personal risk. In banking sector it can be defined as a composition of interest rate risk, exchange rate risk, stock quotation risk, credit risk, liquidity risk and operational risk. The purpose of this article is to define the development of risk concept and general financial risk. After those, the risks in the banking sector and developments in the today’s banking sector is evaluated as a part of risk concept. 1.GÝRÝÞ Günümüzde hemen her sektör ve alanda sýkça kullanýlan risk kavramý, mali piyasalar için ayrý bir önem taþýmaktadýr. Zira, eksik bilgi ya da bilgi asimetrisi ile çalýþan mali piyasalarda, iþleme konu olan þeyin (mal yada hizmet) kendisi deðiþim para, bono, hisse senedi gibi enstrümanlardýr. Özellikle alýnýp satýlan þeyin para olmasý ve bilgi asimetrisi nedeni ile güven esasýna göre çalýþan bankacýlýk sektöründe risk çok önemli bir kavramdýr. Bazen olumlu anlamda cesaret gerektirir bir giriþim olarak adlandýrýlan risk alan tabiri günlük hayatta genellikle olumsuz anlamda kullanýlmaktadýr. Toplumun ve/veya bireyin duyduðu her yeni olumsuzluðu kendi baþlarýna gelme korkusuyla risk kavramý ile özdeþleþtirdiði gözlenebilmektedir. Bu durumun daha çok gözlemlendiði çevrelerde poliçesi hazýrlatýlan sigorta türleri daha çok olmaktadýr. Risk; Portekizce "cesaret" anlamýna gelmektedir. 'Kader, tehlike, tehdit' kavramlarý ise riskten önce var olan ve geleneksel toplumlara özgü olan kavramlardýr. Risk sonradan ortaya çýkan, modern toplumun ürünü bir kavramýdýr. Bir baþka görüþe göre ise; 'Risk' sözcüðünün Ýngilizce'ye on yedinci yüzyýl içinde girdiði sanýlmaktadýr ve bir olasýlýða göre, kayalýklara doðru gitmek veya tehlikeye girmek anlamýndaki bir denizcilik teriminden gelmektedir. Geçmiþ deneyimlerden yararlanarak sürekli önünü daha fazla görme ve toplumsal paradigmalarla geleceði kurma ile ilgilidir. Geleneksel kültürler risk kavramýna ihtiyaç duyacak hayat ortamýna sahip deðillerdi. 1 f_sayim@hotmail.com, Ýstanbul Aydýn Ün. ÝÝBF, Beþyol Mahallesi Ýnönü Caddesi No:40 Sefaköy-Küçükçekmece / ÝSTANBUL 2 ser@sayistay.gov.tr, T.C. Sayýþtay Baþkanlýðý, Balgat/ANKARA Ferhat SAYIM Yrd. Doç. Dr. Ýstanbul Aydýn Üniversitesi ÝÝBF Öðretim Üyesi Dr. Selami ER Sayýþtay Baþdenetçisi 7 22 22 MAKALE Risk analizi ve yönetiminin amacý:kurum içinde olabilecek tehlikelere uygun cevap verebilecek kasýtlý ya da kasýtsýz tehditlerin etkisini ve olma ihtimalini azaltýcak hazýrlýklarý, prosedürleri ve kontrolleri teþhis etmektir. Risk, gelecekteki olasýlýklar etkin bir biçimde deðerlendirilerek tehlike ihtimallerini anlatýr. Dolayýsýyla, ancak gelecek için planlarý olan, geleceðe yönelmiþ (geleceði kesinlikle fethedilebilecek ya da sömürgeleþtirilecek bir bölge olarak gören) bir toplumda geniþ bir kabul görecektir. Risk, modern sanayi uygarlýðýnýn geçmiþten kopmak ve yeni bir gelecek planlamak için fiili uðraþ vermesinin karakteristik özelliði olarak varsayýlýr. Günümüzde 21. yüzyýl toplumu tanýmlamalarý arasýnda "risk toplumu" kavramlaþtýrmasý da yer almýþtýr. (Karakurt, 2003) Bilgi toplumunda risk olgusu çeþitli iþ imkanlarý ve büyük sektörlerin varlýðýna neden olmaktadýr. Þirket yönetim danýþmanlarý, sigortacýlar, siyasî danýþmanlar, sosyologlar, psikologlar ve benzerleri, “risk analizi”, “risk yönetimi” ve “risk iletiþimi” gibi pek çok baþlýk altýnda öneri ve strateji kurgularý geliþtirmektedirler. Medyanýn da konuya ilgisi giderek artmakta, içinde “risk”, “kaos” gibi kelimeler geçen manþetler, haberler, makaleler, programlar daha dikkat çekici olduklarýndan sýkça yayýnlanmaktadýr. (Yalçýnkaya ve Özsoy, 2003) Risk ve tehlike kavramlarý genellikle karýþtýrýlabilmektedir. Risk, belirli bir tehlikeyle ilgili olarak oluþabilecek hasar, zarar etme, ve baþka olumsuzluklarýn meydana gelme ihtimalini ifade ederken tehlike ise genelde insanlara ve onlarýn deðer verdikleri varlýklara yönelik bir tehdit olarak tanýmlanmaktadýr. (Karakurt, 2003) “Risk” terimi günlük kullanýmýmýzda daha çok tehlike olasýlýðý þeklinde kullanýlmaktadýr. Ancak bu olumsuz çaðrýþýmýna karþýn, “istenilen bir neticeye ya da kazanca ulaþýlmasý için risk almanýn gerektiði” ni ifade eden toplumsal ve akademik öðreti düþünüldüðünde “risk” kavramý içinde “istenilen durum” ve “hedeflenen kazanç”ýn da, olumlu netice olasýlýðý olarak yer aldýðýný kabul edebiliriz. Özellikle riskli ekonomik faaliyetlerde çoðu zaman bir kiþinin kazancý bir diðerinin kaybý anlamýna gelmektedir. Dolayýsýyla biri için olumlu beklenti olasýlýðý gerçekleþmiþken diðeri için olumsuz beklenti ihtimali gerçekleþmiþtir. 1.1.RÝSK TANIMLAMALARI: DOÐAL RÝSK, ÝMAL EDÝLMÝÞ RÝSK Risk analizi ve yönetiminin amacý:kurum içinde olabilecek tehlikelere uygun cevap verebilecek kasýtlý ya da kasýtsýz tehditlerin etkisini ve olma ihtimalini azaltýcak hazýrlýklarý, prosedürleri ve kontrolleri teþhis etmektir.(Durmuþ: 3) Risk tanýmlamasýnda riski "doðal olan risk" ve "imal edilmiþ risk" olarak ikiye ayýrmak mümkündür. Doðal olan yani doðal güçlerin etkisiyle meydana gelebilecek bazý riskleri hesaplamak belli koþullarda mümkün iken, ikinci kategoride yer alan imal edilmiþ riskleri risk imalatýnda yer alanlar dýþýnda hesaplamak mümkün deðildir. Yaþadýðýmýz modern toplum, doða ve gelenek kaynaklý dýþsal tehlikeleri belli ölçülerde kontrol altýna almýþtýr ama çevresel sorunlar, silahlanma, nükleer tehlike ve oynak finans piyasalar gibi kendi imal ettiðimiz riskler, bir anda büyük felaketlere yol açma olasýlýðýný taþýmaktadýr. Ýþte risk toplumu olarak adlandýran toplumsal yapýyý geçmiþ dönemlerden ayýran en önemli özellik burada yatar. Ýnsanoðlu tarih boyunca doðadan gelen tehditlerle mücadele etmiþ ve çözüm bulmaya çalýþmýþtýr. Doðadan gelecek tehlikelerin neler olduðu genel anlamda bilindiði için ne gibi önlemler alýnmasý gerektiði de tahmin edilmektedir. Oysa insanlýðýn teknolojik geliþmelere baðlý olarak kendi ürettiði tehlikelerin neler olduðu henüz tam olarak bilinememekte ve bilinenlerin hepsine de önlem a l ý n a m a m a k t a d ý r. ( K a r a k u r t , 2 0 0 3 ) Toplumun riskli olarak öngördüðü haller genelde yaþantý ve tarih kaynaklý olarak öðrenilen durumlarla ilgili olmaktadýr. Kendine, yeni risk alanlarýný bulma ya da tahmin etmeyi Doðal risk olarak tanýmlanan durumlarýn tahmin edilebilirliði; toplum fertlerinin çoðunluðunun bu olaylarýn yaþandýðý süreçte benzer tepkiler verebilmesinden ve benzer Muhtemel tehlike noktalarýnýn tespiti edilmesi ile gerek hizmet üretimi gerekse de mal üretimi alanýnda gerçekleþmesinden korkulan bu tehlikelerin önlenmesi için çeþitli kontrol sistemleri ve protokoller oluþturulmaktadýr. Dolayýsýyla tehlike kavramýnýn içeriði üzerinde analiz yapýlan alanýn özelliklerine göre deðiþmektedir. Örneðin “Kritik Kontrol Noktalarýnda Tehlike Analiz Sistemi” adý verilen sistemde bahsedilen tehlike kavramý, insan tüketimi için güvenli olmayan bir gýdanýn neden olabildiði, biyolojik, kimyasal ve fiziksel özellikler anlamýndadýr. (Tayar, 2009) 8 görev ya da iþ alaný edinen bazý kurum, þirket ve akademisyenler ise topluma henüz yaþamadýklarý tehlikeli durumlarý da risk kavramý ile önemsetmeye çalýþmaktadýrlar. Bu yönüyle ince düþünüldüðünde, riskli alan tanýmlamalarýnýn yeni bir þey keþfetmekten ziyade var olan bir durumun toplum tarafýndan ortak bir anlayýþ þekliyle ve kaygýyla izlenmesini saðlamaya yönelik çabalar olduðu da söylenebilecektir. MAKALE deðerlendirmeler yapabilmesinden kaynaklanmaktadýr. Örneðin bir deprem olasýlýðýna karþý toplumun büyük çoðunluðu ayný çerçeveden bakabilmekte ve ona göre önlemler peþinde koþabilmektedirler. Tabi tarihçiler baþta olmak üzere bir kýsmýmýzýn olaylara farklý bakýp farklý deðerlendirmeleri de mümkündür. Ýmal edilmiþ denilen risk türünde ise toplumun genelinde farklý duruma maruz kalmak veya farklý bilgiye sahip olmak sebebi ile ayný bakýþ açýsýna sahip olunmamaktadýr. Örneðin, bazý fertlerin “kaybettik” psikolojisine mukabil, bazý kiþilerde “kazandým” psikolojisi içine girmekte, bir kýsmý ise bu iki psikolojinin arasýnda çeþitli hisleri yaþayabilmektedir. Bu durumda toplumun genelinde ayný bakýþ açýsý olmamakta ve benzer tepkilerle, benzer önlemler alýnamamaktadýr. Bu tür imal edilmiþ risk tanýmlarý ne zaman ki toplumun hakim çoðunluðu için ayný sonuçlarý vermeye baþlarsa o zaman, bir tür bilinçlenme açýklamasýyla, benzer tepkiler verilmeye baþlanmaktadýr. 1.2.GÜNÜMÜZDE RÝSK VE TÜRLERÝ Günümüzde þirket yönetimlerinde risk deðerlendirmesi kaçýnýlmaz bir olgu ve zorunluluk haline gelmiþtir. Küreselleþen dünyamýzda her an siyasal, ekonomik, toplumsal bir olay olmakta ve tüm ülkeleri bir anda etkisi altýna alabilmektedir. Uluslararasý arenada oynayan bir þirket yöneticisinin bütün bu süprizlerin dýþýnda kalmasý mümkün deðildir. Önemli olan bu süprizleri ve riskleri fýrsata dönüþtürebilmek veya önceden öngörüp gerekli tedbirleri almaktýr. Gözü kapalý risk alarak baþarýlý olmak, sadece kumarbazýn aldýðý riske eþdeðerdir. Sonunda kayýp kaçýnýlmazdýr. Bireyler kendilerini sorumlu hissettikleri varlýklarýný geliþtirmek için çabalarken bazen kazanma dürtüsüyle bazen de iþin akýþýyla ilgili olarak riskli gördükleri alanlarda faaliyet yürütmektedirler. Bir baþka deyiþle risk almaktadýrlar. Tabi insan topluluklarýnýn oluþturmuþ olduðu devlet, þirket, kurum ve kuruluþlar da kendi faaliyet alanlarýnda risk almaktadýrlar. Küreselleþen dünyamýzda artýk sürprizler arasýnda geçen süre oldukça kýsa olmakta ve dünyanýn her yerinde her an siyasal, ekonomik, toplumsal bir olay tüm ülkeleri bir anda etkisi altýna alarak krizler oluþturabilmektedir. Günümüzde þirket yönetimlerinde risk deðerlendirmesi kaçýnýlmaz bir olgu ve zorunluluk haline gelmiþtir. Küreselleþen dünyamýzda her an siyasal, ekonomik, toplumsal bir olay olmakta ve tüm ülkeleri bir anda etkisi altýna alabilmektedir. Günümüzde riski, istenmeyen durumu ifade eden ve tehlike olarak tanýmlanan olayýn gerçekleþme ihtimali olarak tanýmlayabiliriz. Daha çok ekonomik anlamada bir baþka tanýmla; gerçekleþen gelirler ile beklenen gelirler arasýndaki fark sonucu zararýn doðma olasýlýðý (Babuþçu, 1997: 60) þeklinde yapýlmaktadýr. Þirket yönetimleri yukarýda bahsettiðimiz hýzlý deðiþikliklerden zarar görmemek, üstüne kazanç saðlamak için mevcut risklerin tanýmlanýp yönetilmesine büyük önem vermektedir. Çünkü hiçbir riski almam diyen yönetimler için bile bazý risklerin var olduðu muhakkaktýr. Ne kadar yeni risk almanýn optimum getiri (veya kar) düzeyi oluþturacaðý iþin püf noktasýdýr. Yönetimde karþýlaþtýðýmýz risk alanlarýný þu þekilde sýnýflandýrabiliriz; (Argun, 1999) Þekil 1: Risk Türleri Hiç risk almamanýn en iyi seçenek olduðunu iddia edenler de vardýr. Ancak bu günün dünyasýnda hiç risk almayan tutucu yönetimler küçülür veya en azýndan yerinde sayarlar. Büyümek için hesaplanmýþ risk almak gerekliliktir. (Argun, 1999) Bugün matematik bilimi, kaos teorileri, oyun teorileri gibi karmaþýk teorileri yönetim biliminin hizmetine sunmuþtur. Stokastik ve ihtimal hesaplarý, pareto analizleri, swot analizleri risk yönetiminin ayrýlmaz birer parçasý olmuþtur. Bilimi, içgüdü ve deneyimleri ile birleþtirebilen yöneticiler baþarýlý olmaktadýr. 2.MALÝ RÝSKLER Risk almak, çoðumuzun zaman zaman çevremizde ve belki de kendi içimizde hissettiðimiz bir yaþantý ve yönetim þeklini alabilmektedir. Herkesin az veya çok, büyük bir þirket, banka, küçük iþletme, aile yaþantýsý, kendi hayatý v.b. kendisini sorumlu hissettiði bir yaþam alaný olmaktadýr. Mali (finansal) piyasalar güven esasýna dayanarak çalýþmaktadýrlar. Ýþleme konu olan þey para veya türevleri olduðundan güvenin zedelenmesi ile riskler hýzla realize olabilmektedirler. Örneðin ekonomisi bozulan bir ülkenin para birimi hýzla deðer kaybedebilmekte, mali bünyesi bozulan bir 9 22 22 MAKALE 1970’li yýllarýn ikinci yarýsýnda ekonomik büyüme ve ticaret hacminde geniþleme neticesinde, artan uluslararasý þirketlerin de etkisiyle farklý para birimlerinin dolaþýmýnýn artmasýndan, özellikle geliþmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi finansmanýna yönelik fon talebinin arttýðýndan, getirilen serbestilerin de etkisiyle yeni iþ olanaklarý ve risk alanlarýnýn doðduðundan bahsedilebilir. bankanýn müþterileri paralarýný geri istediklerinde banka batabilmektedir. Finansal riskler; döviz kurlarýnýn deðiþiminden dolayý ortaya çýkabilecek kar veya zarar, kur riski; faizlerin deðiþimi, faiz riski; ödemeler için gerekli nakitin zamanýnda bulunamamasý, likidite riski; fiyatlarýn deðiþiminden kaynaklanan kar ve zarar, fiyat riski; karþý tarafýn taahhüdünü yerine getirmemesi, kredi riski olarak tanýmlanmaktadýr. Para piyasalarýnda uzun vadeli borç verip bunlarý kýsa vadede fonlamak ve döviz piyasalarýnda bir para cinsinden çok büyük pozisyon taþýmak, borsalara yapýlan yatýrýmlarýmýz, hesaplamamýz gereken finansal risklerdendir. (Argun, 1999) Risk çeþitlerini arttýrmak veya tanýmlarýný deðiþtirerek kapsamýný geliþtirmemiz de mümkündür. Yukarýda saydýðýmýz mali riskler konusunda doðru tahminler ve zamanýnda önlemler almak konusunda sergilenen baþarýyý riski kavramak veya yönetmek olarak tanýmlýyoruz. Ayrýca bu noktada 1970’li yýllarýn ikinci yarýsýnda ekonomik büyüme ve ticaret hacminde geniþleme neticesinde, artan uluslararasý þirketlerin de etkisiyle farklý para birimlerinin dolaþýmýnýn artmasýndan, özellikle geliþmekte olan ülkelerin ödemeler dengesi finansmanýna yönelik fon talebinin arttýðýndan, getirilen serbestilerin de etkisiyle yeni iþ olanaklarý ve risk alanlarýnýn doðduðundan bahsedilebilir. (Babuþçu, 1997: 59) Yine, Bretton Woods sabit kur sisteminin bozulmasý ile birlikte döviz kurlarý ile oynayan spekülatörlerin yeni arayýþlar içine girmesi ve bu çerçevede bu tür risklere karþý forward, future, swap, option, gibi finansal türevleri ortaya çýkarak birer risk yönetim ürünü haline getirdiklerinde de bahsedilebilir. (Argun, 1999) 2.1.PAZAR RÝSKÝ Ortaçaða kadar Pazar anlayýþý genellikle kiþilerin yaþadýðý þehir ile sýnýrlý olmaktaydý. Þehir dýþýnda pazarlara ulaþmak hem zaman aldýðýndan ve hem de maliyetli olduðundan az baþvurulan bir yöntemdi. Ulaþým araçlarýnýn geliþtirilmesi ile yapýlan keþifler beraberinde yeni pazarlar da getirmiþtir. Küreselleþen dünyada ise artýk þehirler deðil kýtalar ötesi pazarlar da þirketlerin ilgi alanýna girmektedir. Özellikle de uluslararasý þirketler, hitap ettikleri pazarlarýn ürettikleri mal ve hizmetlere doymasýyla, elde ettikleri üretim teknolojisi ve gücünü düþürmemek ve daha da büyümek için yeni pazar arayýþlarýna girmektedirler. Özellikle üretim teknolojileri açýsýndan yeterli güce sahip olmayan ancak yaptýklarý yatýrýmýn 10 karþýlýðý olarak elde edebilecekleri çeþitli potansiyelleri olan ülkeler için, çeþitli yatýrýmlarda bulunmakta, fabrikalar kurmakta, pazarlama faaliyetlerine giriþmekte, daðýtým kanallarý oluþturmaktadýrlar. Bütün bu yatýrýmlarýn büyüklüðü yatýrým sonucunda elde edilecek ticari karýn yatýrýmý karþýlayýp kara geçirme süresine de doðrudan etki etmektedir. Ancak büyüklüðüne ve baþarýsýna göre geri dönüþ süreci deðiþecek olan bu yatýrýmýn sekteye uðramasý, pazarýn yeterince tanýnmamasý, yatýrým yapýlan yerde ani siyasal, ekonomik ve toplumsal deðiþikliklerin olmasý olasýlýðý da her zaman mevcuttur. Ýþte bu noktada hedef pazarda olabilecek ani deðiþikliklerle yapýlan yatýrýmlarýn boþa çýkmasýný ya da pazarýn kaybedilmesini pazar riski olarak tanýmlayabiliriz. Sovyetler Birliði’nin daðýlmasý ve rejimin çökmesi ile ortaya çýkan baðýmsýz devletler bir çok iþ adamý için birer fýrsat oluþturmuþtur. Gerek Rusya dahil bu ülkelerde, gerekse de büyük bir pazar olarak ortaya çýkan Çin’de yeni yatýrýmlar bir yönüyle bu tür riskler taþýdýklarýndan zaman zaman bu yeni pazarlarýn deðiþen þartlarý arasýnda etkilenen büyük ölçekli firma ve sektörler görülmektedir. Bu noktada daha belirgin bir örnek olmasý için Türkiye’de Laleli piyasasý olarak adlandýrýlan bölge esnafýnýn ve bu esnafa mal satan üreticilerin 1997 yýlýndan itibaren Pasifik ülkeleri ve Rusya’da oluþan krizden çok kýsa bir süre de etkilenmelerini hatýrlatabiliriz. Yine günümüzde geliþmiþ piyasalarda baþ gösteren finansal krizlerin bu ülkelerin ekonomilerinde yol açtýðý duraksama ya da küçülme sonrasýnda bu ülkelere mal satan ülekleri de derinden etkilemesini pazar riskine örnek olarak gösterebiliriz. 2.2.TEKNOLOJÝ RÝSKÝ Schumpeter’in büyüme teorisi, büyümeyi yapýlan yeniliðe, yeni geliþtirilen ürüne baðlamaktadýr. Yani yeni bir teknoloji ile geliþtirilen ya da daha kolay, daha az maliyetle üretilebilen bir ürün, öncelikle onu ilk bulan/üretenin karýný arttýrtacak, sonrasýnda bu yeni teknik/ürün hýzla yayýlarak baþka üreticilerin de onu üretmesi (arz) ile talep doyuncaya ya da kar oranlarý düþünceye kadar üretimin hýzla artmasýna neden olacak ve e k o n o m i k b ü y ü m e g e r ç e k l e þ c e k t i r. Teknolojik yenilikleri herkesten önce pazara sokup piyasaya yeni ürünlerle çýkmak, piyasa doyana kadar, tabir uygunsa bunun kaymaðýný yemek birçok kiþi ve kurumun hatta ülkenin MAKALE isteðidir. Nitekim bu tür yeniliklerle ortaya çýkýp hem insanlýða büyük atýlýmlar kazandýran hem de büyük ticari kazanýmlar elde eden kiþi ve kurumlar vardýr. Dolayýsýyla yeni teknoloji ve ürünler için müthiþ bir rekabetin yaþandýðý ve bu iþ için devasa boyutlarda para, emek ve zamanýn harcandýðý da bir gerçektir. Ancak bu yatýrým türündeki riskleri de görmemiz gerekmektedir. Ar-Ge faaliyetleri için ekip kurmak, altyapýyý saðlamak ve yatýrým yapmak; bütün bu harcamalarýn sonunda harcamalarýn geri dönüþünü saðlayacak bir ürün garantisi vermemektedir. Ya da üretilen yeni ürünün önemini yitirmesine sebep olacak yeni bir teknolojinin çok kýsa zamanda keþfedilmesi/üretilmesi yapýlan yatýrýmlarý boþa çýkarabilir, zarar ettirebilir veya beklenen karýn elde edilmesini engelleyebilir. tanýmlayabiliriz. Ýnsan faktörüne baðlý risklerde çalýþana verilen sorumluluk ve hareket kabiliyetinin büyüklüðü ile kontrol mekanizmalarýnýn esnekliði riskin sýnýrlarýný belirlemede etken olacaktýr. 3.BANKACILIK SÝSTEMÝ ÝÇÝN TANIMLANAN RÝSKLER Þirket olarak bir bankanýn teorik bir yaklaþýmla risk teriminin kullaným þartlarýna baktýðýmýzda aþaðýdaki grafikteki sýralamayý görmekteyiz; Þekil 2: Bir Þirket Olarak Bankacýlýkta Risk Yapýlan bütün planlamalar ve organizasyonlar iþletmede çalýþan insanlarla deðer bulacaktýr veya bir baþka deyiþle gerçekleþtirilebilecektir. Tabi bu önerme tersi içinde geçerlidir. Yani hazýrlanan bütün planlamalar ve organizasyonlar çalýþan insanlarla deðer kaybedebilecek veya gerçekleþemeyecektir. Tersinden düþünürsek; Ar-Ge faaliyetlerine girmeksizin mevcut teknolojileri kullanarak bir fabrika, bir þirket bir yatýrým kurmak, ya da süregelen bir iþletmeyi devralarak yatýrým yapmak da geliþen teknoloji ile birlikte üretilen yeni ürün ve hizmetler sebebi ile ürün ve hizmetlerinize olan talebi azaltabilir ya da tamamen durdurabilir. Dolayýsýyla geliþen ve deðiþen teknolojinin süregelen talepleri deðiþtirmesi ya da beklenen talebin önünü kesmesini mal ve hizmet üreten kurumlar için Teknoloji Riski olarak tanýmlayabiliriz. 2.3.ÝNSAN FAKTÖRÜNE BAÐLI RÝSK Üretimi ya da hizmeti gerçekleþtiren insan olduðundan ve üretimin ya da hizmetin amacý da insana ürün ya da hizmeti sunmak olduðundan insana ait riskler ihmal edilemez. Ýnsanýn içinde olduðu her faaliyetin insana baðlý riskleri de vardýr. Yapýlan bütün planlamalar ve organizasyonlar iþletmede çalýþan insanlarla deðer bulacaktýr veya bir baþka deyiþle gerçekleþtirilebilecektir. Tabi bu önerme tersi içinde geçerlidir. Yani hazýrlanan bütün planlamalar ve organizasyonlar çalýþan insanlarla deðer kaybedebilecek veya gerçekleþemeyecektir. Ýnsana güvenerek, bir riske girer ve çalýþanlarýn sorumluluðunu arttýrýr, terfi ettirerek çok önemli bir görev verilebilir. Bu noktada risk baþlamýþtýr. Kiþi vereceði kararlarla ve yapacaðý eylemlerle beklentileri karþýlayýp baþarý olarak tanýmlanan pozisyona da gelebilir, tam tersi de olabilir. Ýnsan faktörüne baðlý riski, çalýþan, karar veren, planlayan olarak insan faktörünün mal ve hizmet üreten kurumlarda, þirketlerde beklenen sonucu olumsuz yönde etkileme tehlikesi olarak bir olay yada iþlemde (kredi yada mevduat sözleþmesi) Umulan faydanýn en fazla olup olmayacaðýnýn belirsizliði (tercih edilmeyen diðer kaynak yada yatýrým seçeneklerinin getiriþinin daha fazla olmasý) ya da; Olay yada iþlemin neticelenmesi durumunda umulan faydanýn dýþýnda, olmasý ihtimal dahilinde, ölçülebilir yada ölçülemez zararlardýr, diyebiliriz. (Sözleþme þartlarýna uyulmamasý neticesinde zarar edilmesi) 11 22 22 MAKALE Bir ekonomide finansal riskler gerçekleþmeye baþladýðýnda bütün ekonomiyi etkileyerek kriz ortamýna sürükleyecek güçte olabilmektedir. Ayrýca finansal þoklarýn tetikleyici etkisi ile derinleþen ekonomik krizlerin ilk olumsuz etkileri de finansal sistemde faaliyet gösteren kurumlarda özellikle bankalarda ortaya çýkmaktadýr. Esasen risk alýp sattýðý söylenebilen bankalar için risk; bir iþlemin önceden görülüp düþünülmesi mümkün olmayan sebeplerle belli bir süre sonunda beklendiði þekilde sonuçlanmamýþ olmasý, (Erez, 1975: 198) ya da planlanan ve arzu edilen baþarýnýn gerçekleþmemesi (Demirtaþ, 2000: 46) þeklinde ifade edilebilir. Bankalarýn diðer mal ve hizmet üretim þirketlerinden ayrýldýðý yönler vardýr. Bununla beraber, bankalar kendilerine has çalýþma alanlarý ve kanunlarý olsa da birer þirket olarak kurulur, Ticaret ve Vergi Kanunlarýna tabi olur, büyüme stratejileri güder, diðer þirketlerde olduðu idari organizasyonlar içinde bulunur, sermaye artýrýmýnda bulunur, temettü daðýtýr, belli düzenlemelere tabi olarak hisse devirlerine konu olur. birleþip bölünebilirler. Bankalar hukuki yönden kendi kanunlarýndaki bazý sektörel düzenlemeler dýþýnda, kanunlar önünde diðer Anonim Þirketlerle birlikte eþit haklara ve ödevlere sahiptirler. Sektörel bazda has düzenlemeleri olan, Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurulu benzeri ayrý ve baðýmsýz bir düzenleyici kurum tarafýndan düzenlenen ve denetlenen birçok sektöre ait üst kurul ayný dönemlerde kurulmuþ ve kanunlarýnýn ayný dönemlerde çýkarýlmýþtýr. Bu çerçevede Bankacýlýk Sektörü için tanýmlayacaðýmýz riskler, diðer anonim þirketler için tanýmlanan risklerden çok ta farklý olmayacaðýný söyleyebiliriz. Ancak isimleri ayný olsa da önem dereceleri farklý olacaktýr. Bankacýlýk sektöründe iþleme konu olan, alýnýp satýlan þey paranýn kendisi olduðundan ve fon arz ve talebi arasýnda aracýlýk görevi sonucu yüksek kaldýraç oraný ile çalýþýldýðýndan diðer sektörlere göre daha kýrýlgan bir yapý arzederler ve belli riskler daha fazla hissedilir. Finansal Riskler, Pazar riski, Teknolojik Riskler ve Ýnsan Faktörüne Baðlý Riskler baþlýklarý altýnda sýraladýðýmýz risklerin her biri bir anonim þirket olarak bankalar için de geçerlidir. Bunlardan bankacýlýk sektörü için çok daha önemli ve daha hissedilir olan Finansal Risklerdir. Nitekim Finansal Risk adý altýnda tanýmlanan riskler literatürde de çoðu zaman banka kaynaklý olarak gösterilmektedir. Bir ekonomide finansal riskler gerçekleþmeye baþladýðýnda bütün ekonomiyi etkileyerek kriz ortamýna sürükleyecek güçte olabilmektedir. Ayrýca finansal þoklarýn tetikleyici etkisi ile derinleþen ekonomik krizlerin ilk olumsuz etkileri de finansal sistemde faaliyet gösteren kurumlarda özellikle bankalarda ortaya çýkmaktadýr. (Ünal, 2004: 2). Bu durum bir 12 kýsýr döngüye sebep olmakta ve tüm ekonomi çok kýsa bir sürede dengesini yitirmektedir. Bankacýlýk sektöründe riskler için riskin tek bir müþteride mi yoksa genel müþteri portföyü içinde mi gerçekleþtiðine dair olarak risklerin “özel risk” ve “genel risk” olarak sýnýflandýrýlmasý (Erez, 1975: 198) da bulunmaktadýr. Bankalarý öncelikli etkileyecek finansal riskleri iki ana gruba ayýrmak mümkündür. Birinci olarak sistematik diye de adlandýrýlan ve kurum dýþýnda geliþen deðiþikliklerden kaynaklanan riskler (Faiz, Kur, Menkul Kýymet Fiyatlarý Riski); ikinci olarak ta piyasaya baðlý deðiþkenlerden çok kurumun bilançosundan kaynaklanan ve borç-alacak portföyünün yapýsýndan kaynaklanan riskler (Kredi, Likidite, Operasyon Riski) incelenecektir. 3.1.FAÝZ ORANI RÝSKÝ Mevduat bankalarý genellikle yüksek kaldýraç oraný ve uzun vadeli alacaklarý (kredi) yanýnda uzun vadeli borçlar (mevduat) ile çalýþýrlar. Örneðin ülkemizde mevduat genellikle bir ve üç ay vadeli iken krediler genellikle bir yýl ve üzerinde vadeye sahiptir. Bu durumda baþlangýçta borç ve alacak faiz oraný bankanýn kar edeceði þekilde planlanýp verilse de deðiþen koþullara göre faiz oranlarý deðiþmektedir. Kredilerin uzun vadeli verilip mevduatýn kýsa vadeli olarak toplanmasý faiz riskinin temelini oluþturur. Bu durumda banka uzun vadeli olarak verdiði krediyi fonlamada kullandýðý kýsa vadeli kaynaðý, kredinin vadesi bitip dönene kadar ne maliyetle olursa olsun elinde tutmak zorunda kalmaktadýr. Çünkü bankanýn vadesi gelen borcunu (mevduatý) büyük oranda ödemesi mümkün deðildir ve yeni borç (yeni mevduat veya eski mevduatý tekrar vadelendirmek suretiyle) ile borcu çevirmek zorundadýr. Bankanýn, herhangi bir kriz anýnda yükselen faizler sebebiyle, mevduatýný çekip yüksek faiz alacaðý bankaya götürmek isteyen mudilere, uzun vadeli olarak daðýttýðý kredilerden dolayý verecek yeterli parasý olmayacaktýr. Bu yüzden mevduatýn istenmesini engellemek için faizlerini yükselterek, krediden elde edeceði faizin üstünde faiz vermek zorunda kalabilecektir. Yakýn zamanlarda portföyünde bol miktarda hazine bonosu bulunduran Demirbank’ýn aniden yükselen mevduat maliyetleri sebebiyle yükümlülüklerini karþýlayamaz duruma gelmesini ve fonlama maliyetlerindeki artýþý kredilerine yansýtamayarak (Zaten aktifinin büyük kýsmý Hazine kaðýtlarýna baðlýdýr ve bunlarýn faizlerini deðiþtiremez) zora giren MAKALE Bu açýklamalar çerçevesinde faiz riskini bir banka için; verdiði kredi için bulduðu kaynaða, zaman içinde krediden elde ettiði faiz gelirinden daha fazla faiz gideri yapmak zorunda kalmasý þeklinde tanýmlayabiliriz. Katýlým bankacýlýðýnda ise toplanan kaynak için vade baþlangýcýnda herhangi bir faiz taahhüt edilmediði için katýlým bankalarý faiz riski almamaktadýrlar. Bunlar çalýþma sistemleri gereði elde ettikleri getiriden bir kýsmýný yönetim payý olarak kestikten sonra kalanýný hesaplara kar payý olarak daðýtmaktadýrlar. Bu sistemde faiz riski elimine edilmiþ olmaktadýr. Ancak üstlenilen faiz riski, kredi faiz oranlarý ile mevduat faiz oranlarýnýn yüksek olduðu dönemlerde mevduat bankalarýna yüksek kar imkaný da saðlayacaktýr. Katýlým bankalarý ise bu riski üstlenmedikleri için yüksek kar dönemlerinde elde ettikleri bu karlarýn da önemli bir kýsmýný daðýtmak zorundadýrlar. 3.2.KUR RÝSKÝ Türkiye’nin 1990 ve 2000’li yýllarda yaþadýðý kriz dönemlerinde birçok kiþi ve kurumun zarara uðramasýna sebep olmuþ bu risk, bankalar için daha fazla önem arzetmektedir. Kur riskini bankalar için; bankanýn bir para cinsinden varlýklarý ve yükümlülükleri arasýnda fark olmasý durumunda kurdaki deðiþim yönünün, bankanýn yükümlülüklerinde artýþ, varlýklarýnda ise azalýþ meydana getirme tehlikesi olarak tanýmlayabiliriz. kaybetmesi durumunda alacaklarý deðer yitirecek borçlarý ise büyüyecek ve zarara yol açacaktýr. Tersi durumda ise alacaklarý deðer kazanýp borçlarý deðer kaybedeceðinden kar oluþacaktýr. Tabi her iki durumda bir kazananýn yanýnda bir de kaybeden vardýr. (Teoride buna sýfýr toplamlý oyun denmektedir) Bankalar kar elde etmek için kurulmuþ kuruluþlar olduðu ve halktan topladýklarý mevduatý deðerlendirdikleri için bu riski fazlaca üstlenmemelidirler. Zaten bu yüzden Merkez Bankalarý ve Merkezi Yönetimler ile ekonomi bilimi, bu konuda bankalarla birlikte tüm kiþi ve kurumlarý uyarmaktadýr. 2008 yýlý sonunda baþlayan küresel krizin ülkemize yansýmalarýndan birisi de artan döviz fiyatlarý olmuþtur. Döviz cinsi borcu ayný cinsten alacaðýndan fazla olanlar ya da döviz cinsi alacaðýný tahsil edemeyip ayný cinsten borcunu ödemek durumunda kalanlar bu risk ile karþý karþýya gelmiþlerdir. Döviz varlýklarý ile yükümlülüklerinin eþit olduðu duruma “kare”(Square position) pozisyon denmektedir. (Babuþçu, 1997: 74) Bir para biriminden borçlarýn ayný para biriminden alacaklara göre fazla olmasý o para birimi için “açýk pozisyon” olarak adlandýrýlmaktadýr. Tersi durum ise, “kapalý pozisyon olarak tanýmlanmaktadýr. 1994, 2001 ve yaþamakta olduðumuz küresel krizde ülkemizde, dövizde açýk pozisyon taþýyan banka, kiþi ve kuruluþlar bu zararý yüklenmek durumunda kalmýþlardýr. Þekil 3: Kur (Pozisyon) Riski 2008 yýlý sonunda baþlayan küresel krizin ülkemize yansýmalarýndan birisi de artan döviz fiyatlarý olmuþtur. Döviz cinsi borcu ayný cinsten alacaðýndan fazla olanlar ya da döviz cinsi alacaðýný tahsil edemeyip ayný cinsten borcunu ödemek durumunda kalanlar bu risk ile karþý karþýya gelmiþlerdir. 2009’da da devam eden küresel krizde döviz cinsinden borcu olanlar kur riskine daha önceki kriz dönemlerine oranla daha hazýrlýklý olmanýn yollarýný aramaktadýrlar. Farklý para birimlerinin deðer kazanma ve kaybetme oranlarýnýn zaman içinde farklýlýk arzetmesi ve deðiþkenliðin artmasý bu risk türünün önemli kaynaklarýndan birisi olarak görülmektedir. (Babuþçu, 1997: 74) Bu risk, türü itibariyle, dövizli alýþveriþler ve artan dýþ ticaret hacminden dolayý banka dýþý kurum ve kiþileri de sýkça etkilemektedir. Bir bankanýn borçlarý ve alacaklarý farklý para cinsinden olabilmektedir. Örneðin döviz tevdiat hesaplarýyla Amerikan Dolarý cinsinden mevduat toplayýp (borçlanýp), Türk Lirasý kredi daðýtabilir. (alacaklanýr) Alacaklý olduðu para biriminin borçlu olduðu para birimine göre deðer 13 22 22 MAKALE Finansal pazarlarda katýlýmcýlarýn bilgi düzeyinin farklý olmasý ile sözleþmelerin kontrol ve uygulama süreçlerinin maliyetli olmasý, asimetrik bilgi sorununu ortaya çýkarmakta ve finansal pazar ve kurumlarýn iþlevlerini yerine getirmelerini zorlaþtýrmaktadýr. 2001 krizi sonrasýnda BDDK, açýk pozisyonlar için sýký düzenlemeler getirdiðinden bankacýlýk sektörü, 1994 ve 2001 krizlerine göre yaþanan küresel krizden daha az etkilenmiþ, büyük zarar doðuran bir durumla karþýlaþýlmamýþtýr. Ancak devlet tarafýndan yada devlet garantisi verilerek bir kamu kurumu tarafýndan çýkarýlan menkul kýymete (borçlanma kaðýdý) baðlý borcun ödenmeme riski oldukça düþük kabul edilmektedir. 3.3.MENKUL KIYMET FÝYAT RÝSKÝ Sistematik olmayan (kuruma özgü) riskler “kredi riski, likidite riski ve operasyon riski” olarak (Mandacý, 2003: 71) temel baþlýklar halinde sýralanacaktýr. Menkul kýymet riski artan menkul kýymet çeþitliliði, halka arzlar ve diðer menkul kýymetleri çýkaran özel þirket ve devlet kurumlarýnýn artmasýyla giderek daha fazla gündeme gelmektedir. Bankalarýn yaný sýra borsa da iþlem yapan kiþi ve kurumlar ile devlet ya da özel sektör tahvili alanlarýn da maruz olduðu bu riskin Bankanýn hisse senetlerine ve özel veya kamu kesimi borçlanma senetlerine yatýrým yapmasýndan kaynaklandýðý söylenebilir. Borsada hisse senedi fiyatlarý büyük dalgalanmalar gösterebileceðinden bankalarýn yatýrýmlarý da büyük zarar görebilecektir. Yine faiz riskinin bir uzantýsý olarak borçlanma araçlarýna yapýlan yatýrýmdan bankalarýn zarar görmeleri söz konusu olabilecektir. (Mandacý, 2003:71) 2000’li yýllarýn baþýnda Türkiye’de meydana gelen krizde de bazý bankalar ellerinde bulundurduklarý çok miktardaki borçlanma senetleri sebebiyle zora girmiþti. Hisse senedi yatýrýmlarýnda genellikle senedin üzerinde yazýlý itibari deðerin üstünde bir bedel ödenmektedir. Piyasadaki dalgalanmalar aktifteki bu kalemin önemli ölçüde deðer yitirmesine sebep olabilir. Þirket bu senetleri elden çýkarmak istediðinde çok düþük fiyattan satabilir veya satamayabilir. Þekil 4: Menkul Kýymet Fiyat Riski Hisse senetlerine yapýlan yatýrýmda banka kendi yönetiminde olmayan bir þirkete finansman saðlamýþ olduðundan bir nevi kredi vermiþ olacaktýr. Banka Menkul Deðerler Cüzdanýnda bulundurduðu tahvil ve bonolarla da bunlarý çýkartan kurum ya da ülkenin bu borçlarýný ödememe riskinin dýþýnda fonlama faizlerinin artýþýna baðlý olarak faiz riskini taþýyacaktýr. 14 3.4.KREDÝ RÝSKÝ Bankalara ihtiyaç duyulmasýnýn temel nedeni, fon fazlasý olan þahýs veya kurumlarýn karþýlarýnda yer alan fon talep eden þahýs ve kurumlarýn mali yapýlarý, fonun geriye dönüþ ihtimali vs. hakkýnda yeterli bilgiye sahip olamamalarý sonucu arada bilgi sahibi ve bu konuda uzman bir aracýya ihtiyaç duyulmasýdýr. Bu nedenle, temel iþlevi bilgi elde etmek ve bunlarý yorumlamak olan mali piyasalar, mal ve hizmet piyasalarýndan ayrýlmaktadýr. (Aslan, 1996: 19) Finansal pazarlarda katýlýmcýlarýn bilgi düzeyinin farklý olmasý ile sözleþmelerin kontrol ve uygulama süreçlerinin maliyetli olmasý, asimetrik bilgi sorununu ortaya çýkarmakta ve finansal pazar ve kurumlarýn iþlevlerini yerine getirmelerini zorlaþtýrmaktadýr. (Aras ve Müslümov, 2004: 56) Bilgi elde etme için gerekli harcamalar yüksek maliyetler taþýdýðýndan bilgi yoðun piyasalardan eksik rekabet piyasasý olarak bahsedilebilir. Kredi piyasalarýnda genellikle ters seçim ve ahlaki riziko olmak üzere iki çeþit asimetrik enformasyon problemi vardýr. Bunlardan ters seçim, taraflar arasýnda kredi sözleþmesi yapýlmadan önce borç verenlerin borç alanlar hakkýnda yeterince bilgi sahibi olmamasý nedeni ile meydana gelir. Ahlaki riziko probleminde ise kredi sözleþmesi yapýldýktan sonra borç alanlarýn borçlarýný geri ödemeyi istememelerinden ve bunu baþtan planlamalarýndan kaynaklanmaktadýr. (Kutlar ve Sarýkaya, 2003: 2) Kredi riskini, verilen kredinin tahsil edilememesi, MAKALE eksik tahsil edilmesi ya da zamanýnda tahsil edilememesi olarak tanýmlayabiliriz. Bu durumda bankanýn karý ve öz kaynaklarý azalacaðýndan mali bünyesi bozulacak ve beklide geri dönmeyen kredilere baðlý olarak iflas edebilecektir. Bir baþka þekilde tanýmlarsak kredi riski, ödenmeme veya geç ödemeden dolayý net kar ve öz varlýðýn piyasa deðerindeki olasý deðiþimdir/düþüþtür (Mandacý, 2003: 71) Özellikle geliþmiþ ülkelerde ticari bankalarýn aldýklarý en önemli riskin kredi riski olmasýna karþýn Türkiye’de, yakýn zamana kadar bankalarýn kredi portföylerinin küçük olmasýnýn ve az sayýda bilinen müþteriyle çalýþýlmasýndan dolayý kredi riskinin en büyük risk olmadýðý söylenebilmektedir. (Köylüoðlu, 2001: 17) Ancak bunun doðruluðu kabul edilecek olsa bile Türkiye örneðinde bankalarýn kredileri çeþitli yollardan kendi grup þirketlerine veya belli þirketlere/belli sektörlere kullandýrmalarý, riskin daðýlmasýný engellediði için kredi riskinin yine artmasýna sebep olmaktadýr. Türkiye’de daha çok bankalarýn kendi gruplarýna verdikleri limit üstü krediler ve devlet kontrolündeki bankalardan verilen usulsüz kredilerin yol açtýðý zararlar kredi riskine konu olmaktaydý. Nitekim 2001 yýlýnda ortaya çýkan krizlerde bunlar daha da su yüzüne çýkmýþ, grup kredilerinin etkisiyle yükümlülüklerini karþýlayamayan birçok bankaya Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunca el konulmuþtur. Kamu bankalarýnda ise yine siyasi nitelikli geri dönme olasýlýðý düþük krediler ile ciddi zararlar oluþmuþ, kamu bankalarý yeniden yapýlanmaya gidilmiþtir. 1990’larýn ikinci yarýsýnda bankalarýn bünyesinde oluþturulmaya çalýþýlan risk yönetim departmanlarýnýn (departmanýn yöneticisi doðrudan yönetim kuruluna bilgi verecek bir konuma sahip) amacý, bir yandan bankacýlýk risklerinin yönetiminde banka yönetiminin saðladýðý baþarýyý ölçmek diðer yandan söz konusu risklerin kamu otoritesi tarafýndan saðlýklý bir þekilde izlenmesini saðlamaktýr. Bu düzenleme, bir anlamda Basel kriterlerinin uygulanmasýna zemin oluþturmak amacýyla gerçekleþtirilmiþtir. Ayrýca yapýlan mevzuat gereði bankalar 2001 yýlýnda itibaren risk izleme birimleri ve buna baðlý olarak iç kontrol birimleri kurmuþlardýr. Bu birimler 1990’larýn ikinci yarýsýnda bankalarýn bünyesinde oluþturulmaya çalýþýlan ve amacý bir yandan bankacýlýk risklerinin yönetiminde banka yönetiminin saðladýðý baþarýyý ölçmek diðer yandan söz konusu risklerin kamu otoritesi tarafýndan saðlýklý bir þekilde izlenmesini saðlamak olan risk yönetim departmanlarýnýn (Ünal, 2003: 10) mevzuatla þekillendirilmiþ son hali olarak da görülebilir. Yine bu dönemde dikkati çeken bir baþka geliþme ise özellikle kredi kartlarý olmak üzere bireysel kredilerde oluþan büyümedir. Bankalar bireysel kredilere ve de özellikle kredi kartý yoluyla kullandýrýlan kredilere büyük önem vermektedir. Buna sebep olarak da yukarýda ifade etmeye çalýþtýðýmýz kredinin geri dönmeme riskinin; bireysel kredilerde riskin fazlaca müþteri üzerine yayýlmasýndan dolayý az olmasýný gösterebiliriz. Tabi bu stratejinin yeni riskleri doðurmayacaðý garanti edilemeyecektir. Likidite riski bankacýlýkta cam topa benzetilmektedir. Karlýlýk ise lastik topa benzetilir. Çünkü býraktýðýnýzda zýplar, yani bir sene zarar da edilse sonraki sene kara dönüþebilir. Ancak likidite sýkýntýsý yaþanýrsa geri dönüþü yüksek olasýlýkla olmayacaktýr. 3.5.LÝKÝDÝTE RÝSKÝ Likidite riski bankacýlýkta cam topa benzetilmektedir. Karlýlýk ise lastik topa benzetilir. Çünkü býraktýðýnýzda zýplar, yani bir sene zarar da edilse sonraki sene kara dönüþebilir. Ancak likidite sýkýntýsý yaþanýrsa geri dönüþü yüksek olasýlýkla olmayacaktýr. Yani cam top býrakýldýðýnda kýrýlacaktýr. Bankacýlýk sistemi güven esaslý çalýþmaktadýr, bankalar kendilerine duyulan güven sayesinde fon toplamaktadýrlar. Bu güveni de bilançolarýnýn, her zaman için vadesi gelen yükümlülüklerini karþýlar vaziyette olmasý hatta olaðanüstü durumlarda iþe yarayacak nakit paranýn olmasý yada bu parayý kolayca temin edebilecekleri kabulü ile saðlayabilirler. Dolayýsýyla borç ve alacaklarýn vadelerinin birbiriyle uyumlu olmasý ve nakit dengesinin her zaman için saðlanmýþ olmasý, gerektiði zaman para bulabilmesi bir banka ve mudileri için hayati önem taþýmaktadýr. Likidite riski bankanýn gerektiðinde (yükümlülüklerini yerine getirmesi amacýyla) menkul kýymet satýþý veya yeniden borçlanma yoluyla uygun maliyetli nakit saðlama zorluðu içerisine girmesi tehlikesidir. Bu risk tahmin edilenin üstünde banka müþterilerinin hesaplarýndaki paralarýný çekmesi ve bankanýn nakit kaynaklarýnýn yer aldýðý interbank piyasalarýna ve/veya uluslar arasý finans piyasalarýnda kaynak saðlayamamasý durumunda büyür. (Mandacý, 2003: 72) Likidite sýkýntýsý yaþayan banka, bir anda tahmin edilenin üstünde doðan kaynak ihtiyacýný karþýlayamaz ise, hýzla yayýlan bu bilgi diðer mudilerin de bankadan mevduatlarýný çekmek istemelerine (bank run) neden olacak ve bankanýn iflasý gerçekleþecektir. Likidite sýkýntýsý bu þekilde bankanýn iflasýný getirmese de; likidite sýkýntýsý içine giren bankanýn acilen 15 22 22 MAKALE Bankalarýn müþterileri ya da üçüncü þahýslar dýþýnda bizzat çalýþanlarý tarafýndan da dolandýrýlmalarý ya da hatalý iþlemler yoluyla zarar ettirilmeleri mümkündür. Bu yüzden Bankadaki idari yapýlanmadan, sistemin iþleyiþine kadar her türlü organizasyon, operasyonel risklere karþý sýkýca denetlemeli, gerekli deðiþiklik ve önlemler zamanýnda alýnabilmelidir. kaynak bulma ihtiyacýnýn da etkisiyle kaynak maliyeti büyüyecektir. Maliyetlerin artmasý zararý getirecek; durumun belli noktada düzeltilememesi ise bankanýn iflas etmesine sebep olabilecektir. 3.6.OPERASYONEL RÝSK Basel komitenin operasyonel riskle ilgili 2001 tarihli bir dokümanýnda Operasyonel risk legal risklerin içerildiði bir tanýmlamada, “yetersiz veya baþarýsýz içsel süreçlerden, personel ve sistemlerden ya da dýþsal olaylardan kaynaklanan, doðrudan veya dolaylý zarar riski” olarak tanýmlanmaktadýr. (Basel Komite, 2001:2) BDDK’nýn çýkarmýþ olduðu 1 Kasým 2006 tarihli Resmi Gazetede yayýmlanan Bankalarýn Sermaye Yeterliliðinin Ölçülmesine ve Deðerlendirilmesine Ýliþkin Yönetmeliðin 3. Maddesinde Operasyonel risk: “Banka içi kontrollerdeki aksamalar sonucu hata ve usulsüzlüklerin gözden kaçmasýndan, banka yönetimi ve personeli tarafýndan zaman ve koþullara uygun hareket edilememesinden, banka yönetimindeki hatalardan, bilgi teknolojisi sistemlerindeki hata ve aksamalar ile deprem, yangýn ve sel gibi felaketlerden veya terör saldýrýlarýndan kaynaklanabilecek zarar olasýlýðýný” göstermektedir. Banka dahil bütün kurumlar gerek kendi faaliyet alanlarýyla ilgili olsun gerekse de ticari yaþamýn ortak gerekleri olarak çeþitli faaliyetlerde bulunmaktadýr. Bu faaliyetler kurumun içinde bulunduðu sektörle ilgili olarak piyasada yapacaðý iþlemler olabileceði gibi kurumun insan kaynaklarý biriminden muhasebe birimine, lojistik hizmetlerini saðlayan idari sosyal iþler birimine kadar iç bünyede yapýlan iþlemler olabilir. Ýþte kurumun bütün bu sistemiyle ve iç bünyesi ile yaptýðý faaliyetler ayrý bir risk oluþturmaktadýr. Bunu operasyonel risk olarak tanýmlayabiliriz. Bankacýlýk açýsýndan bir bankanýn maliyetlerinin gelirlerini aþan bir biçimde faaliyette bulunmasý ve bu nedenle öz kaynaklarýný yitirmesi anlamýnda kullanýlmaktadýr. Bankalarýn ödeme sisteminde yeterli kontrolün olmamasý ya da bilgisayar teknolojisinin yarattýðý olanaklar nedeniyle müþterileri tarafýndan dolandýrýlmasý da bir tür operasyon riski olarak tanýmlanabilmektedir. (Mandacý, 2003: 72) Bankalarýn müþterileri ya da üçüncü þahýslar dýþýnda bizzat çalýþanlarý tarafýndan da dolandýrýlmalarý ya da hatalý iþlemler yoluyla zarar ettirilmeleri mümkündür. Bu yüzden Bankadaki idari yapýlanmadan, sistemin iþleyiþine kadar her türlü organizasyon, 16 operasyonel risklere karþý sýkýca denetlemeli, gerekli deðiþiklik ve önlemler zamanýnda alýnabilmelidir. Bankalar sürekli yeni teknoloji ve sistemler geliþtirmelerine karþýn banka teftiþ kurullarýna, polis ve mahkemelere bu türden suiistimaller intikal etmektedir. Nitekim dünyada da özellikle Japonya da örnekleri görülen olaylarda banka görevlilerinin yaptýðý hatalý ve riskli iþlemler neticesinde oluþan zararlarýn bir kýsmý uzun süre fark edilememiþ, ancak devasa boyutlara ulaþtýktan sonra ortaya çýkarýlmýþtýr. SONUÇ Günümüzde sektör olarak ifade edilen iþ kollarýnýn geneline baktýðýmýzda çoðu iþ kolunun bir üretim konusu olduðu ve insanoðlunun somut olarak bünyesel bir ihtiyacýný karþýlamaya yönelik bir ürün ya da hizmet ürettiði ve bunu pazarlamaya çalýþtýðý bir gerçektir. Bankacýlýk sektörüne baktýðýmýzda ise bu sektörün üretiminin insanoðlunun fiziki ihtiyacýný karþýlamaya yönelik nihai bir ürün deðil bu ürünlerin üretiminde deðiþ tokuþ ve daðýtýmýnda aracýlýk faaliyeti gören para ve benzerlerinin depolanmasý, deðiþ tokuþ ve ticaretinin organizesi olduðunu görmekteyiz. Yani bir banka insanoðluna nihai bir ürün deðil nihai ürünün eline geçmesini kolaylaþtýran bir araç olan ve bir devlet ya da benzer bir prestij kurumunun kefaletini ifade eden üzeri imzalý bir kefalet senedi (para) ya da benzerini sunmaktadýr. Bu durumda diðer bir çok iþkolu, aktifinde bulunan fabrika, makine teçhizat, hammadde, ürün stoklarý ile bireyler için somut ve her zaman ölçülebilir bir deðer taþýrken bankalar ise aktiflerinde tuttuklarý para ve benzeri araçlarla kendileri dýþýnda bir kýsým devlet ya da kurumlarýn söz ve imzalarýný aktiflerinde bulundurmakta ve bireylerin fiziksel yada ruhsal ihtiyaçlarý için bir çok yönüyle soyut bir malvarlýðý taþýmaktadýrlar. Birey olarak tek insanýn yada toplumun fiziki ve ruhsal ihtiyaçlarýný karþýlayan mal ve hizmetlerin miktarý çok hýzlý bir þekilde deðiþmemektedir. Ýhtiyaç duyulan ürün ve hizmetlerin miktarý ancak birey ya da toplumlarýn beðeni ve beklentilerinin deðiþmesiyle yada nüfusun artmasýyla zaman içinde ve yavaþ yavaþ deðiþecektir. Dolayýsýyla bu ürün ve hizmetler ne þekilde üretilmiþ yada elde edilmiþ olursa olsun ihtiyaçlar kadarý mutlaka insan için deðerli olacaktýr. Ürün ve hizmetlerin üretimin artmasý yada azalmasý bunlarý elde etmek için gösterilen çabanýn artmasý yada azalmasý bir baþka ifade fiyatlamanýn (insan emeðine dayalý bir MAKALE fiyatlamadan bahsetmekteyiz-birim çalýþma süresi) deðiþmesi sonucunu ya da ikame etkisini doðurabilecektir. Ancak bu deðiþimler mutlaka belli üretim süreçleri ve yatýrýmlara baðlý olacaðýndan hareketlenmeler çok ani olmayacaktýr ve fiziki ya da ruhsal ihtiyaç sürdüðü için deðer sýfýrlanmayacaktýr. Finansal araçlara baktýðýmýzda ise bu araçlarýn daha çok birey yada toplumlarýn inanç ve güvenine baðlý olarak deðer kazandýðý görülmektedir. Duyulan bu güven ve ortaya çýkan toplumsal yönlendirmeler, bazý finansal araçlara kayýtlý deðerinin ya da fiziki deðerinin çok üstünde bir fiyatlama (birim çalýþma süresi) getirebilmektedir. Ýþte bu noktada fiziki deðerin üstünde olan fiyatlamanýn soyut bir nitelik taþýdýðýný ifade edebiliriz. Ýnsanlar bir kurum yada devlete olan inancýný bazen toplumun yönlendirmesi ile çok çabuk arttýrabildikleri gibi bu güveni çok çabuk yitirebilmektedirler de. Dolayýsý ile çoðu finansal ürünün fiyatlamasý (birim çalýþma süresi) soyut olan güven kavramý ile olmaktadýr. Mali sektörde olan dalgalanmalarý, ani iniþ ve yükseliþleri düþündüðümüzde bu soyutluðun daha somut anlaþýlacaðýný düþünüyoruz. Ayrýca üretime dönük iþ alanlarý için kullandýðýmýz “Reel Sektör” tanýmýnýn da Mali Sektörün soyutluðu karþýsýnda somut ve gerçekliði ifade ile bu betimlemeyi aldýðýndan bahsedebiliriz. Risk çeþitleriyle ilgili bu ifadelerimizle özellikle Bankalarýn, iþlemleri yönünden büyük ölçekli finansal risklere maruz bulunduðunu ortaya koymaya çalýþtýk. Bu kadar yüksek riskli faaliyet alanlarý olan ve meydana gelebilecek bir sorunun tüm ekonomiyi etkileyeceði düþünüldüðünde; bankalarýn, riskli faaliyetleri oranýnda fazlaca sermayeye sahip olmasý ve düzenleyici ve denetleyici otoriteler tarafýndan kamu adýna sýký bir þekilde denetlenmeleri gerekmektedir. Yüksek riskli faaliyet alanlarý olan ve meydana gelebilecek bir sorunun tüm ekonomiyi etkileyeceði düþünüldüðünde; bankalarýn, riskli faaliyetleri oranýnda fazlaca sermayeye sahip olmasý ve düzenleyici ve denetleyici otoriteler tarafýndan kamu adýna sýký bir þekilde denetlenmeleri gerekmektedir Kaynaklar ARAS G. ve MÜSLÜMOV A, (2004) “Kredi Piyasalarýnda Asimetrik Bilgi ve Bankacýlýk Sistemi Üzerindeki Etkileri”, Ýktisat, Ýþletme ve Finans Dergisi, Eylül 2004 ARGUN, T. “Risk Yönetimi”, (1999) http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/ mkl_gos.php?nt=13, (Eriþim: 03.04.2009) ASLAN, N., (1996), “Finansal Piyasalarýn Serbestleþmesi”, Banka ve Ekonomik Yorumlar Dergisi, Ocak 1996 BABUÞÇU, Þ. (1994), Bankacýlýkta Risk Derecelendirmesi (Rating) ve Türk Bankacýlýk Sektörüne Uygulanmasý, Ankara: Sermaye Piyasasý Kurulu Yayýnlarý: Yayýn No: 94 BASEL COMMÝTTEE, (2001), “Operational Risk”, Consultative Document, s.10. http://www.bis.org/publ/bcbsca07.pdf, (04.04.2009) DURMUÞ, G. (2009) “Risk Analizi”, http://www.tkgm.gov.tr/turkce/dosyalar/diger%5Cicerikdetaydh275.pdf Eriþim: 04.04.2009 DEMÝRTAÞ, N. (2000), ‘Bankacýlýkta Kredi Deðerliliðnin Tespiti ve Kredi Riski Yönetimi’ BDDK Yetki Etüdü Raporu, Ýstanbul: BDDK Bankalar Yeminli Murakýplarý Kurulu, Aralýk 2000 EREZ, M. (1975) Bankalar Sistemi ve Devlet Kontrolü, Ankara: Eskiþehir Bankasý Yayýný, 1975 KARAKURT, E. (2003) “Risk Toplumunda Birey” Ýþ, Güç Dergisi, C.5, http://www.isgucdergi.org/?p=makale&id=154&cilt=5&sayi=2&yil=2003 (Eriþim: 04.04. 2009) KÖYLÜOÐLU, H.U. (2001), “Risk Yönetimi! Zaman Geçirmeden Neden! Nasýl!” Active Finans, (Mart-Nisan 2001) KUTLAR A. ve SARIKAYA M., (2003) “Asimetrik Enformasyon ve Marjinal Maliyet Fiyatlama Modeli Çerçevesinde Türkiye’de Kredi Tayýnlamasý ve Faiz Oranlarýnýn Tahmini”, Cumhuriyet Üniversitesi Ýktisadi ve Ýdari Bilimler Dergisi, Cilt 4, Sayý 1, 2003 MANDACI, P. E. (2003) “Türk Bankacýlýk Sektörünün Taþýdýðý Riskler ve Finansal Krizi Aþmada Kullanýlan Risk Ölçüm Teknikleri”, Dokuz Eylül Ün. Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, C.5; http://www.sbe.deu.edu.tr/adergi/2003sayi1PDF/pmandaci.pdf , (Eriþim:04.04.2009) TAYAR, M. “HACPP”, Ders Notu, 2005, http://homepage.uludag.edu.tr/~mtayar/haccp.htm (Eriþim: 04.04.2009) ÜNAL, T., (2004),“Düzenleme ve Denetim Kalitesinin Finansal ve Ekonomik Sonuçlarý, Sürdürülebilirliðe Etkisi”, Active Academy 2.Uluslararasý Finans Zirvesi- Ýstanbul: 3 Aralýk 2004, http://www.iubam.org/zirvemetin.doc Eriþim:04.04.2009 ÜNAL, T. (2003) “Bankacýlýk Sisteminin Yapýsal Sorunlarý Henüz Çözümlenmiþ Deðil” , Röportaj - Active Finans Interview, Ýstanbul, 17-18 Ekim 2003, http://www.iubam.org/F%C4%B0NANS%20R%C3%96PORTAJLARI.pdf Eriþim:04.04.2009 YALÇINKAYA, T. ve ÖZSOY E. “Risk Toplumu: Bilgi Toplumunun Evriminde Yeni Boyut”, 2003, http://www.bilgiyonetimi.org/cm/pages/ mkl_gos.php?nt=251 (Eriþim:04.04.2009) 17 22 22 ARAÞTIRMA YENÝ PRÝM TARÝFESÝ MART 2009 PRÝM DÖNEMÝNDEN ÝTÝBAREN UYGULANMAYA BAÞLANMIÞTIR Bankalar; sermaye yeterliliði, aktif kalitesi, karlýlýk, likidite ve diðer risk alanlarý olarak belirlenen beþ bölüm altýnda yer alan toplam 14 adet risk faktörü üzerinden deðerlendirilmekte ve her bir bölüm için belirlenmiþ olan eþik deðerlere göre en düþük “0” ve en yüksek “100” deðer aralýðýnda toplam puan almaktadýrlar. “Sigortaya Tabi Mevduat ve Katýlým Fonlarý ile Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair Yönetmelik” (Prim Yönetmeliði)’ te prim tarifesine iliþkin yapýlan deðiþiklik 01/01/2009 tarihinde yürürlüðe girmiþ ve yeni tarife ilk olarak Mart 2009 prim döneminde uygulanmaya baþlanmýþtýr. Mart 2003 döneminden itibaren uygulamada olan mevcut sigorta prim tarifesi, ilk uygulandýðý dönemlerde bankalarýn önemli bir kýsmýnýn temel prim oranýndan farklý oranlarda prim ödemelerini saðlamýþ, ancak zaman içinde risklilik düzeylerine göre prim oranlarýný farklýlaþtýrmadaki etkinliði azalmýþtýr. Bu nedenle bankalarýn Bankacýlýk Sistemi içerisinde yarattýklarý riske göre sigorta primi ödemelerini saðlamak ve daha düþük seviyelerde risk almalarý konusunda teþvik etmek amacýyla yeni Risk Faktörleri 1. bir prim tarifesi oluþturulmasýna ihtiyaç duyulmuþ ve bu amaçla Türk bankacýlýk sektörünün yapýsýna uygun bir tarife modeli oluþturulmaya çalýþýlmýþtýr. Yeni prim tarifesinde bankalar çeþitli risk faktörleri bakýmýndan deðerlendirmeye tabi tutulmaktadýr. Bu kapsamda, bankalara uygulanacak sigorta prim oranlarýný risklilik derecelerine göre farklýlaþtýrmak amacýyla, öncelikle mevcut tarifede “5” olan risk faktörlerinin sayýsý yeni tarife ile “14”e çýkarýlmýþtýr. Bankalar; sermaye yeterliliði, aktif kalitesi, karlýlýk, likidite ve diðer risk alanlarý olarak belirlenen beþ bölüm altýnda yer alan toplam 14 adet risk faktörü üzerinden deðerlendirilmekte ve her bir bölüm için belirlenmiþ olan eþik deðerlere göre en düþük “0” ve en yüksek “100” deðer aralýðýnda toplam puan almaktadýrlar. (Tablo. 1) Eþik Deðerler Sermaye Yeterliliði 25 1. Sermaye Yeterliliði 2. 3. 4. 5. Oya MUNGAN Fon Uzmaný Sigorta ve Risk Ýzleme Daire Baþkanlýðý 18 0-13-20 1.1. Sermaye Yeterliliði Standart Oraný (Solo) % 10 - 16 1.2. Sermaye Yeterliliði Std. Oraný (Konsolide) % 10 - 16 1.3. Ana Sermaye Yeterlilik Oraný (Solo) % 8 - 14 2. Varlýk Sermaye Çarpaný Puan 10 - 15 Aktif Kalitesi 5-3-0 20 1. Grup Kredileri Oraný % 8 - 15 5-3-0 2. Nakdi Kredi Yoðunlaþma Oraný % 20 - 30 5-3-0 3. Takipteki Krediler Oraný %1-3 5-3-0 4. Ortalama Büyüme Oraný % 15 -25 5-3-0 Karlýlýk 10 1. Karlýlýk Oraný %3-5 0-3-5 2. Etkinlik Oraný % 50 - 75 5-3-0 Likidite 10 1. Serbest Sermaye Oraný % 60 - 80 0-3-5 2. Sigortalý Mevduat Oraný % 20 - 30 0-3-5 Diðer 35 1. BDDK Derecelendirme Notu 1-2-3-4-5 30 - 24 - 16 - 8 - 0 2. Halka Açýklýk Oraný % 10 - 25 0-3-5 Toplam Puan 100 ARAÞTIRMA Her bir risk faktöründen alýnan bu puanlar toplanmak suretiyle hesaplanan toplam puanlarýna göre bankalar “A”,”B”,”C”, ve “D” þeklindeki dört prim kategorisinden birine dahil olmakta ve dahil olunan bu kategorilere göre onbinde 11 ile 19 arasýnda belirlenen prim oranlarý üzerinden sigorta primlerini ödemektedirler. (Tablo.2) Örneðin toplam puaný “50”nin altýnda olan kredi kuruluþu “D” prim kategorisine girerek onbinde 19 oranýndan prim öderken, “85”in üzerinde toplam puaný olan kredi kuruluþu “A” prim kategorisine girerek onbinde 11 oranýndan prim ödemektedir. Toplam Puan Prim Kategorisi Prim Oraný (Onbinde) < 85 A 11 < 70 ve < 85 B 13 < 50 ve < 70 C 15 < 50 D 19 Diðer taraftan, bankalar sigorta primi tahsilatýna esas olmak üzere “sigorta prim cetvellerini” içeriði ve biçimi Fon tarafýndan belirlenen þekilde Fon’a beyan etmekte ve bu beyanlarýndan hareketle primlerini ödemektedirler. Prim Yönetmeliðinde yapýlan deðiþiklik sonrasýnda bu tahsilat sürecine iliþkin olarak da yeni düzenlemeler getirilmiþ bulunmaktadýr. Bankalarýn prime esas tablolarýnýn Fon’a gönderilme süresi, konsolide mali tablo hazýrlarken gerekli olan süreler göz önünde bulundurularak, 30 günden 45 güne çýkarýlmýþtýr. Ayný zamanda Fon’a beyan edilen sigorta prim cetvellerinin içeriði ve biçiminde yeni bir uygulamaya geçilmiþtir. Mevcut sistemde bankalarýn beyanlarýnda sigortalý mevduat/katýlým fonu tutarlarý, prime esas risk faktörleri ve ödenecek prim tutarý yer almakta iken yeni süreçte bankalar tarafýndan sigortalý mevduat/katýlým fonu tutarlarý ile prime esas risk faktörleri beyan edilmekte, BDDK derecelendirme notu da dahil edilerek tüm faktörlerden alýnan toplam puan ile ödenecek prim tutarý hesaplanmaktadýr. Bankalar hesaplanan sigorta prim tutarlarýný dönemi izleyen ikinci ayýn son iþgününe kadar Fon’un TCMB nezdindeki gelir hesaplarýna ödemektedirler. Ayrýca yeni süreçte bankalarýn beyan ettikleri risk faktörlerine iliþkin deðerlerin doðruluðu da Fon tarafýndan teyit edilmektedir. Bankalarýn prime esas tablolarýnýn Fon’a gönderilme süresi, konsolide mali tablo hazýrlarken gerekli olan süreler göz önünde bulundurularak, 30 günden 45 güne çýkarýlmýþtýr. 19 22 22 ARAÞTIRMA FAÝZSÝZ BANKACILIK Faizsiz Bankacýlýk, literatürde Ýslami Bankacýlýk olarak adlandýrýlmakta olup faize yer vermemesiyle klasik bankalardan ayrýþan bankacýlýk modelidir. Geliþmiþ ülkelerde yaþanan finansal krizler faizsiz bankacýlýðýn geleneksen bankalar için alternatif bir model oluþturabileceði tartýþmalarýný gündeme getirmektedir. Faizsiz Bankalarýn Tarihçesi Faizsiz Bankacýlýk, literatürde Ýslami Bankacýlýk olarak adlandýrýlmakta olup faize yer vermemesiyle klasik bankalardan ayrýþan bankacýlýk modelidir. Ýslam tarihi boyunca günümüz faizsiz bankacýlýk iþlemlerine benzer, kar-zarar paylaþýmýný esas alan örnekler mevcut olsa da modern anlamda faizsiz bankacýlýðýn geliþimi 1970’li yýllarda baþlamýþtýr. II. Dünya savaþý sonrasý dönemde birçok Ýslam toplumunun siyasi özgürlüklerine kavuþmasý, Ýslam ülkelerinde baþlayan sanayileþme çalýþmalarý ve en önemlisi 70’li yýllarda petrol gelirlerinin yükselmesi faizsiz bankacýlýðýn geliþimini olumlu yönde etkilemiþtir. 19401960 yýllarý arasýnda ilk örnekleri Malezya ve Pakistan’da görülen ve baþarýsýzlýkla sonuçlanan faizsiz bankacýlýk giriþimlerinin ardýndan ilk baþarýlý deneyim 1963 yýlýnda Mýsýr’ýn Mit Gharm kasabasýnda yaþanmýþtýr. Mýsýr köylüsünün tarýmsal ve ticari ihtiyaçlarýný venture capital “risk sermayesi” ve para vakfý karýþýmý bir modelle karþýlayan bu banka Alman ekonomi tarihinde görülen Toplumsal Kalkýnma Bankacýlýðý’ndan esinlenmiþtir. Bu tarihten sonra yine Mýsýr’da kurulan Nasýr Sosyal Bankasý Ýslami yatýrým bankacýlýðýnýn ilk örneklerindendir. Kamusal projelere önemli katkýlar saðlayan Ýslam Kalkýnma Bankasý1 ile Dubai Ýslam Bankasý 1975 ve Kuveyt Finans Kurumu 1977 yýlýnda kurulmuþtur. Günümüzde Ýslami Bankacýlýðýn uygulandýðý en önemli ülkelerden Malezya ise sürece 1983 yýlýnda Bank Ýslam Malaysia Berhad’ýn kuruluþu ile dahil olmuþtur. Diðer Ýslam ülkelerinde ise faizsiz bankacýlýðýn baþlangýç tarihi 1978-1983 yýllarý arasýna tekabül etmektedir. Ýslam ülkelerinin yanýnda faiz esaslý çalýþan batýlý bankalarýn faizsiz bankacýlýk sektörüne ilgi duymalarý 80’li yýllarda baþlamýþtýr. Günümüzde Citibank, HSBC, Standart Charted, ABN Ambro, Bank of America, BNP Paribas Resul TÜRK Fon Uzman Yardýmcýsý Sigorta ve Risk Ýzleme Dairesi 20 vb. birçok kuruluþ ürün yelpazelerini faizsiz finansal araçlar ile geniþletmekte ve faizsiz bankacýlýk birimleri kurmaktadýrlar. Bu kuruluþlarýn müþterileri ilk zamanlarda Arap dünyasýnýn kurumlarý ve petrol milyonerleri iken günümüzde orta gelirli Müslümanlardan da talep gelmektedir. Kriz ve Faizsiz Bankacýlýk Dünya genelinde 75 ülkede faaliyet gösteren ve 500 milyar dolar aktif büyüklüðe sahip 300’den fazla Ýslami prensiplerle çalýþan banka’nýn yýllýk büyüme hacmi %10-15 düzeyindedir. Bankacýlýðýn önde gelen isimlerinin sektörü güvenli bir liman olarak tanýmlamasýný mevcut büyüme oranlarýnýn devam edeceðini gösteren faktörlerden sayabiliriz. Özellikle yaþanmakta olan küresel kriz sonrasý geliþmiþ ülkelerin de faizsiz bankacýlýkla ilgilenmesi, faizsiz bankacýlýðýn alternatif bir model olarak tartýþýlmasýný saðlamaktadýr. Ýslami Bankacýlýk Aktif Büyüklüðü (milyar USD) 500 413 350 295 260 2004 2005 2006 2007 2008 Kaynak:Booz &Company Analysis Faizsiz bankacýlýk sisteminin, gelir seviyesi yükselen Müslüman toplumlar dikkate alýndýðýnda büyüme potansiyeline sahip olduðu yadsýnamaz bir gerçek olsa da geliþmiþ ülkelerdeki bankacýlýk sisteminin finansal kriz dolayýsýyla faizsiz bankacýlýða yöneleceði yönündeki tezlerin abartýlý olduðu düþünülebilir. Öncelikle geliþmiþ ülkelerde kar paylaþýmý esasýna dayalý bir sistem olan risk sermayesi (venture capital) sistemi 1950 yýlýndan bu yana baþta ABD olmak üzere uygulanmaktadýr. Bu ARAÞTIRMA sistem faizsiz bankacýlýk gibi belirli bir kar garanti etmemektedir. Kýsacasý faizsiz sistem geliþmiþ ülkelerin bilmediði ya da uygulamadýðý bir yöntem deðildir. Buna raðmen risk sermayesi sisteminin geliþmiþ ülkelerde klasik bankalar kadar büyümediði dikkate alýnmalýdýr. Kriz sonrasý geliþmiþ ülkelerde faizsiz bankacýlýða olan ilgi alternatif bir sistem arayýþýndan ziyade Ortadoðu kaynaklý fonlarýn ve Batý’da yaþayan Müslümanlarýn tasarruflarý sayesinde devam edecektir. Bu baðlamda geliþmiþ ülkeleri ise tek bir kategoride deðerlendirmemek gerekir. Daha esnek düzenlemelere sahip, faizsiz bankacýlýk ve risk sermayesi alanlarýnda deneyim sahibi Ýngiltere ve ABD gibi ülkelerin Kýta Avrupa’sýna göre daha avantajlý olduðu söylenebilir. Bunun yanýnda faizsiz bankacýlýðý tamamen risk unsuru barýndýrmayan bir model olarak görmek yanýltýcý olacaktýr. 1990’lý yýllarda Mýsýr’da Ýslami bankalarýn spekülatif çöküþünün Ýslam ülkelerinde sektörün büyümesini yavaþlattýðý bilinen bir gerçektir. Kriz sýrasýnda Bahreyn Merkez Bankasý’nýn “Bölge bankalarýnýn subprime krizden kaçabilmelerinin sebebi bu çeþit ürünlere yatýrým yapacak teknik kaynaklara ve insan kaynaðýna sahip olmamalarýdýr” yönündeki açýklamasý sektörün gerçek bir sýnavdan geçmediðini göstermektedir. Bu tür kaynaklara sahip olduðunda sektörün nasýl hareket edeceði ve Ýslami bankalar tarafýndan sunulan yatýrým ürünlerinin genellikle emlak ve hammadde gibi spekülasyona açýk volatil sektörlere baðlý olmasý gibi problemler karþýsýnda saðlamlýðýnýn test edilmesi sektörün büyüme hýzýnda belirleyici olacaktýr. Yapýsal Sorunlar Gelinen nokta sistemi öðrenme isteðini artýrmakla birlikte, sistemdeki yapýsal sorunlarýn tartýþýlmasý ve çözülmesi için fýrsat olmalýdýr. Yapýsal sorunlarýn baþýnda yasal düzenlemeler gelmektedir. Örnek olarak özellikle dual bankacýlýk sistemine sahip ülkelerde (Malezya, Kuveyt, Mýsýr, Bahreyn, Türkiye vb.) bankacýlýk ve finans düzenlemelerin faiz temelli olmasý ya da faizsiz bankacýlýk ürünleri için ilave düzenlemelerin gerekli olmasý ve faizsiz ürünlerin uymasý gereken Ýslami kurallar ile yerel hukuk kurallarýnýn uyuþmamasý gösterilebilir. Bu durum en iyi ihtimalle yeni finansal ürünlerin oluþturulmasýný geciktirmektedir. Örneðin Ülkemizde 1983’den beri gündemde olan faiz içermeyen menkul kýymetler Hazine Müsteþarlýðý tarafýndan ancak 2009 yýlýnda Gelire Endeksli Senet (GES) adýyla ihraç edilmeye baþlanmýþtýr. Gelire endeksli senetler özellikle likidite yönetimi açýsýndan oldukça faydalý olmuþtur. Yapýlan iki ihale sonrasýnda katýlým bankalarý aktiflerinin %3’ü menkul kýymete dönüþmüþtür. GES’e olan talebin beklentilerin altýnda olmasýnda ikincil piyasanýn oluþmamasý etkilidir. Yabancý yatýrýmcýlarýn ise sukuk tahvilleri ile ilgilenmesi nedeniyle Hazine’nin daha rahat borçlanabilmesi için ürün çeþitliliðini saðlamasý gerekmektedir. Düzenleyici kuruluþlarýn mevzuatlarý Basel II ve IAS gibi uluslararasý standartlarla uyumludur. Faizsiz çalýþan bankalarýn da uymak zorunda olduðu bu düzenlemelere ilaveten faizsiz bankalar için muhasebe ve denetim standartarý oluþturan Ýslami Finans Kurumlarý Muhasebe ve Denetim Organizasyonu (AAOIFI), þirketlerin risk profillerini deðerlendiren Uluslararasý Ýslami Derecelendirme Kurumu ve bankacýlýk, sermaye piyasasý ve sigortacýlýk alanlarýnda faizsiz finansal hizmetlerin standartlaþmasýna yönelik çalýþmalar yapan Ýslami Finansal Hizmetler Kurulu gibi oluþumlar da mevcuttur. Mevcut ürünlerin çoðalmasý, faizsiz bankacýlýðýn yayýlmasý ve uluslararasý entegrasyonun artmasý durumunda bu düzenlemeler arasýndaki uyumsuzluklar faizsiz bankalar için sorun teþkil edecektir. Bu soruna örnek olarak geçmiþ dönemlerde Uluslararasý Para Fonu’nun Ýslami bankalarý daha þeffaf olmaya ve uluslararasý muhasebe standartlarýný ve teamüllerini gözlemlemeye çaðýrdýðýný gösterebiliriz. Bu problemlerin yanýnda faizsiz bankacýlýk ürünlerinin Ýslami kurallara uygun olup olmadýðý, bu ürünleri onaylayan kurullarýn yapýsý ve kendine özgü ürünlerin yanýnda geleneksel bankacýlýk ürünlerinin benzeri olan taþýt kredilerini, kredi kartlarýný, mortgagelarý birçok kiþinin geleneksel finans ürünlerine benzetmesi küresel düzeyde tartýþýlmaktadýr. Bu tartýþmalarýn temel dayanaðý ise ürünlere onay veren kurullarda sektöre hakim belirli kiþilerin olmasý ve bu kiþilerin oldukça fazla kurulda görev almasýdýr. Sektörde en iyi yasal düzenlemelere sahip ülkelerden biri olan Malezya’nýn 2005 yýlýnda bir kiþinin birden fazla yerde görev almasýný yasaklamasý ve bu konuda uzman sayýsýný artýrmak için yüksek miktarda kaynak ayrýlmaya baþlanmasý problemin oldukça ciddi olduðunu göstermektedir. Bunlarýn yanýnda 40 yýl gibi kýsa bir geçmiþe olan faizsiz bankalara bazý yatýrýmcýlarýn þüpheyle yaklaþmasýnýn bankalarý yüksek likidite bulundurmaya zorlamasý ve bu bankalarda çalýþanlarýn klasik bankalarda çalýþanlardan farklý bilgi, yetenek ve uzmanlýða sahip olmasý gerekliliðinin yetiþmiþ iþgücü sorununu ortaya çýkarmasý gibi sorunlar da mevcuttur. Faizsiz bankacýlýðý tamamen risk unsuru bulundurmayan bir modeli olarak görmek yanýltýcý olacaktýr. 1990’li yýllarda Mýsýr’da islami bankalarýn spekülatif çöküþünün islam ülkelerinde sektörün büyümesini yavaþlattýðý bilinen bir gerçektir. Kaynakça 1. Agence Global, 6 Kasým 2008, Islamic Finance on the Rise 2.http://www.hazine.gov.tr/irj/porta l/anonymous/BasinDuy 3. Cox Stella, Faizsiz Bankalarda Likidite Yönetimi, Türkiye’de Özel Finans Kurumlarý, Albaraka Türk Yay. , 2000 4. Darçýn, Ahmet Cüneyt, Özel Finans Kurumlarýnýn Katýlým Bankalarýna Dönüþümünün Sebepleri ve Sonuçlarý, Yüksek Lisans Tezi, Atýlým Üniversitesi, 2007 5. EKEN, Mehmet Fehmi, Faizsiz Bankacýlýk Modelleri ve Türkiye Uygulamalarý, Yüksek Lisans Tezi, Marmara Üniversitesi, 2005 6. KUMAÞ, Mehmet Salih, Faizsiz Bir Finans Yöntemi Olarak Venture Capital Sistemi ve Ýslam Bankacýlýðý ile Mukayesesi, Uludað Üniversitesi Ýlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt:16, Sayý:1, 2007 7. ERSAN, Özgür, Katýlým Bankalarýnýn Finansal Etkinliði ve Mevduat Bankalarý ile Rekabet Edebilirliði, Doktora Tezi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, 2007 8. Power, Carla, Faith in the Market, Foreign Policy, Þubat 2009 9. Standart & Poor, Islamic Finance Outlook 2008 10. PETER, Vayanos, Islamic Banking: How do Islamic banks compete in an increasingly competitive environment, Booz & Company Analysis 21 22 22 SUNUM GLOBAL KRÝZ ve ÜLKEMÝZE YANSIMALARI 1 Bankacýlýk ve finansýn neden olduðu sorunun ülkemize ve bizlere yansýmalarýyla ilgili, Uluslararasý alanda kabul gören görüþ, global krizin temelinde yatan unsurun açgözlülük ve denetimsizlik olduðudur. Giriþ Bugün sizlere yapacaðým “Global kriz ve ülkemize yansýmalarý” baþlýklý konuþmamda bankacýlýk ve finansýn neden olduðu sorunun ülkemize ve bizlere yansýmalarýndan bahsedeceðim. Uluslararasý alanda kabul gören görüþ, global krizin temelinde yatan unsurun açgözlülük ve denetimsizlik olduðudur. Açgözlülüðün boyutunun görülmesi için vereceðim örnek uluslararasý alanda çok büyük bir bankanýn genel müdürünün davranýþýdýr. Banka genel müdürü 2007 yýlýnda kendisine maaþýndan hariç olarak verilen 350 milyon USD’ý beðenmediði için istifa etmiþtir. Çünkü kendisinin bankaya çok daha fazla kar ettirdiðini düþünmektedir. Ayný banka þu anda Amerikan hükümetinden destekle ayakta durmaktadýr ve bu krizin maliyeti vergiler ile karþýlanacaktýr. Bu bankalarýn zararlarýnýn toplamý þu ana kadar 3 trilyon USD’ý aþmýþtýr2. (Türkiye’de 2001 krizinin maliyeti 28 milyar USD olmuþtur.) Baþka bir açgözlülük örneði, dünyada oluþturduðu zararlar nedeniyle tarihin en fazla devlet yardýmýný alan bir sigorta þirketinin yöneticilerinde görülmüþtür. Sigorta þirketi zarar nedeniyle 150 milyar USD yardýmý devletten alýrken 200 milyon USD civarýndaki parayý ikramiye olarak kendilerine daðýtmýþtýr. Bu sigorta þirketi, “Batýrýlamayacak kadar büyüktür.” Çünkü bu sigorta þirketinin batmasý, satýlan sigorta poliçeleri nedeniyle 170 milyon Amerikalýyý ve satýlan CDS olarak adlandýrýlan türevler nedeniyle baþka finansal kuruluþlarý etkileyecektir. Finansal piyasalarda açgözlülük Yöneticiler yeterli kontrolün olmadýðý ve iþin özünün kaybolduðu zamanlarda daha rahat hareket edebilmektedir. Yöneticiler hissedarlar adýna hareket etmekte ve onlarla kardan pay Rýdvan ÇABUKEL alma üzerine bir anlaþma yapmaktadýrlar. Amerikan sisteminde bu kar teþvik mekanizmasý olarak adlandýrýlmaktadýr. Bu noktada, þirket karýnýn nasýl oluþtuðuna bakmak gerekir. Yöneticiler, 1990’lý yýllarda moda olan finansal mühendislik ve risk yönetimi kavramý ile muhasebe kurallarýný kullanarak kar yaratmýþlardýr. Size basit bir örnekle yaratýlan karýn tekniðini anlatacaðým. Güney Kaliforniya’da çiftlikte çalýþan bir Meksikalý senede 20.000 USD kazanmaktadýr. Amerika’da asgari ücrete yakýn olan ve sadece oda kirasý ve günlük ihtiyacýna yetecek bu para ile bu iþçiye çok lüks bir ev satýlmýþtýr. Bu olayýn sosyal boyutu çok güzel olmakla birlikte sonuçlarý bugün global krizin temelini oluþturmaktadýr. Çünkü, Mortgage broker’ý iþçiye hiç peþinatsýz 700.000 USD’lýk evi satmýþ ve sadece aylýk kirasýndan daha az ev taksiti ödeyeceðini ve sonunda ev sahibi olacaðýný söylemiþtir. Gerçekten de ilk iki yýl çok düþük taksit ödemektedir. Kalan 28 yýl hangi tutarý ödeyeceðini ise iþçi bilmemekte veya evi daha yüksek fiyata satarak kar edeceðine inandýrýlmaktadýr. Mortgage Broker’ý ise evi sattýðý için bu iþlemden komisyonunu almaktadýr. Banka yöneticileri bu durumu bilmelerine raðmen bu kredileri mortgage kredisi olarak kabul etmektedir. Benzer kredileri bir araya getirerek paketleyip (menkul kýymetleþtirme) satmaktadýrlar. Satýþý kolaylaþtýrmak için ise, bu paketleri kredi derecelendirme kuruluþlarýnýn denetiminden geçirip iyi bir derece notu almaktadýrlar. Bu paketler, þirketlere, emeklilik fonlarýna veya yurtdýþýndaki bilinçsiz yatýrýmcýlara satýlmýþtýr. Bu kaðýtlarýn kendisi veya türevleri bazý bankalarýn portföylerinde bulunmaktadýr. 1 Bu yazý TÜMSÝAD Kahramanmaraþ Þubesi tarafýndan 29.05.2009 tarihinde düzenlenen konferansta Fon Baþkan Yardýmcýsý Dr. Rýdvan ÇABUKEL tarafýndan yapýlan konuþma esas alýnarak hazýrlanmýþtýr. 2 he Economist, “Three trillion dolars later...” 16-22 May 2009. Fon Baþkan Yardýmcýsý FRM 22 SUNUM Buna benzer krediler ve baþka krediler 20052007 yýllarýnda çok fazla miktarda yapýlmýþtýr. Ýlk 2 yýlda taksit ödemelerinde aksama olmadýðýndan sorun çýkmamaktaydý. Ýþçinin 2 yýl düþük ödemesinin bitmesinden sonra krediyi alanlarýn ödeyememesi sorunlarý tetiklemeye baþlamýþtýr. 2008 yýlý baþýndan beri bu krediler ödenmemeye baþlamýþtýr. Meksikalý iþçi evi bankaya iade etmiþtir ve bu ev nedeniyle herhangi bir ilave sorumluluðu bulunmamaktadýr. Bundan kaynaklý olarak oluþan paketler (MBS) ve bunlar üzerine yazýlý türev araçlar (CDOs, CDS) bugün zehirli varlýklar olarak adlandýrýlmaktadýr. Bankalarýn ve finansal kuruluþlarýn zararlarýna neden olan enstrümanlar bunlardýr. kýymetleþtirmeye ve kredi derecelendirmeye iliþkin standartlarýn yeterli olmamasý ve sigorta þirketlerinin denetim otoritesinin bulunmamasý gri alanlardýr. Tabii ki bu dönemde oluþan yüksek karlardan yöneticiler maaþ yanýnda çok yüksek tutardaki ikramiyelerini almýþlardýr. Bugün bu soruna neden olan banka yöneticileri halen bu büyük bankalarýn yönetimlerinde görevlerine devam etmektedir. Buraya kadar sizlere bankacýlýk ve finans sektöründeki açgözlülüðün nedenini ve boyutunu anlatmaya çalýþtým. Aslýnda, vergi ödeyenler tarafýndan katlanýlacak olan 3 trilyon USD zarar oluþurken devlet adýna hareket eden denetim otoriteleri neredeydi diye sorulabilir. 2000-2001 krizinde durum Finansal piyasalarda denetim Finansal piyasalar, bankacýlýk, sigortacýlýk ve sermaye piyasalarýndan oluþmaktadýr. Bu üç alanýn da, denetlenmesi ve kamu adýna gözetlenmesi gerekir. Krizin merkezinde olan ABD’de bankacýlýk denetimi çok güçlüdür ancak sermaye piyasalarýna ve sigorta þirketlerine iliþkin denetimlerde yetersizlikler bulunmaktadýr. Aslýnda, bugün bu üç alan birbirine o kadar girmiþtir ki, diðerlerindeki eksiklik bankacýlýðý d a o l u m s u z y ö n d e e t k i l e m e k t e d i r. Diðer taraftan, bankalar ve finansal kuruluþlar global hale gelmiþ olmasý nedeniyle tek bir ülkenin denetim otoritesinin bunu denetlemesi mümkün görünmemektedir. Geliþmiþ ülkelerin bankalarýnýn pek çok ülkede faaliyet göstermesi ve bu alanda yeterli denetimin olmamasý bu sorunu daha da artýrmaktadýr. Bu nedenle, kriz dünyada daha hýzlý yayýlmaktadýr. Aslýnda denetim otoritesinin yetkisini aþmasý nedeniyle denetleyemediði bu alanlar için “gri alanlar” (grey areas) ifadesi kullanýlýr. Bu alanlar denetim açýsýndan en tehlikeli alanlardýr. Bu alanlar, denetim otoritelerinin yetki ve sorumluluklarýnýn açýkça tanýmlanmamýþ olmasý veya koordinasyonda dikkat ve özeni yeterince göstermemeleri nedeniyle oluþmaktadýrlar. Örneðin, ABD’de sermaye piyasalarýnda menkul Global krizin oluþmasýnda da, bankalarýn sorunlarý gizlemek için sermaye piyasasý ve sigorta þirketlerinin araçlarýný kullandýklarý görülmektedir. Bu nedenle, açgözlü banka yöneticileri yüksek kar göstermek ve muhtemel zararlarý gizlemek için bankacýlýðýn denetimi dýþýnda “gölge bankacýlýk” alaný oluþturmuþtur. Bu yöneticiler denetimden uzak bir þekilde, bankalarda yüksek karlar göstermiþ ve yüksek maaþlarý yanýnda ikramiyelerini almýþtýr. Bunun maliyetine ise, vergi ödeyenler yýllar boyunca katlanacaktýr. Finansal piyasalar, bankacýlýk, sigortacýlýk ve sermaye piyasalarýndan oluþmaktadýr. Bu üç alanýn da, denetlenmesi ve kamu adýna gözetlenmesi gerekir. Krizin merkezinde olan ABD’de bankacýlýk denetimi çok güçlüdür ancak sermaye piyasalarýna ve sigorta þirketlerine iliþkin denetimlerde yetersizlikler bulunmaktadýr. Aslýnda, yaþanan kriz bizim açýmýzdan yeni bir durum deðildir. Ülkemizde yaþanan 20002001 krizinin temelinde de açgözlülük ve denetim eksikliði yatmaktadýr. Bizdeki açgözlülük banka yöneticilerinden çok hakim ortaklardadýr. Ancak, hiçbir hakim ortaðýn, yöneticinin imzasý olmadan bankayý zarara uðratmasý mümkün deðildir. Bu nedenle, Bankacýlýk Kanununda banka istismarýna iliþkin hükümler yer almakta ve yönetici ve hakim ortaklar birlikte ele alýnmaktadýr. Bugün geldiðimiz noktada, 2000-2001 krizinden sonra ülkemizde uygulanan düzenleme ve denetim anlayýþý ile bankacýlýkta sorun bulunmamaktadýr. Bütün bankalara müþterilerin güveni tamdýr ve denetim otoriteleri gerekli kontrolü yapmaktadýr. Krizin büyüklüðünün görülmesi için ülkelerin açýkladýklarý kriz paketlerinin büyüklüðü önemlidir. 2000-2001 yýllarýnda 21 bankaya el konulmasý sonucunda bankalarýn devlete 28 milyar USD maliyeti olmuþtur. Þimdi, dünyada 3 trilyon USD’den daha fazla bir tutar banka zararý olarak ortaya çýkmýþtýr. Avrupa’da ise maliyet henüz netleþmemiþtir. Finansal piyasalarýn reel sektöre etkisi Finans sektöründe baþlayan kriz reel sektörü neden bu kadar etkilemektedir? 1- Dünya’da üretimin geliþmekte olan ülkeler tarafýndan yapýlmasý ve geliþmiþ ülkeler tarafýndan tüketilmesi yabancý paralarýn deðerinde belirsizliðe neden olmaktadýr. Bu dengelerin ve beklentilerin tekrar yerine gelmesi gerekmektedir. 2- Tüketiciler finans piyasalarýnýn teþvikiyle borçla tüketime yönelmiþlerdir. Bu borçlanmanýn sürdürülmesi için tüketicilerin 23 22 22 SUNUM Dünya’da genel bir daralma olmakla birlikte üretim kapasitelerinin korunmasý gerekmektedir. Kurulan kapasitelerin yok olmamasý için üretim yöntemlerinde verimliliði artýrýcý çalýþmalar yapýlmalýdýr. sürekli bir gelire ihtiyaçlarý vardýr. 3- Reel sektör finansal piyasalarýn kredi saðlamasýyla ve ödeme sistemlerinin geliþmiþliðiyle üretim kapasitelerini ve ticaret hacmini artýrmýþtýr. Bunun devamý kaliteli ve verimli bir þekilde üretime ve uluslararasý ticaretin sürdürülmesine baðlýdýr. 4- Reel sektörün üretim maddeleri arasýnda olan petrol, bakýr ve demir gibi hammaddeler üzerine serbest yatýrým fonlarý (hedge fund) tarafýndan spekülatif iþlemler yapýlmaktadýr. Bu fonlarýn denetim ve kontrol altýna alýnmasý gerekmektedir. Öncelikle, üretim yapan ülkeler ve insanlar uzun vadede kazanmaktadýr. Çin, Hindistan gibi geliþmekte olan ülkeler dünya ekonomisinin yönünü deðiþtirmektedir. ABD ve Avrupa’daki pek çok mal ve hizmet bu ülkelerde daha az maliyet ve yüksek kaliteyle üretilmektedir. Lojistik, haberleþme ve ödeme sistemlerinin geliþmiþliði, sýnýr ötesi iþlem maliyetlerini düþürmektedir. Örneðin, ABD’deki firmalarýn çaðrý merkezleri Hindistan’a taþýnmaktadýr ve muhasebe iþlemleri Hindistan’da tutulmaktadýr. Bu nedenle, iþ gücünün niteliðinin korunmasý, düþük kar marjý ve ücretlerle verimliliðin artýrýlmasý gerekmektedir. Üretim yapan geliþmekte olan ülkeler dýþ ticaret fazlasý ile merkez bankalarýnda önemli USD ve EUR rezervine ulaþmýþlardýr. Diðer bir ifadeyle, geliþmiþ ülkeler dýþ ticaret açýðý vererek ithalatlarýný finanse etmektedirler. Örneðin, Çin Merkez Bankasýnda, 2 trilyon USD rezerv bulunmaktadýr. Benzer bir þekilde, petrol üretimi yapan ülkelerin de rezervleri vardýr. Dünyadaki rezerv paraya iliþkin beklentilerin yeniden dengeye gelmesi gerekmektedir. Tüketiciler, geçen yýllarda ciddi miktarda borçlanmýþlardýr. Örneðin, ABD’de tüketici kredileri 1990’da 800 milyon USD, 2000’de 1,6 trilyon USD ve 2009’da 2,5 trilyon USD olmuþtur. Benzer þekilde tüketici kredileri Ýngiltere gibi ülkelerde de artmaktadýr. Türkiye’de bireysel krediler 2002’de 3,4 Milyar YTL iken bugün 100 Milyar YTL’ye ulaþmýþtýr. Bankalarýn bu kredileri vermeye devam edebilmesi için tüketicilerin kredilerini ödemeye devam etmesi ve sürdürebilir bir gelire ihtiyaç vardýr. Ancak, ülkemizde borçlanma oraný diðer ülkelere nazaran oldukça düþüktür ve bu alanda bir daralma yaþanmasý beklenmektedir. 24 Dünyada ekonomiler daralmaktadýr ve iþsizlik oranlarý geçen bir yýl içinde yükselmiþtir. Þu anda analizlerde genellikle ülkemiz Doðu Avrupa ülkeleriyle karþýlaþtýrýlmaktadýr. Geçen bir yýlýn son çeyreðinde, ekonomi Rusya’da %6, Estonya’da %10 ve Ukrayna’da %8 daralmýþtýr. Diðer ülkelerde ise, bu oran %34 civarýndadýr. IMF önümüzdeki dönemde daralmanýn %4,9 olacaðýný tahmin etmektedir. Ülkemizde ise ayný dönemde %6 daralma yaþanmýþtýr. Ancak, ikinci çeyrekten sonra iyileþme beklenmektedir. Yurt dýþý talepte daralma bile olsa ülkemiz nüfus yapýsý itibarýyla üretim ve tüketim için kendi kendine yeterlidir. Dünya’da genel bir daralma olmakla birlikte üretim kapasitelerinin korunmasý gerekmektedir. Kurulan kapasitelerin yok olmamasý için üretim yöntemlerinde verimliliði artýrýcý çalýþmalar yapýlmalýdýr. Böylece, geliþmekte olan ülkeler arasýndaki rekabetçi gücü artýrmak için iþçilerin verimliliðinin artýrýlmasý ve karlýlýðýn yerine iþin sürdürülmesi esas alýnacaktýr. Kaliteli üretimin sürdürülmesi suretiyle müþterilerin korunmasý gerekmektedir. Hammadde fiyatlarý üzerindeki spekülatif iþlemler nedeniyle, maliyet tespiti ve fiyatlamanýn yapýlmasýnda güçlükler yaþanmaktadýr. Bunun için, lojistik imkanlar da kullanýlarak üretim süreçlerinin kýsaltýlmasý ve türev araçlar kullanýlarak finansal korunma saðlanmasý mümkündür. Sonuç Global kriz ülke olarak doðrudan bizim neden olmadýðýmýz ancak sonuçlarýna katlanmak zorunda olduðumuz bir olgudur. Bankacýlýk ve finans yöneticilerinin açgözlülüðü ve denetim otoritelerinin yetkilerinde ve kapasitelerindeki yetersizlikler nedeniyle bu noktaya gelinmiþtir. Bütün dönemlerde olduðu gibi finansal kriz dönemlerinde riski alan iþletme sahipleridir. Ýþletme sahipleri, kar etmek için iþletmeleri elinde bulundurmakla birlikte kriz dönemlerinde kar etmek yerine ayakta kalmayý esas almalýdýr. Krizler güçlü olanýn ayakta kalmasýna, güçsüzlerin ise yok olmasýna neden olur. Bu krizi de iþletmelerimizi finansal ve üretim süreçleri açýsýndan yeniden yapýlandýrmak için bir fýrsat olarak düþünmeliyiz. HUKUK ÝFLAS HUKUKUNDA VERGÝ SORUNU ve ÇÖZÜM ÖNERÝSÝ Kamu gelirleri genel olarak devletin ve diðer kamu kuruluþlarýnýn giderlerini karþýlamak üzere hükümranlýk gücüne dayanarak elde ettikleri bütün ekonomik deðerlerdir. Vergi yükümlülerinin iflas etmesi halinde devlet, kamu finansmanýn en önemli aracý olan vergilerden mahrum kaldýðý gibi müflisten alacaklý olan birçok gerçek ve tüzel kiþide ciddi ekonomik sýkýntýlar içine girmektedir. Bu sebeple, iflasýn özel durumuna iliþkin özel düzenlemeler yapýlmalýdýr. I.GÝRÝÞ Bireylerin ortak ihtiyaçlarý olarak ifade edilen toplumsal ihtiyaçlar için, devletin yaptýðý kamusal hizmetlerin karþýlanmasý amacýyla ortaya çýkan finansman ihtiyacý kamu gelirleri ile karþýlanmaktadýr. Kamu finansman sistemi, bir ülkenin çeþitli gelir kaynaklarýndan meydana gelen bir bütünü ifade etmektedir. Kamu finansman sistemi ülkelerin milli özelliklerine, iktisadi ve sosyal yapýsýna uygun olarak doðar ve geliþir. Kamu gelirleri genel olarak “devletin ve diðer kamu kuruluþlarýnýn giderlerini karþýlamak üzere hükümranlýk gücüne dayanarak elde ettikleri bütün ekonomik deðerler” olarak ifade edilmektedir. Günümüzde kamu giderlerinin finansmanýnda baþvurulan en önemli en saðlýklý kamu finansman aracý ise kuþkusuz vergilerdir. Ancak özellikle ekonomik dalgalanmalarýn arttýðý dönemlerde vergi yükümlülerinin iflas ettiði görülmektedir. Bu durumda kamu otoritesi kamu finansmanýn en önemli aracý olan vergilerden mahrum kalmaktadýr. Bununla birlikte iflas halinde sadece devlet vergilerden mahrum kalmamakta, ayrýca müflisten alacaklý olan birçok gerçek ve tüzel kiþide ciddi ekonomik sýkýntýlar içine giremektedir. Bilindiði gibi, 213 sayýlý Vergi Usul Kanunu’nun 162. maddesi, tasfiye ve iflas hallerinde mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceði hükmündedir. Bu durumda, makalede geniþçe izah edileceði üzere, vergi dairesi iflastan önceki alacaklarýný iflas masasýna imtiyazlý alacak olarak kaydedecek, iflastan sonra doðan vergi alacaklarýný ise normal vergi mükelefinden hangi mevzuata göre tahsil ediyorsa ayný þekilde tahsil edecektir. Ýflasýn özel bir tahsil prosedürü olduðu, iflasýn neticelerinden vergi alacaðýndan dolayý devlet dýþýnda çok sayýda alacaklýnýný etkilendiðide nazara alýndýðýnda, bu özel ve olaðan dýþý duruma özel bir vergi kurallarý getirilmesi yerinde olacaktýr. Bu makalede, öncelikle iflas prosedürü hakkýnda bilgi verildikten sonra, müflisin vergi yükümlülüðüne ve uygulamada karþýlaþýlan sorunlara deðinilecek ve iflas halinde devlet ve özellikle vergi alacaklarýmý öncelikli olacak yoksa diðer vergi mükellefleri olan gerçek ve tüzel kiþilere mi önecelik verileceði sorusuna cevap aranacaktýr. II. ÝFLAS YOLUYLA ALACAÐIN TAKÝBÝ 1- ÝCRA KAVRAMI Borcunu rýzasý ile ödemeyen borçlu, alacaklýnýn talebi üzerine, hukuki kurallar ile borcunu yerine getirmeye zorlanýr. Böyle durumlarda, alacaklýnýn alacaðýný tahsil edebilmesi için, devletin cebri icra organlarý devreye girer. Cebri icra yoluyla, borçlunun mallarýna el konulur, bu mallar satýlýr ve elde edilen para ile alacaklýnýn alacaðý ödenir. Ýcra takibinin esas ve usulleri Ýcra ve Ýflas Kanunu (ÝÝK)'nda düzenlenmiþtir.1 Ýcra Ýflas Kanunu'nda düzenlenen icra takip çeþitleri Cüz'i Ýcra (Ýcra Takibi) ve Külli Ýcra (Ýflas Takibi) olmak üzere ikiye ayrýlýr. Cüz'i icra Ýcra Hukuku kapsamýnda, Külli icra ise Ýflas Hukuku kapsamýnda incelenmektedir.2 Cüz'i Ýcra'da, borçlunun karþýsýnda bir veya b i r k a ç a l a c a k l ý s ý v a r d ý r. B o r ç l u n u n malvarlýðýndaki þeylerden bir veya birkaçý cebri icranýn konusunu oluþturur. Bu þeyler (mallar) alacaklýnýn alacaðýna kavuþmasý için cebri icra organlarý tarafýndan (icra daireleri) haczedilir, satýlýr ve elde edilen para ile alacaklýnýn alacaðý ödenir. Bakiye para kalýrsa, bu para borçluya karþý icra takibi yapmamýþ olan diðer alacaklýlara 1 Dr.Suphi Aslan oðlu, “Ýcra Ve Ýflas Karþýsýnda Ticari Alacaklar; Niteliði, Mevzuat Boyutu Ve Muhasebe Uygulamasý” Afyon Kocatepe Üniversitesi Ý.Ý.B.F Dergisi (CX, S II 2008) 2 Dr.Suphi Aslan oðlu, “Ýcra Ve Ýflas Karþýsýnda Ticari Alacaklar; Niteliði, Mevzuat Boyutu Ve Muhasebe Uygulamasý” Afyon Kocatepe Üniversitesi Ý.Ý.B.F Dergisi (CX, S II 2008) Av.Deniz ABAY Tasfiye Daire Baþkanlýðý Grup Koordinatörü 25 22 22 HUKUK Ýflasýn açýlmasý ile müflisin haczedilebilen bütün mal, alacak ve haklarý kendiliðinden iflas masasýný teþkil eder (ÝÝK md. 184/I). Yani, burada borçlunun haczedilebilen bütün mallarý, iflasýn açýlmasý ile "Özel mamelek" haline gelmektedir. ödenmeyip borçluya verilmektedir. Külli Ýcrada ise, ticaret mahkemesince iflasýna karar verilen bir borçlunun, haczedilebilen bütün mal varlýðýnýn cebri icra yoluyla paraya çevrilip, bundan bütün alacaklýlarýn yararlanmasýný saðlayan toplu bir cebri icra yoludur. Ýflasta, borçlunun bütün alacaklýlarýnýn, borçlunun haczedilebilen bütün malvarlýðýndan karþýlanmasý söz konusudur. Külli Ýcra'da borçlunun karþýsýnda bütün alacaklýlarý vardýr. Borçlunun bütün malvarlýðý satýlýr ve saðlanan parayla bilinen bütün alacaklýlarýn alacaklarý ödenir. Ancak borçlunun bütün borçlarý ödendikten sonra, bakiye para olursa kalan para müflise geri verilmektedir.3 2- ÝFLAS KAVRAMI Ýflasa tabi bir kimsenin(Tacir) iflas ettirilebilmesi için, takip edilmesi gereken yola iflas yolu denilmektedir. 2.1- Ýflas Tabi Kiþiler Türk hukukundaki iflas yoluyla takip her borçlu hakkýnda uygulanmaz. Kural olarak tacirler her türlü borçlarýndan dolayý iflasa tabidirler (TTK m.20). Ancak Ýcra ve Ýflas Kanunu'muzun 43. maddesinde tacirler haricinde bazý kiþilerinde iflasa tabi olduðu ifade edilmiþtir. Hükme göre, iflas yolu ile takip ancak Ticaret Kanunu gereðince tacir sayýlan veya tacirler hakkýndaki hükümlere tabi bulunanlar ile özel kanunlarýna göre tacir olmadýklarý halde iflasa tabi bulunduklarý belirtilen gerçek veya tüzel kiþiler hakkýnda yapýlýr. Kimlerin tacir olduðu Ticaret Kanunda açýkça gösterilmiþtir (m. 14-19). Bu hükümlere göre, bir ticari iþletmeyi kýsmen dahi olsa kendi hesabýna iþleten ve ticari iþletme açmýþ gibi davranan gerçek kiþiler, ticaret þirketleri; (kollektif, adi veya sermayesi paylara bölünmüþ komandit, anonim, limited þirketler ile kooperatifler) ile gayesine ulaþmak için bir ticari iþletmeyi iþleten dernekler ve donatma iþtiraki kural olarak tacir sayýlýrlar ve iflas yoluyla takip edilebilirler.Tacir olmadýklarý veya öyle sayýlmadýklan halde iflasa tabi olanlar ise ticareti terk edenler, kollektif þirket ortaklarý, komandit þirket ortaklarý, banka yöneticileri ve terekedir.4 2.2- Ýflas Yollarý Bütün iflas yollarý, ticaret mahkemelerinden geçer. Diðer bir ifadeyle, iflasa mutlaka ticaret mahkemeleri tarafýndan karar verilir. Üç çeþit iflas yolu vardýr5; - Genel (adi) Ýflas Yolu (ÝÝK md. 155-166), - Kambiyo Senedine Mahsus Ýflas Yolu (ÝÝK md.167, 171-176), - Doðrudan Doðruya Ýflas Yolu (ÝÝK md. 177-181). Genel (adi) iflas yolu ile kambiyo senetlerine mahsus iflas yolu birbirine çok benzer. Her iki iflas yolunda da, alacaklý ilk önce iflas dairesine baþvurarak borçlusuna karþý bir iflas takibi yapar, borçlu (beþ veya yedi) günlük süre içinde borcunu ödemezse, alacaklý ticaret mahkemesine baþvurarak borçlunun iflasýný ister, diðer bir ifadeyle iflas davasýný açar. Bu iki yolda, alacaklý, ilk önce icra dairesinde iflas takibi yaptýktan sonra, ticaret mahkemesinde iflas davasý açabildiðinden, bu iki iflas yoluna takipli iflas yollarý da denilmektedir. Doðrudan doðruya iflas yolunda, alacaklýnýn borçluya karþý iflas davasý açabilmesi için, ilk önce icra dairesinde bir iflas takibi yapmýþ ve borçlusuna bir ödeme emri göndermiþ olmasýna gerek yoktur. Kanunda tahdidi olarak sayýlmýþ sebeplerden birinin varlýðý halinde alacaklý, doðruca ticaret mahkemesine baþvurarak borçlunun iflasýný isteyebilir. Burada, alacaklý icra dairesine baþvurmadan doðrudan ticaret mahkemesinde iflas davasý açabildiði için, bu iflas yoluna doðrudan iflas yolu denilmiþtir. 3.ÝFLASIN HUKUKÝ SONUÇLARI Bir borçlu hakkýnda iflasýn açýlmasý ile, borçlu (müflis) ve ondan alacaklý olan alacaklýlarýn hukuki durumlarýnda bazý deðiþiklikler olmaktadýr. Diðer bir ifadeyle, hukukun bazý hükümleri, iflas ile adeta deðiþikliðe uðramaktadýr. Bu duruma, iflasýn hukuki sonuçlarý denilmektedir 6. Ýflasýn açýlmasý ile müflisin haczedilebilen bütün mal, alacak ve haklarý kendiliðinden iflas masasýný teþkil eder (ÝÝK md. 184/I). Yani, burada borçlunun haczedilebilen bütün mallarý, iflasýn açýlmasý ile "Özel mamelek" haline gelmektedir. Borçlu artýk bu özel mamelek üzerinde tasarrufta bulunamaz; masanýn idaresi iflas organlarýna aittir. 3 Dr.Suphi Aslan oðlu, “Ýcra Ve Ýflas Karþýsýnda Ticari Alacaklar; Niteliði, Mevzuat Boyutu Ve Muhasebe Uygulamasý” Afyon Kocatepe Üniversitesi Ý.Ý.B.F Dergisi (CX, S II 2008) 4 Dr.Adnan Deynekli”Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi s.57,58 5 ÖCAL, M. Sait ve EMEKSÝZ, Turan, "Ýcra Ýflas Hukuku'nun VUK'taki Þüpheli Alacak ve Deðersiz Alacak Müesseseleri Ýle Ýliþkisi", Vergi Dünyasý, Sayý:180, Aðustos 1996, s.35-36 6 ÖCAL, M. Sait ve EMEKSÝZ, Turan, a.g.m., s.37 Afyon Kocatepe Üniversitesi, Ý.Ý.B.F. Dergisi (C.X ,S II, 2008) 26 HUKUK 4.ÝFLASIN MÜFLÝSÝN TASARRUF YETKÝSÝNE ETKÝSÝ Müflis, iflas etmekle medeni haklardan istifade ve kullanma ehliyetini kaybetmiþ olmaz. Ýflas masasýna girmeyen haczedilmeyen mallarý ile ve kiþisel çalýþmasý bakýmýndan, müflisin medeni haklarý kullanma ehliyeti hiçbir zaman kýsýntýya uðramaz. Ancak iflasýn amacý, müflisin masaya giren mal ve haklarýnýn tasfiye edilmesi ve tasfiye sonucunda elde edilecek para ile alacaklýlarýn tatmin edilmesi olduðundan, iflasýn açýlmasý ile müflisin masaya giren mal ve haklar üzerindeki tasarruf yetkisi kýsýntýya uðrar. Bu hususu, müflisin masa mevcudunu azaltýcý nitelikte tasarrufta bulunamayacaðý þeklinde özetlemek mümkündür.Müflis, masa mallarý satýlýncaya kadar, onlarýn maliki olarak kalmaya devam ettiði halde, bu mallar üzerinde tasarruf etmek yetkisi, artýk müflise deðil iflas masasýna aittir. Bu tasarruf yetkisini kanuni mümessil sýfatýyla iflas dairesi kullanmaktadýr. 7 5.TAKÝPLERÝN DURMASI VE DÜÞMESÝ Ýflas külli bir icra yolu olduðundan ve iflas tasfiyesinde alacaklýlar eþit bir þekilde iþlem gördüklerinden, tasfiye sýrasýnda kural olarak, ferdi icra takibine devam edilmesine ve müflise karþý yeni icra takibi yapýlmasýna imkan ve lüzum yoktur. Bundan böyle, müflisin bütün alacaklýlarý, alacaklarýný iflas masasýna yazdýracaklar ve iflas masasýnýn tasfiyesi sonucunda elde edilecek para ile alacaklarýný tahsil edeceklerdir. Bu nedenle iflasýn açýlmasýndan önce, müflise karþý baþlamýþ olan takipler kural olarak iflasýn açýlmasý ile durur ve iflas kararýnýn kesinleþmesi ile de düþer. Ayrýca, tasfiye süresince müflise karþý yeni takip yapýlamaz. Takiplerin duracaðý ve düþeceðine iliþkin ÝÝK'nýn 193. maddesi, sadece müflise karþý yapýlan takipleri kapsamaktadýr. Bu nedenle müflisin daha önce baþlattýðý takiplerin durmasý veya düþmesi söz konusu deðildir. Bunlara kural olarak, iflas masasý tarafýndan devam olunur. 6. MÜFLÝSÝN BORÇLARININ HALE GELMESÝ MUACCEL Ýflasýn açýlmasý ile müflisin vadesiz (BK md. 74) ve vadeli (BK md. 75) borçlarý muaccel hale gelir. Bu husus, ÝÝK'nýn 195. maddesinde düzenlenmiþtir. Buna göre; borçlunun gayrimenkul mallarýnýn rehni (ÝÝK md. 23) suretiyle temin edilmiþ olan alacaklar müstesna olmak üzere, iflasýn açýlmasý (ÝÝK md. 165) müflisin borçlarýný muaccel (BK md. 74) kýlar. Ýflasýn açýldýðý güne kadar iþlemiþ olan faiz ile takip masraflarý ana tutara eklenir. Müflisin vadesi gelmemiþ faizsiz borçlarýndan da yýllýk kanuni faiz hesabýyla iskonto yapýlýr. 8 Ýflasýn açýlmasý ile tarh ve tahsil kabiliyetine sahip vergi alacaðý iflas hukuku bakýmýndan iflas alacaðý olarak nitelendirilir. Vergi idaresinin bu baðlamda diðer alacaklýlardan farký yoktur. Diðer bir deðiþle vergi idaresi, iflasýn açýlmasýyla iflas alacaklýsý olmuþtur. III. ÝFLAS VE VERGÝ ÝLÝÞKÝSÝ 1-VERGÝ Toplum halinde yaþayan insanlarýn kamusal gereksinimlerini karþýlamak için kurulmuþ bir kamu müessesesi olan devletin üstlenmiþ olduðu kamusal mal ve hizmetlerinin üretilmesi, çeþitli anayasal görevlerinin yerine getirilmesi hatta demokrasinin iþleyiþinin saðlamasý yeteri derecede kamu geliri elde edilmesiyle mümkündür. Kamu finansman sistemi, bir ülkenin çeþitli gelir kaynaklarýndan meydana gelen bir bütünü ifade etmektedir. Uygulamada buna gelir sistemi de denilmektedir. Kamu finansman sistemi ülkelerin milli özelliklerine, iktisadi ve sosyal yapýsýna uygun olarak doðar ve geliþir. Kamu gelirleri genel olarak “devletin ve diðer kamu kuruluþlarýnýn giderlerini karþýlamak üzere hükümranlýk gücüne dayanarak elde ettikleri bütün ekonomik deðerler” olarak ifade edilmektedir.9 Kamu giderlerinin finansmanýnda baþvurulan en önemli kaynak þüphesiz vergilerdir. Verginin mali amacý; kamu harcamalarýný karþýlamak üzere herkesten mali gücüne göre, piyasa mekanizmasýna zarar vermeden, rekabet eþitsizliði yaratmayacak þekilde, vergi tarh ve tahsilinin ucuza mal edilmesi ilkesine uyularak, makroekonomik kavramlarla uyumlu ve milli gelirdeki deðiþimle paralellik arz edecek þekilde vergi geliri saðlamaktýr.10 2- ÝFLAS HALÝNDE VERGÝ ALACAÐININ NÝTELÝÐÝ Ýflasýn açýlmasý ile tarh ve tahsil kabiliyetine sahip vergi alacaðý iflas hukuku bakýmýndan iflas alacaðý olarak nitelendirilir. Vergi idaresinin bu baðlamda diðer alacaklýlardan farký yoktur. Diðer bir deðiþle vergi idaresi, iflasýn açýlmasýyla iflas alacaklýsý olmuþtur. Bu durumda vergi idaresi alacaðýný iflas masasýna bildirmelidir (ÝÝK m.219). Ayrýca vergi alacaðýnýn bulunduðu 7 Dr.Suphi Aslan oðlu, “Ýcra Ve Ýflas Karþýsýnda Ticari Alacaklar; Niteliði, Mevzuat Boyutu Ve Muhasebe Uygulamasý” Afyon Kocatepe Üniversitesi Ý.Ý.B.F Dergisi (CX, S II 2008) 8 Dr.Suphi Aslan oðlu, “Ýcra Ve Ýflas Karþýsýnda Ticari Alacaklar; Niteliði, Mevzuat Boyutu Ve Muhasebe Uygulamasý” Afyon Kocatepe Üniversitesi Ý.Ý.B.F Dergisi (CX, S II 2008) 9 EKER, Aytaç-Metin Meriç (2000), Devlet Borçlarý (Kamu Kredisi), Ýzmir: Anadolu Matbaasý. (Eker, 2000: 114). 10 Yrd.Doç.Dr Mehmet Yüce Verginin Mali Amacý Mevzuat Dergisi Haziran 2004 Sayý 78) 27 22 22 HUKUK Ýflasta tasfiyeye katýlan bir alacaðýn alacaklý tarafýndan münferiden cebri icra yoluyla takip edilmesi mümkün deðildir. konuma yine örneðin tarh aþamasýnda ise yapýlacak tarhiyatýn, tahsil aþamasýnda ise ödeme emrinin iflas masasýný temsile yetkili olanlara teblið edilmesi gerekir.Vergi idaresi iflas masasýndan olan taleplerini bildirirken alacaðýnýn dayandýðý belgelen de göstermelidir. Bu þekilde Ýflas masasýna bildirilen ve kesinleþen vergi alacaklarý paylaþtýrmada dikkate alýnacaktýr.11 Ýflas masasýnýn iflasýn açýlmasýndan sonra yaptýðý iþlemlerden doðan vergi alacaklarý yönünden ise vergi idaresi masa alacaklýsý konumundadýr. Ýflas tasfiyesinden ayrý olarak bu tür alacaðýn tahsili amacýyla vergi idaresi kanunun kendisine tanýdýðý haklarý kullanabilir. 2.1- Müflisin Vergi Borcunun Muaccel Hale Gelmesi Vergi borcu, özel kanunlarýnda öngörülen süreler içinde ödenir (VUK m. 11.1/1; AATUHK m. 37/1). Özel kanunlarýnda ödeme için bir süre öngörülmeiþse ya da ödeme zamaný saptanamýyorsa, bu durumda vergi alacaðý Maliye Bakanlýðý'nca yapýlacak tebliðden itibaren bir ay içinde ödenmelidir. 6183 sayýlý Amme Alacaklarýnýn Tahsil Usulü Hakkýnda Kanun'da, kamu idaresinin borçlunun iflasýný isteyebileceði hükme baðlanmýþ, iflasýn hukuki sonuçlarý ve tasfiyesi konusunda (m. 21/son haricinde) bir düzenleme yapýlmamýþtýr. Bu nedenle iflasýn hukuki sonuçlarý ve tasfiyesi hakkýnda Ýcra ve Ýflas Kanunu hükümleri uyarýnca Ýþlem yapýlacaktýr. Diðer bir anlatýmla, Ýflas tasfiyesinde bir alacaðýn muaccel hale gelip gelmediði sadece iflas hukukuna iliþkin kurallara göre tayin edilir. ÝÝK'nun 195, maddesi uyarýnca iflasýn açýlmasý ile vadesi gelmemiþ vergi borçlarý da muaccel hale gelecektir.12 2.2-Vergi Alacaðýnýn Sýra Cetvelinde Tabi Olduðu Ýþlem Vergi idaresi, vergi alacaklarýný icra ve iflas dairelerinin yardýmýna gerek duymaksýzýn, kendi teþkilatý ile ve haciz ve satýþ gibi cebri yollara baþvurmak suretiyle tahsil eder. Ýflasta ise tasfiyeye katýlan bir alacaðýn alacaklý tarafýndan münferiden cebri icra yoluyla takip edilmesi mümkün deðildir. Ýflas alacaklýlarý ve bu arada vergi idaresi vergi alacaðýný sadece sýra cetveline kaydettirmek suretiyle takip edebilir. 13 Vergi alacaðý ve buna baðlý vergi cezasýnýn sýra cetveline yazýlabilmesi için verginin tahakkuk etmiþ olmasý ve kesinleþmesi gerekir. Ýflasýn açýlmasýndan önceki dönemle ilgili olmakla birlikte iflasýn açýldýðý tarihte tahakkuk etmemiþ ve kesinleþmemiþ vergi alacaðý vergi idaresi tarafýndan iþlem yapýlarak tahakkuk ve kesinleþme saðlanmalý ve bundan sonra masaya kaydedilmelidir. Ýflasýn açýlmasýndan önce tahakkuk etmiþ ve kesinleþmiþ bir vergi alacaðýnýn cebren tahsili amacýyla yapýlan takip ÝÝK'nýn 193. maddesi gereði iflasýn açýlmasýyla düþer. Bu durumda takip konusu alacak iflasýn açýlmasýndan önce kesinleþtiðinden sýra cetveline kaydettirilebilir. Ancak borçlu ödeme emri gönderilmesinden sonra yedi gün içinde böyle bir borcu bulunmadýðýný, kýsmen ödediðini veya zamanaþýmýna uðradýðýný ileri sürerek vergi mahkemesinde dava açabilir (AATUHK m. 58). Böyle bir dava açýlmýþsa, vergi kesinleþmiþ olsa bile artýk ortada nizalý bir alacak bulunduðundan sýra cetvelinede bu alacaða iliþkin geçici kayýt düþülür. Açýlan davanýn sonucuna göre geçici kayýt düzeltilir.14 Gerek iflasýn açýlmasýndan önce müflis tarafýndan açýlmýþ vergi davalarýna, gerekse iflasýn açýlmasýndan önceki dönemle ilgili vergilere karþý iflas idaresi tarafýndan açýlmýþ vergi davalarýna konu alacaklar sýra cetveline geçici olarak þerhedilir. Açýlan davanýn sonucuna göre geçici þerh kaldýrýlýrak dava konusu alacak ya kesin olarak kabul edilir veya reddedilir. 2.3-Vergi Alacaðýnýn Diðer Alacaklar Karþýsýnda Durumu ve Sýrasý Bir kýsým vergi alacaklarýnýn adi ve rehinli alacaklardan önce ödenmesi gerekir. Örneðin emlak vergisi,gümrük vergisi,ve intikal vergisi(ÝÝK.m.206/1;AATUHK m.21/2) Bir kýsmý ise rehinli alacaklar gibi sýraya tabi tutulur. Bunlar haricindeki vergi alacaklarý ise ÝÝK.206. maddesinin 4. Sýrasýnda sýra cetveline alýnýr.15 2.4- Masa Borcu Olarak Vergi Alacaðýnýn Tabi Olduðu Ýþlem Masa borçlarý kavramýndan maksat, iflasýn açýlmasýndan sonra ve devamý sýrasýnda masa namýna tekeffül edilen ve onun tarafýndan ödenmesi gereken borçlardýr.Masa borçlarýna sýra cetvelinde yer verilmez ise de, bunlar pay cetvelinde ve son hesapta gösterilmelidir. Burada inceleme konusu yapacaðýmýz vergi alacaklarý, iflas idaresinin iþlemlerinden doðmaktadýr. Bu nedenle, müflisin masaya giren mallarýna iliþkin vergiler masa borcu 11 Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” s.63,64 12Kuru,Baki: Ýflas ve Konkordato Hukuku Ankara 1971, s.200 dn2; Kuru c.3 s.2923 dn 2. 13Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” s.84 14Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” s.88,89. 15Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” Ankara 1998 s.112,113 28 HUKUK deðildir. Zira bu tür vergiler iflas idaresinin iþlemlerinden tümüyle baðýmsýz olarak, iflas tasfiyesi sýrasýnda kanun icabý doðduðundan ve sorumlusu da iflas Ýdaresi olduðundan: (örneðin Emlak Vergisi Kanunu 3/1 maddesi) masa borcu olarak kabul edilemez. Ýflasýn açýlmasýndan önce doðan vergi borçlarý gibi kesinleþmiþse sýra cetveline alýnýr ve tasfiye sonucunda ödeme yapýlýr. Buna karþýlýk masa borcu olan vergiler; iflas idaresinin iþlemlerinden doðmaktadýr. Bu tür vergilerde; verginin mükellefi iflas masasýdýr. Ancak Ýflas masasý iflâs idaresi aracýlýðý ile tasarrufta bulunabileceðinden vergi ile ilgili iþlemler iflas idaresi tarafýndan yerine getirilmelidir. Ýflas idaresinin vergi alacaklarý yönünden konumu ise vergi sorumlusudur. Zira 6183 sayýlý Kanun'un 33. maddesi ve Kurumlar Vergisi Kanunu'nun 34. maddesi, uyarýnca tasfiyeyi yürütenler, vergi alacaðýnýn ödenmesinden þahsen ye müteselsilen sorumlu tutulmuþtur. Masa borcu olarak doðan vergiler, sýra cetveline alýnmamalý ve iflas alacaklarýndan önce ödenmelidir. (ÝÝK m. 248). Masa borçlarýndan dolayý iflas idaresine karþý dava açýlmasýna ve hakkýnda takip yapýlmasýna yasal bir engel bulunmamaktadýr.16 IV-ÝFLAS ÝÞLEMLERÝNDE KARÞILAÞILAN VERGÝ SORUNLARI Bilindiði gibi, 213 sayýlý Vergi Usul Kanunu’nun 161. maddesinde iþi býrakmanýn tarifi yapýlmýþtýr. Bu madde hükmüne göre vergiye tabi olmayý gerektiren muamelelerin tamamen durdurulmasý ve sona ermesi iþi býrakmayý ifade etmektedir. Ayný Kanun’un 162. maddesinde ise, tasfiye ve iflas hallerinde mükellefiyetin vergi ile ilgili muamelelerin tamamen sona ermesine kadar devam edeceði belirtilmiþtir. Diðer taraftan iflas özel bir durum teþkil etmektedir.Ýflasýn açýlmasý ile müflisin vadesiz ve vadeli borçlarý muaccel hale gelir(ÝÝK'nýn 195). Ýflasýn açýldýðý güne kadar iþlemiþ olan faiz ile takip masraflarý ana tutara eklenir ve alacak kayýt edilir. Döviz alacaklarýda, iflas tarihindeki kurdan Türk Lirasýna çevrilmek suretiyle sýra cetveline kayýt edilir. Bu alacaklara faiz iþlemeye devam eder. Fakat iþleyecek faiz müflis ile alacaklýsý arasýndaki sözleþmeden veya iliþkiden kaynaklanan fazi oranlarý deðildir. Eðer alacak rehinle temin edilmemiþ ise iflasýn açýlmasýndan sonraki dönemde ticari olmayan iþlerdeki faiz oraný uygulanýr. Ayrýca alacaklýlara iflasýn açýlmasýndan sonraki dönem için tahakuk edecek faiz ödemeleri, ÝÝK’un 195 nci maddesine geöre hesaplanan ana paralar ödendikten sonra yapýlýr. Buna mukabil müflis hak ve alacaklarýný iflastan önceki dönemdeki sözleþme hükümlerine göre takip edecektir. Bu durum müflisten alacaklý olanlarýn aleyhine bir durum olduðu gibi, vergi sorunlarýna sebep olmaktadýr. Þöyle ki, müflisin borçlarý iflas tarihine kadar iþleyen faizle ana para halini almak suretiyle adeta donmakta. Buna mukabil alacaklarýný iflas döneminden önceki faiz oraný ile takip etmek suretiyle gelir elde etmektedir.Bu ise iflas halinde yani borca batýk olmasýna raðmen karda göstermektedir. Dolayýsýyla bu kar üzerinden vergi dairesi tarafýnda vergi çýkarýlmaktadýr. Bu iþlemin hatalý olduðuna iliþkin itiraz ve gerekirse dava süreci hem masraflý hem de uzun zaman almakta olup, bu sürecin sonuna kadar iflas idaresi tarafýndan para daðýtýlamamaktadýr. iflas kapanýncaya kadar masaya iflas alacaðý yazdýrýlmasý mümkündür. Bu durum ise müflisin bilanço ve kayýtlarýndaki alacaklý sayýsý ve alacak miktarý ile alacak kayýt eden alacaklýlar ve alacak miktarý arasýnda farklýlýklar ortaya çýkarmaktadýr Ayrýca müflisin bilançosunda gözükmekle birlikte kayýt edilmeyen alacaklarda vardýr. Ýflas halinde alacaðý baþka bir yolla izlemek mümkün olmadýðýndan, kural olarak alacaklarýn iflas masasýna yazdýrýlmasý gerekir. Ýflas alacaklarýnýn, adi tasfiye ilanýndan itibaren bir ay içinde masaya yazdýrýlmasý gerekir (ÝÝK md. 219). Fakat, bu bir aylýk süreden sonra bildirilen alacaklar da masaya yazdýrýlabilir. Ýflas idaresi, sýra cetvelini düzenlerken, o ana kadar masaya yazdýrýlmýþ olan alacaklar hakkýnda karar verir. Bu þekilde düzenlenen ve iflas dairesine verilen sýra cetvelinden sonra da, iflas kapanýncaya kadar masaya iflas alacaðý yazdýrýlmasý mümkündür (ÝÝK md. 236). Ýflas idaresi geç kalan alacaklýnýn alacaðýný kabul ederse, sýra cetvelini ona göre deðiþtirir. Görüldüðü üzere iflas kapanýncaya kadar masaya iflas alacaðý yazdýrýlmasý mümkündür. Bu durum ise müflisin bilanço ve kayýtlarýndaki alacaklý sayýsý ve alacak miktarý ile alacak kayýt eden alacaklýlar ve alacak miktarý arasýnda farklýlýklar ortaya çýkarmaktadýr. Bu özel durumu kapsayan ve çeliþkiyi ortadan kaldýrýp gerçek verileri ortaya çýkmasýný saðlayacak açýk bir düzenleme yoktur. Çünkü, iflastan önceki bilançoda alacaklý gözükmesine raðmen alacak kayýt talebinde bulunmadýðý için sýra cetveline giremeyen alacaklýlar bulunmaktadýr. Dolayýsyla iflastan önceki dönemdeki bilanço ile alacak kayýt talebinden sonra oluþacak bilanço saðlýklý olmaktan uzaktýr. Bu durumda vergi hususundaki iþlemlerde, doðruyu yansýtmaktan uzak, taraflarý nizalý duruma düþmesine sebep olacak niteliktedir. 16 Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” Ankara 1998 s.108,109 29 22 22 HUKUK iflasýn özel durumuna iliþkin özel düzenlemeler mevcut deðildir.Ýflasýn özel durumuna iliþkin özel düzenlemeler olmadýðý için, müflis açýsýndan adil bir vergi düzenlemesinden söz etmek mümkün deðildir. Kaynakça EKER, Aytaç-Metin Meriç (2000), Devlet Borçlarý (Kamu Kredisi), Ýzmir: Anadolu Matbaasý. Yrd.Doç.Dr Mehmet Yüce Verginin Mali Amacý Mevzuat Dergisi Haziran 2004 Sayý 78) Dr.Adnan Deynekli “Ýflasýn Vergi Alacaðýnýn Tahsiline Etkisi” s.63,64 Kuru,Baki: Ýflas ve Konkordato Hukuku Ankara 1971, s.200 dn2; Kuru c.3 s.2923 dn 2. ATAY, Tezcan, "Þüpheli Alacaklar ve Karþýlýk Ayýrma", Mükellefin Dergisi, Sayý: 120, Aralýk 2002, s.107-108 ATEÞLÝ, Erkan, "Ýflas Yolu Ýle Tasfiye Edilen Anonim/Limited Þirketlere Ýliþkin Vergi Ýncelemelerinde Kanuni Temsilcinin Ödev ve Sorumluluklarý", Vergi Sorunlarý Dergisi, Sayý:118. ÖCAL, M. Sait ve EMEKSÝZ, Turan, "Ýcra Ýflas Hukuku'nun VUK'taki Þüpheli Alacak ve Deðersiz Alacak Müesseseleri Ýle Ýliþkisi", Vergi Dünyasý, Sayý:180, Aðustos 1996, s.35-36 30 Klasik maliyeler dahil olmak üzere maliye bilimi ile uðraþanlarýn öteden beri üzerinde durduklarý en önemli konulardan biri de, adil bir vergi sisteminin kurulup, vergi yükünü adil bir þekilde topluma daðýtýlmasý sorunudur. Vergilemede adalet; vergi yükünün, kiþilerin ekonomik ve mali durumlarý dikkate alýnarak daðýtýlmasýný ifade etmektedir. Benzer durumda bulunan kiþilerin eþit iþleme tabi tutulmasý,farklý ekonomik ve mali duruma sahip olan kiþilere, farklýlýklarý ölçüsünde deðiþik iþlem yapýlmasýný gerektirir. Görüldüðü üzere tacirlerin ana amacý vergi vermek deðildir. Amaçlarý kâr elde etmek, sürekli büyümek ve geliþmek, topluma hizmet etmek, istihdam oluþturmak, çalýþanlara en üst düzeyde sosyal ve ekonomik faydalar saðlamaktýr. Bu sebeple, devlet tarafýndan sürekli teþvik edilmektedirler. Ýflas halinde tacir yukarýda belirtilen amaçlarýndan uzaklaþýrlar. Bununla birlikte, kendisinden alacaklý olan iþletmelere de borcunu ödeyemeyeceðinden veya geç ödeyeceðinden, bu tacirleride gerçek amaçlarýndan uzaklaþmasýna sebep olurlar. Yukarýda da belirtiðimiz üzere müflis, tasfiye iþlemleri bitinceye kadar vergi ile ilgili tüm mükellefiyetler devam etmektedir. Devlet iflastan önceki vergi alacaklarýný imtiyazlý olarak sýra cetveline kayýt etmekte ve iflastan sonra doðan vergi alacaklarýný masa borcu olarak öncelikli olarak tahsil etmektedir. Yani devlet geçmiþ dönem vergisini alamazken, ayný mükelleften iflastan sonraki vergisini alabilmesi bir çeliþkidir. Bu iþlemler için müflis tarafýndan muhasebe birimleri oluþturulmasý ve ciddi masraflarýn yapýlmasý gerekir. Bu durumda müflis alacaklýlarýna para ödemekten çok vergiye iliþkin usuli iþlemler ve vergi borçlarý için ödemeler yapacaktýr.Yukarýda belirtilen iflasýn özel durumuna iliþkin özel düzenlemeler mevcut deðildir.Ýflasýn özel durumuna iliþkin özel düzenlemeler olmadýðý için, müflis açýsýndan adil bir vergi düzenlemesinden söz etmek mümkün deðildir. Bu sebeple, iflas halinde alacaðýn kayýt prosedürü, alacaklýlarýn iflas sonuna kadar alacak kayýt edebilecekleri veya kayýt yapmayacaklarý gibi iflas prosedürünün özellik arz eden iþlemlerini dikkate alan düzenlemeler yapýlmalý, iflastan önceki bilanço ile iflastan sonrasý için ayrý ayrý bilançolar hazýrlanmak suretiyle müflisin gerçek aktif ve pasifi ortaya konulmalýdýr. Yine iflastan itibaren, iflas kapanýncaya kadar ki dönemi tasfiye dönemi kabul edilerek, sadece tasfiye bakiyesi üzerinden vergi alýnmalýdýr. Aksi halde yukarda arz ettiðimiz alacak kayýt prosedürü ile müflisin alcaklarýný tahsili usülü arasýndaki eþitsiz durum sebebiyle müflis kârda görünecek ve gerçekte borca batýk olmasýna raðmen, kâr etmiþ gibi vergi ödemek zorunda kalacaktýr. V- SONUÇ VE ÖNERÝLER Tacir denilen kiþilerin devamlý gelir saðlamak amacýna yönelik olarak oluþturduklarý ve amacýn gerçekleþmesi için de, ortak ya da yöneticilerin gerekli "ikdam” ve “ihtimam" göstermeleri zorunlu olan ekonomik birimler olarak tanýmlanan iþletmeler, iktisadi kalkýnmanýn gerçekleþmesinde itici güç rolünü üstlenmiþlerdir. Teknik, ekonomik ve hukuksal boyutu olan ticari iþletmeler, kaliteli mal ve hizmet üretmek, kâr elde etmek, sürekli büyümek ve geliþmek, topluma hizmet etmek, çalýþanlara en üst düzeyde sosyal ve ekonomik faydalar saðlamak gibi bir takým iþlevleri gerçekleþtirmek amacý gütmektedirler. Ýflasta vergi alacaðýndan dolayý sadece devlet deðil, devletten daha çok diðer borçlular maðdur olmaktadýrlar. Dolayýsýyla özellikle iflastan sonraki vergi prosedürü mümkün olduðunca azaltýlmalýdýr.Ýflasýn aðýr hukuki neticesi gözönüne alýndýðýnda iflas haline girmenin vergi mükellefleri tarafýndan suistimal edilebileceði unutulmamalýdýr. Ayrýca iflastan sonraki vergi borçlarý masa borcu olarak deðil, diðer alacaklýlardan sonra veya en azýndan imtiyaz tanýnmaksýzýn diðer alacaklýlarla birlikte ö d e n m e l i d i r. Ç ü n k ü d e v l e t i n i f l a s prosedüründen elde edeceði vergi alacaðý ve menfaatinden daha çok, diðer alacaklýlarýn maðduriyetinin giderilmesi ve ticari hayata kazandýrýlmasý, bunlarýn istihdam yaratmasý, diðer alacaklýlarýn yani tacir ve küçük yatýrýmcýnýn devletine güven duymasý daha önemlidir. DEÐERLENDÝRME SÝGORTAYA TABÝ MUDÝLERÝN TAZMÝN TALEBÝ YÖNETÝMÝ International Association of Deposit Insurers (Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði - IADI) tarafýndan 21 - 23 Nisan 2009 tarihleri arasýnda, Washington D.C. – ABD’de “Claims Management: Reimbursement to Insured Depositors – Tazmin Talebi Yönetimi: Sigortalý Mudilere Geri Ödeme Yapýlmasý” konulu bir eðitim semineri düzenlenmiþtir. International Association of Deposit Insurers (Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði - IADI) tarafýndan 21 - 23 Nisan 2009 tarihleri arasýnda, Washington D.C. – ABD’de “Claims Management: Reimbursement to Insured Depositors – Tazmin Talebi Yönetimi: Sigortalý Mudilere Geri Ödeme Yapýlmasý” konulu bir eðitim semineri düzenlenmiþtir. ABD Federal Mevduat Sigortasý Kurumu (Federal Deposit Insurance Corporation - FDIC)’nun Seidman Center eðitim merkezinde yapýlan seminere, IADI üyesi 21 ülkeden toplam 34 kiþi katýlmýþtýr. Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu (TMSF) adýna katýldýðým bu seminerde, bankalarda bulunan sigortalý mevduatýn, bankanýn ödeme güçlüðüne düþmesi/iflasý sonrasý, mudilere ödenmesi baþta olmak üzere, sigortalý mevduata iliþkin verilerin bankalardan alýnmasý konusunda kullanýlan bilgi teknolojileri ile otomasyon uygulamalarý konularýna deðinilmiþtir. Yazýnýn amacý söz konusu seminerde edinilen bilgilerin paylaþýlmasýdýr. Bu kapsamda, sigortalý mudilere ödeme yapýlmasý konusundaki sunumlardan seçilmiþ olan üçü aþaðýda özetlenmiþtir: Sigortalý Mudilere Ödeme Yapýlmasý Enrique Estefan (Instituto para la Proteccion al Ahorra Bancario - IPAB)1, Meksika : Mudiler bizim müþterimiz ayný zamanda da varlýk nedenimizdir. Birincil görevimiz bir bankanýn ödeme güçlüðüne düþmesi halinde mudilerin tasarruflarýný korumaktýr. Geri ödeme sürecinde amacýmýz, mudilere yapýlacak geri ödemenin yasalara uygun olarak, zamanýnda, þeffaf, mudilere risk oluþturmayacak þekilde ve vergi verenlere en az maliyetle çözümlenmesi için gerekli sistem ve prosedürleri, mudilerin menfaatini koruyarak, uygulamaktýr. Ödeme yönetimi açýsýndan görevimiz, gereklilikleri yerine getiren mudilere, ödeme planýnýn resmi 1 Enrique Estefan’ýn,”Reimbursing Depositors” baþlýklý sunumu gazetede yayýnlanmasýndan sonraki 90 gün içinde ödeme yapýlmasýdýr. Mudilerin, mevduat sigortasý kapsamýnda yapýlacak ödemeden yararlanabilmeleri için, öncelikle hesaplarýnýn sigorta kapsamýnda bulunmasý, baþvuru formlarýný doldurmalarý, mevduat hesabýnýn kendilerine ait olduðunu kanýtlamalarý ve geçerli bir kimlik belgesine sahip olmalarý gerekmektedir. Ödeme yönetimi sürecimiz, Financial Stability Forum – FSF tarafýndan geliþtirilen kurallar dikkate alýnarak oluþturulmuþ olup, ISO 9000:2001 standartlarýnda sertifikasý bulunmaktadýr. Ödeme yönetiminde kullanýlan elektronik sistemler web tabanlýdýr (intranet/internet) ve tamamen otomatize edilmiþtir. Sistem, müþterinin sahip olduðu tüm hesaplarý konsolide etmekte, ortak hesaplarý oransal olarak ayýrmakta ve hesaplarý enflasyon endekslemesine uygun hale getirmektedir. Kabul edilmeyen tazmin talepleri hakkýndaki açýklamalarýn raporlanmasý, otomatik çek yazýmý ve elektronik fon transferi, süreç içerisinde deðerlendirmeye tabi tutulan dosyalarýn ve deðerlendirme sürecinin kaydedilmesi, süreç içinde alýnan ve gönderilen dosyalarýn kontrolü, sapma raporlarýnýn hazýrlanmasý, talep durumunun internet üzerinden yayýnlanmasý sistemin diðer dikkate deðer özellikleridir. 2006 yýlýnda yapýlan yasal deðiþiklikle, bankalara, mevduat sigortasý kapsamýndaki mudileri otomatik olarak sýnýflandýrmalarý ve ayrýca kayýt altýna alýnmalarý konusunda ek yükümlülük getirilmiþtir. Bu kapsamda IPAB da söz konusu kayýtlarýn denetimi konusunda yetkili kýlýnmýþtýr. IPAB 2007 yýlýnda bankalara kýlavuzluk etmek amacýyla mevduat sigortasý kapsamýndaki mudilerin sýnýflandýrýlmasý konusunda yeni bir düzenleme yapmýþtýr. Bu çerçevede, 2009 yýlý için, toplam 41 bankanýn 27’sinde yeni Ertuðrul SALICI Fon Uzmaný Strateji Geliþtirme Daire Baþkanlýðý 31 22 22 DEÐERLENDÝRME Amacýmýz, mudilere yapýlacak geri ödemenin yasalara uygun olarak, zamanýnda, þeffaf, mudilere risk oluþturmayacak þekilde ve vergi verenlere en az maliyetle çözümlenmesi için gerekli sistem ve prosedürleri, mudilerin menfaatini koruyarak, uygulamaktýr. düzenlemenin denetiminin yapýlmasý planlanmaktadýr. Ödeme sürecine iliþkin bu bilgiler sonrasýnda, sürece iliþkin tespit edilen ana sorunlar ve geliþtirilmesi gereken alanlar þöyle belirtilebilir: Ana sorun noktalarý olarak; hesaplarýn müþteri bazýnda konsolide edilmesi, ortak hesaplarýn ayrýlmasý, hesap bilgilerinin eksik olmasý, mudilerin yeterince bilgilendirilmemesi kaynaklý sorunlar, küçük montanlý hesap bakiyelerinin tasfiyesi, t a m a m l a n m a m ý þ i þ l e m l e r, m u d i l e r e ulaþýlamamasý, geliþtirilmesi gereken alanlar olarak; yasal çerçevenin yeniden tanýmlanmasý, tazmin talep formlarýnýn kaldýrýlmasý veya internet aracýlýðýyla doldurulmasý, sigortalý mevduatýn izlenmesi konusunda yöntemler geliþtirilmesi, ödeme güçlüðüne düþen bankalarýn operasyonel sistemlerinin izlenmesi ve hýzla devir alýnmasý, mevduatýn transferi konusunda yöntemler geliþtirilmesi, ödeme ve süreçlerinin sürekli denetimi ve geliþtirilmesi belirtilebilir. Scott Hayes (Canada Deposit Insurance Corporation – CDIC) 2 , Kanada : Sigortalý mudilere ödeme yapýlmasý konusunda CDIC’nin temel amaçlarý, mevduat sigortasý yükümlülüðünün hýzlý ve doðru biçimde hesaplanmasý ve sigortalý mudilerle hýzlý ve etkili biçimde iletiþim kurulmasýdýr. Geri ödeme sürecinde geri ödemenin tüm süreçlerini içeren ve ROADMAP (Reports, Operator response, Adjustments, Data load, Maintenance, Aggregation, Payment – Raporlar, Çaðrý merkezi Operatörlerinden alýnan geri bildirimler, Düzenlemeler, Bilgilerin yüklenmesi, Muhafazasý, Toplam tutarlarýn tespiti, Ödeme) adý verilen sistem kullanýlmaktadýr. Web tabanlý bir sistem olan ROADMAP, geri ödeme yönetiminin önemli bölümlerinden birini oluþturan iletiþim faaliyetleri ile uyumlu çalýþmakta ve bunlarý desteklemektedir. Geri ödeme sürecinde iletiþimin ana amacý, üye kuruluþ ödeme güçlüðüne düþtüðünde CDIC’nin temel bilgi kaynaðý olmasýnýn saðlanmasý ve mudilere mevduat sigortasý kapsamý ile Kanada’nýn finansal sistemi hakkýnda bilgi ve güvence verilmesidir. Bu konuda yapýlan belli baþlý faaliyetler: müdahale edilen banka ile ilgili bir web sitesi oluþturulmasý, basýn açýklamalarý ve reklamlar, mudilere mektup gönderilmesi, 15/7 çalýþan bir çaðrý merkezi kurulmasý, çalýþanlar, milletvekilleri vb. ilgili taraflarýn bilgilendirilmesi, gelen bilgi taleplerinin sürekli incelenmesi ve faaliyetlerin sektördeki diðer kurumlarla 2 Scott Hayes’in “Paying Insured Depositors” baþlýklý sunumu 32 koordinasyonun saðlanmasýdýr. Bankanýn ödeme güçlüðüne düþmesi sonrasý yapýlan ilk iþlerden biri mevduat ve mudilere iliþkin bilgilerin ilgili banka siseminden alýnarak ROADMAP’e aktarýlmasýdýr. Bu aþamada, banka sisteminden alýnan bilgiler kontrol edilerek ROADMAP ile banka sisteminin mutabakatý yapýlmaktadýr. Bu noktada karþýlaþýlan en büyük sorunlar, ödeme güçlüðüne düþen bankanýn sistemlerinin ve bilgilerinin kullanýlmasý, sýnýrlý kaynaklar ve bankacýlýk sistem ve ürünlerinin büyüklük ve karmaþýklýðýdýr. Söz konusu sorunlar nedeniyle ve temel amaçlarýmýzdan biri CDIC’nin ödeme yükümlülüðünün net olarak ortaya çýkarýlmasý olduðundan, ödeme güçlüðüne düþen bankadan alýnan bilgilerin mutabakatý oldukça önemlidir. Bu çerçevede, ödeme güçlüðüne düþen bankanýn muhasebe kayýt ve mutabakat süreçleri incelenerek, toplam mevduat tutarýnýn bankanýn mali tablolarý, elektronik sistemleri ve yasal defterlerinde ayný olup olmadýðýnýn kontrolü yapýlmaktadýr. Sigortaya tabi mevduatýn tespiti aþamasýnda, mudilerin maðdur olmamalarý ve kýsa dönemli nakit ihtiyaçlarýnýn karþýlanabilmesi için avans ödeme de yapýlabilmektedir. Benzer þekilde, mudilere kademeli olarak ödeme yapýlmasý da mümkündür. Kademeli ödeme, mudilerin ihtiyaçlarýný gözeten, proaktif bir yöntemdir. Ancak bu durumda, henüz gerekli düzenleme ve mutabakat iþlemleri yapýlmadýðýndan, yanlýþ ödeme yapma riski ortaya çýkmaktadýr. Ödemeye hazýrlýk aþamasýnda önemli adýmlardan biri de toplam mevduatýn “kiþi bazýnda” tespit edilmesidir. Bunun için ayný kiþiye ait tüm hesaplarýn araþtýrýlarak, toplam mevduat tutarýna ulaþýlmasý ve bu iþlem sonrasýnda, mevduat sigortasý kapsamýnda mudiye ödenecek tutarýn tespit edilmesi gerekmektedir. Ödeme tutarýnýn tespiti ile birlikte önemli bir husus da faiz hesaplamasýdýr. Mudiye ödenecek tutar belirlenirken, mevduat tutarý üzerinden hesaplanacak faiz tutarýnýn da tespit edilmesi gerekmektedir. Bu noktada, mudiye yapýlan son faiz ödemesi ile bankanýn ödeme güçlüðüne düþtüðü tarih arasýndaki süre için faiz hesaplanmasý ihtiyacý doðmaktadýr. Faiz hesaplama sürecinde, banka faiz hesaplama süreçlerinin incelenmesi, hesaplama yöntemlerinin sýnýflandýrýlmasý, gereksinim duyulmasý halinde yeni algoritmalar yaratýlmasý, son yapýlan faiz hesabýnýn, banka faiz hesap sistemiyle karþýlaþtýrýlarak kontrol edilmesi ve sistemin testi ile gerekli düzenlemelerin DEÐERLENDÝRME yapýlmasý gibi aþamalardan geçilmektedir. Nihai ödemeler, mudilere, tespit edilen tutarlarda çek yazýlmasý veya ödeme iþleminin baþka bir bankaya aktarýlmasý yoluyla yapýlmaktadýr. Jonathan Clark (Financial Services Compensation Scheme – FSCS)3, Ýngiltere : Ýngiltere’de ödeme yönetimi sürecini kýsaca özetlemek gerekirse; öncelikle, ödeme konusunu gündeme getiren ilk iþlem Finansal Hizmetler Kurumu (Financial Services Authority – FSA)’nun bankanýn ödeme güçlüðüne düþtüðüne iliþkin kararýdýr. Karar sonrasý, basýn duyurusu yapýlarak kamuoyu bilgilendirilmektedir. Bundan sonra FSCS, ödeme için gerekli baþvuru formlarýný hazýrlamakta, diðer yandan da banka hesaplarýný inceleyerek, çalýþanlar ve ortaklarla ilgili hesaplar ile ticari hesaplarý tespit etmektedir. Hesap ve mudi bazýnda tespit edilen tutarlar, faiz hesabý yapýldýktan sonra, mudinin olasý kredi hesaplarý ile karþýlaþtýrýlýr ve mahsuplaþtýrýlýr. Ödemeye iliþkin takvim kesinleþtirildikten sonra ödeme konusunda bordrolar hazýrlanarak, ödeme biçimine göre gerekli talimatlar verilmektedir. Ýngiltere’de yakýn zamanda, pek çok banka ödeme güçlüðü içine düþmüþ olup, bunlardan Icesave bir internet bankasý olarak farklý özellikler gösterdiðinden örnek olay olarak incelenecektir: Icesave aslýnda bir Ýzlanda bankasý olan Landsbanki’nin Ýngiltere’deki þubesidir. FSA 08.10.2008 tarihinde bankanýn ödeme güçlüðü içine düþtüðü duyurusunu yaparak iþlemlerini durdurmuþtur. Ýngitere kökenli olmayan bu banka için, bankacýlýk yasasýndan kaynaklanan özel yetkilerin kullanýlmasý imkaný kalmamýþtýr. Bu nedenle, ödeme yapýlmasý dýþýnda baþka bir çözüm yolu bulunmadýðý deðerlendirmesi yapýlmýþtýr. Sonuç olarak, toplam 300.000’den fazla hesabýn bulunduðu Icesave’de, geçerli tazmin taleplerinden 20.887 Euro’ya kadar olan tutar Ýzlanda tarafýndan, 50.000 pound’a kadar olan kýsým FSCS tarafýndan, 50.000 pound üzeri, geçerli ticari mevduatýn kalan kýsmý da Hazine tarafýndan karþýlanmýþtýr. FSCS ödeme sürecinde öncelikle tüm hesap sahiplerine bir e-posta göndererek süreç hakkýnda bilgilendirmiþtir. Daha sonra ikinci e- postalar bölümler halinde gönderilerek hesap sahipleri iþlemlerini elektronik ortamda yapmak için davet edilmiþlerdir. Elektronik olarak baþvuramayacak durumda olan müþteriler için özel giriþ ekranlarý düzenlenmiþtir. Web temelli tasarlanan elektronik ödeme sürecinin dokuz adýmda tamamlanmasý planlanmýþtýr: Ýlk adýmda, bölümler halinde e-postalar gönderilerek hesap sahipleri davet edilmiþtir. Ýkinci adýmda, hesap sahiplerinin Icasave’den devir alýnan sistem üzerinden hesaplarýna eriþmeleri saðlanmýþtýr. Üçüncü adýmda, mudilerin elektronik uygulama sürecini onaylayan ekranlardan geçmesi saðlanarak, iþlemler kesinleþtirilmiþtir. Dördüncü adýmda mudinin tüm hesaplarýný gösteren bir ekraný inceleyerek gerekli mutabakatý yapmasý saðlanmýþtýr. Beþinci adýmda, her hesap için ayrý ayrý detay bilgiler mudinin incelemesine sunulmuþtur. Altýncý adýmda, hesap tutarýnýn talep edilen bankaya aktarýlmasý konusunda mudiden onay alýnmýþtýr. Yedinci adýmda, bir önceki adýmda yapýlan iþlem tekrar onaylatýlmýþ ve iþleme iliþkin hak ve yükümlülükler konusunda mudiye detaylý bilgi sunulmuþtur. Sekizinci adýmda, iþlemin gerçekleþtirilmesi konusunda mudiden nihai onay alýnmýþtýr. Dokuzunca adýmda da mudiye ödemenin talep edilen banka hesabýna yatýrýldýðýna dair otomatik e-posta gönderilmesi saðlanmýþtýr. Ödeme sürecinde muhtelif sorunlarla karþýlaþýlmýþtýr: Ýlk etapta, hesaba ulaþan kiþinin gerçekten bu hesabýn sahibi olduðunun tespiti önemli bir sorun olarak görülmektedir. Bu konuda, hesaplara ulaþým için kullanýcý kimliði ve þifresi ile açýlan ilk menü ve ardýndan kullanýcý tarafýndan belirlenen özel sözcük içinden harf seçimi ile geçilen ikinci bir menü tasarlanmýþtýr. Ýkinci etapta yapýlan tazmin talebinin geçerli olup olmadýðýnýn tespiti bir sorun olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Bu noktada, Icesave veri tabaný ile eþleþme saðlanmaya çalýþýlmýþ, eþleþme saðlanamayan durumlar ise hesap bazýnda çözülerek aþýlmaya çalýþýlmýþtýr. Üçüncü etapta da ödeme tutarýnýn hesaplanmasýna iliþkin sorunlar bulunmaktadýr. Bu sorun da Icesave’de kullanýlan altyapý, sistem ve hesaplama biçimlerinin aynen uygulanmasý yoluyla aþýlmýþtýr. Sigortalý mudilere ödeme yapýlmasý konusunda CDIC’nin temel amaçlarý, mevduat sigortasý yükümlülüðünün hýzlý ve doðru biçimde hesaplanmasý ve sigortalý mudilerle hýzlý ve etkili biçimde iletiþim kurulmasýdýr. 3 Jonathan Clark’ýn “Reimbursing Insured Depositors” baþlýklý sunumu 33 22 22 ARAÞTIRMA ULUSLARARASI PARA SÝSTEMLERÝ ve AVRUPA PARA BÝRLÝÐÝ Tarih bugüne kadar bizlere, kurulmuþ tüm parasal birikimlerin, ait olduklarý konjonkture ve üye ülkelerin yapýsal sorunlarýna son derece duyarlý olduklarýný öðretti. Dolayýsýyla, bugün çok güçlü görünen parasal birlikler bile herhangi bir kriz nedeniyle daðýlýp yerlereni yeni yapýlara býrakabilirler. 1.GÝRÝÞ Paranýn keþfedilmesi ve ticarette meta yerine kullanýlmasý ilk olarak Lidya’lýlar tarafýndan gerçekleþtirilmiþtir. Mal ve hizmet deðiþiminde, deðiþimin taraflarýnca genel olarak kabul edilen mübadele aracý olarak tanýmlanan para, genellikle altýn ve gümüþ gibi deðerli madenlerden yapýlmýþ ancak belirli standartlar çerçevesinde deðil bölgesel deðerler çerçevesinde basýlmýþ ve kullanýlmýþtýr. Para sistemi ise, bir ülkede parayla yapýlan iþlemleri düzenlemek amacýyla alýnan bütün önlemleri, yasal yükümlülükleri ve uygulama þekillerini kapsamaktadýr. Ülkede para biriminin seçimi ve tanýmlanmasý, para çeþitlerinin ve para yaratacak kurumlarýn belirlenmesi, ancak para sistemi içinde gerçekleþir.1 Günümüze kadar geçen süreçte ise para sistemi pek çok deðiþik uygulama içerisinde bulunmuþtur. Para sistemi için deðiþik uygulamalarýn varoluþu ve bu uygulamalarýn ülkeler arasýnda yapýlan ticarette kýsýtlayýcý bir etkisinin bulunmasý, ticaretin önünde bir engel oluþturmuþtur. Paranýn standardizasyonuna yönelik ilk uygulamalar gümüþ para sisteminin uygulanmasýyla baþlamýþtýr. Daha sonraki süreçte (Amerika’nýn keþfi sonrasýnda) Avrupa’da altýn miktarýnýn artmasý nedeniyle altýn standardýna geçiþ baþlamýþtýr. Artan ticaret hacmine baðlý olarak, altýnýn gümüþe göre ödemelerde daha fazla kolaylýk saðlamasý ve Amerika’dan Kýta Avrupasý’na gelen altýn miktarýnýn artmasý bu noktada önemli bir etken olmuþtur. Dünya savaþý sonrasýnda yaþanan krizler, ekonomik sistemlerin tamamen çökmesi ve ticaretin giderek artan boyutu altýn para sisteminin yetersizliklerini ortaya çýkarmýþ ve ülkeleri yeni bir sistem arayýþýna itmiþtir. Bu Cemal KARAMUSTAFA Fon Denetçi Yardýmcýsý süreç sonrasýnda ABD’nin New Hampshire eyaletinin Bretton Woods kentinde uluslararasý para sistemine yeni bir düzen getirmek için bir konferans düzenlenmiþ ve bu konferans sonrasýnda konferansýn yapýldýðý þehrin adý ile anýlan “Bretton Woods Sistemi” uygulanmaya konulmuþtur. Bretton Woods Sistemi de daha öncekiler gibi dünya çapýnda yaþanan ekonomik kriz sonrasýnda uygulamadan kaldýrýlmak zorunda kalmýþtýr. Günümüzde ise, uluslararasý kurallara baðlý bir sistem kurulamamýþtýr. Her ülke kendi para sistemini uygulamaktadýr. Fakat bunun yanýnda çeþitli ülkeler paralarýný tek bir ülkenin paralarýna baðlarken bir kýsmý da Euro gibi parasal birlikler oluþturmuþlardýr. Bu süreçte küreselleþme olgusu ülkelerin para sistemlerinin etkileþimini saðlayarak bu ülkelerin sýnýrlarý içerisinde kalmasýný güçleþtirmektedir. 2 Hazýrlanan bu çalýþmada, uluslararasý para sisteminin tarihçesinden ve geliþim süreçlerinden bahsedilecek, sistemin iþleyiþine iliþkin tahlillerde bulunulacak ve son olarak Avrupa Para Sistemine deðinilecektir. 2. ULUSLARARASI PARA SÝSTEMLERÝ Uluslararasý para sistemi; dünya üzerinde mevcut olan baðýmsýz ülkeler ile ekonomik birimlerin kendi aralarýndaki her türlü ödemenin yapýlabilmesine imkan tanýyan uluslararasý bir kurumsal yapý, mekanizma ve uygulamalar bütünüdür. Uluslararasý para sistemine “uluslararasý para düzeni” de denir. Uluslararasý para sistemi, ulusal para sistemlerini de kapsar ve onlara sýký sýkýya baðlýdýr. Ulusal para sistemlerinden farklý olarak, birbirinden ayrý ve baðýmsýz parçalarý birleþtirdiði için oldukça gevþek iliþkilerden oluþur.3 Uluslararasý ödeme sistemleri bakýmýndan, 1 Rýdvan Karluk, Uluslararasý Ekonomi, Kýrklareli, Beta Basým AÞ, 2003, s. 509 2 http://iktisatokulu.blogspot.com/2005/12/uluslararasi-para-sistemi.html/05.01.2009 3 Karluk, a.g.e., s. 510 Muhammed METÝN Fon Denetçi Yardýmcýsý 34 ARAÞTIRMA dünya ekonomi tarihi belirli dönemlere ayrýlabilir. Bunlardan birincisi, 1870’lerden 1930’lara kadar süren “Altýn Para Çaðý”, ikincisi, 1930 ile 1944 arasýný kapsayan “Buhran Dönemi”, üçüncüsü 1944 ve 1973 yýllarý arasýnda uygulanan “Bretton Woods Sistemi” dir. Dördüncüsü ise “Karma Uygulamalar” olarak da nitelendirebileceðimiz, halen içinde bulunduðumuz dönemi kapsamaktadýr. 4 Burada öncelikle 1944 yýlýnda kurulan Bretton Woods Sistemi’ne kadar olan süreçte kullanýlan uluslararasý para sistemleri hakkýnda kýsa bilgiler verilecek, ardýndan sistemin günümüze kadar olan geliþim seyri tarihsel bir perspektifle analiz edilecektir. 3. BRETTON WOODS’TAN ÖNCEKÝ DÖNEMLER 1944 yýlýnda kurulan Bretton Woods Sistemi’nden (IMF Sistemi) önceki uluslararasý ödeme sistemi, altýn standardýdýr. 1870’ li yýllardan 1929 Dünya Ekonomik Krizine kadar Altýn Standardý, uluslararasý para sisteminin esasýný oluþturmuþtur. 1930’lardan Bretton Woods Sistemi’nin kurulduðu 1944 yýlýna kadar geçen süre ise, buhran dönemidir. I) Altýn Standardý: 1870-1914 Dünya ekonomisinde 1870’lerden Birinci Dünya Savaþý’na kadar geçen sürede “Altýn Standardý” (sabit döviz kuru sistemi), uluslararasý para sisteminin esasýný oluþturmuþtur. Altýn Standardý savaþ sýrasýnda uygulamadan kalkmýþ, savaþtan sonra ise 1929 dünya ekonomik krizine kadar kýsmen yürürlükte kalabilmiþtir. Altýn Standardý, sabit döviz kuru sistemine dayanmýþtýr. 5 Altýn para sistemi denildiðinde belli bir aðýrlýkta ve ayarda altýn sikkelerin iç ve dýþ ödemelerde kullanýlmasý ve paranýn bütün fonksiyonlarýnýn yerine getirilmesi anlaþýlmaktadýr. Altýn sisteminde dýþ ticaret serbest ise, ödemeler dengesinde belirecek açýk ve fazlalýklarýn kendiliðinden ortadan kalkacaðýný savunan bir görüþ ileri sürülmüþtür. 1870-1914 döneminde altýn çaðýný yaþayan Altýn Standardý, açýkça akdedilmemiþ ama sýký sýkýya uyulan anlaþmalarýn geçerli olduðu bir sistemdir. Bir ülkenin o sisteme katýldýðýný belirtmesi için, parasýnýn deðerini parasal altýn cinsinden saptadýðýný, altýnýn yurda giriþi ve çýkýþý hususunda hiçbir engel koymadýðýný, altýn ile kendi parasý arasýndaki deðiþ tokuþa sabit fiyat üzerinden þarta tabi kýlmadan izin verdiðini açýklamasý yeterlidir. Böylece ulusal paralar arasýndaki pariteler de belirlenmiþ olmaktadýr. Ulusal paralar arasýndaki piyasa kuru resmi pariteden saparsa, altýn o iki ülke arasýnda tedavül ederek ülkelerin para arzlarýný, bundan dolayý, fiyat seviyelerini ve nominal piyasa kurunu deðiþtirir; böylece piyasa kuru-resmi kur tekrar birbirine eþitlenir. Altýn para sistemi denildiðinde belli bir aðýrlýkta ve ayarda altýn sikkelerin iç ve dýþ ödemelerde kullanýlmasý ve paranýn bütün fonksiyonlarýnýn yerine getirilmesi anlaþýlmaktadýr. Altýn ithal ve ihraç noktalarý hesaplanýrken 1 kg. altýnýn bir ülkeden diðerine taþýnmasý için gerekli ulaþým maliyeti dikkate alýnýr. Bu maliyeti resmi pariteden çýkarýldýðýnda ihraç noktasý, resmi pariteye eklenildiðinde ithal noktasý bulunur. Altýn Standardý sisteminin can alýcý noktasý, kesinlikle sabit kalacak parite üzerinden þarta baðlý kýlýnmayan konvertibilitedir. Büyük ve kalýcý bir dýþ açýk, sistemin baþ düþmanýdýr. Dünya ekonomisinde, I. Dünya Savaþýna kadar olan yýllar liberal ekonomi uygulamasýnýn doruða ulaþtýðý dönemdir. Dýþ ticaret, bu yýllarda tamamen serbest bir þekilde yapýlmýþtýr. Buna raðmen, zaman zaman koruyucu gümrüklere de baþvurulmuþ ve milli paralarýn dýþ deðerlerine müdahalede bulunulmuþtur.6 Birinci Dünya Savaþý’nýn patlak vermesiyle altýn standardý uygulamasýna ara verilmiþtir. Savaþ ekonomisinin getirdiði zorluklar nedeniyle, belli baþlý paralarýn altýna baðlýlýðý kaldýrýlarak serbest dalgalanmalarý saðlanmýþtýr. Fakat bu sürekli bir çözüm olamazdý. Nitekim savaþ sona erer ermez birbiri ardýna altýna dönüþ baþladý. Ancak bu ikinci altýn standardý denemesi de baþarýlý olamamýþtýr. Çünkü herþeyden önce, böyle bir sistemin yaþayabilmesi için gereken temel koþullar ortada yoktu. Devlet müdahaleciliðinin giderek arttýðý XX. Asrýn ekonomik ve sosyal dünyasý, XIX. Asrýn liberal ekonomisinden çok farklý idi. Artýk uluslararasý ticaret ve ödemelerde sýnýrsýz bir serbesti söz konusu deðildi. Devlet, ekonomik ve sosyal alanda yeni görevler yüklenmiþti. Ýþsizlikle mücadele, sosyal güvenlik, dengeli gelir daðýlýmý, fiyat istikrarý ve iktisadi kalkýnma bunlarýn baþýnda geliyordu. Hükümetler, bu amaçlarý gerçekleþtirebilmek için serbest ticarete giderek artan kýsýtlamalar koyuyorlardý. Dýþ açýk veya fazlalarýn ulusal para arzýný etkilemesi de otomatik olmaktan çýkmýþtý. Merkez Bankalarý dýþ dengesizliklerin para arzý üzerinde istenmeyen etkilerini derhal kýsýrlaþtýrýyordu. Dýþ dengenin saðlanmasý birinci amaç olmaktan çýkmýþ, onun yerine iç denge geçmiþti. Ayrýca savaþ, baþta Almanya olmak üzere birçok ülke için bir dýþ borç ve tazminat 4 Halil Seyidoðlu, Uluslararasý Ýktisat, Ýstanbul, Güzem Can Yayýnlarý, 2003, s. 525 5 Karluk, a.g.e., s. 510-511 6 http://iktisatokulu.blogspot.com/2005/12/uluslararasi-para-sistemi.html/05.01.2009 35 22 22 ARAÞTIRMA Altýn standardýnýn çökmesinde, izlenen enflasyonist politikalar ile döviz kurlarýnýn I nci Dünya Savaþý öncesindeki seviyelerinin korunmaya çalýþýlmasýnýn önemli rolü olmuþtur. 1929 Dünya Ekonomik Krizi de, altýn standardýnýn yýkýlýþýný hýzlandýrmýþtýr. sorunu doðurmuþ, bu da uluslararasý sermaye akýmlarýnýn hýzýný yavaþlatmýþtýr. Bu gibi nedenlerle 1920’lerdeki altýn standardý uygulamasý uzun ömürlü olamadý. 7 II) Buhran Dönemi: 1930-1943 Birinci Dünya Savaþý’ndan önceki 50 yýl, altýn standardýnýn en iyi iþlediði dönemdir. Altýn standardýnýn çökmesinde, izlenen enflasyonist politikalar ile döviz kurlarýnýn I nci Dünya Savaþý öncesindeki seviyelerinin korunmaya çalýþýlmasýnýn önemli rolü olmuþtur. 1929 Dünya Ekonomik Krizi de, altýn standardýnýn yýkýlýþýný hýzlandýrmýþtýr. Altýn standardýnýn yýkýlmasý, ulusal paralarýn birbirine dönüþtürülme imkanýný ortadan kaldýrmýþ, bu durum uluslararasý ödemelerdeki çok taraflý denkleþtirmelerde büyük sorunlar yaratmýþtýr. Bu sorunlara bir ölçüde engel olmak amacýyla dünya para sahalarý ilk defa bu yýllarda oluþturulmuþtur.8 Altýn standardýnýn yýkýlmasýndan sonra çoðunluðu eski Ýngiliz sömürgelerinden oluþan bir grup ülke, ulusal paralarýný sterline baðladýlar. Böylece Ýngiltere’nin önderliðinde ve onun sömürgelerinden oluþan bir “sterlin sahasý” ortaya çýktý. Bu gruba baðlý ülkeler dýþ rezervlerini çoðunlukla sterlin olarak Londra’da tutuyorlardý. Bölge içi ticarette ödemeler, Londra’daki bu rezervlerin kullanýlmasý ile göreceli biçimde serbestçe yapýlabiliyordu. Fakat sterlin alanýnýn dýþýndaki ülkelerle ticaret, sýký kambiyo denetimi ve yoðun ithal kýsýtlamalarýna tabi tutuluyordu. Fransa’nýn önderliðinde ufak bir grup ülke ise (Ýsviçre, Belçika ve Hollanda) ulusal paralarýnýn altýna baðlýlýðýný sürdürdüler. Bunlar da Altýn Bloku’nu oluþturdular. Fakat ödemeler bir çok kýsýtlamaya tabi tutuluyordu. Nitekim, büyük dýþ ödeme açýklarýný önleyebilmek için Fransa, ithalatta kota sistemini uygulamaya koymuþtu. Almanya’nýn önderliðinde ve çoðunluðu az geliþmiþ ülkelerden oluþan geniþ bir grup ise, kambiyo denetimi uygulamasýna giriþmiþti.(Türkiye dahil) 36 altýn standardý yýkýlmýþ, onun yerine birbiriyle ilgisiz baþlýca üç para bloku oluþmuþtu. Kambiyo kontrolü uygulayan geniþ bir grup ülkenin ulusal paralarý konvetibilitesini yitirmiþ, bu ülkelerde ticaret iki yanlý kanallara saptýrýlmýþ, yüksek gümrük tarifeleri ve sýký miktar kýsýtlamalarý yaygýn uygulamalar durumuna gelmiþti. Sabit kurdan parasý aþýrý deðerlenen ülke devalüasyon yapýyor, ancak ticaret ortaklarýda bundan zarar görmemek için karþý devalüasyonlara baþvuruyorlardý. Altýn Bloku’na baðlý ülkeler de sabit kurlardan doðan dýþ açýklarýný önlemek için gümrük tarifelerini yükseltmekte ve yoðun miktar kýsýtlamalarý uygulamaktaydýlar. Yanlýz sterlin bölgesi içinde ticaret bir ölçüde serbestçe yürütülüyor ve paralar oldukça sýnýrlý bir konvertibiliteye sahip bulunuyordu. 4. BRETTON WOODS SÝSTEMÝ (1944-1973) Ýkinci Dünya Savaþý’ndan önceki dönemlerde uluslararasý mali konularda dayanýþma örneklerine çok az rastlanmýþtýr. Oysa savaþ sonrasý dönemde, oldukça sýký bir uluslararasý iþbirliði görülür. Önceki dönemde yaþanan geliþmelerin sonucunda dünya ticaretini serbestleþtirecek, çok yanlý denkleþmeye olanak verecek ve savaþta yýkýlan ekonomilerin onarýmýný kolaylaþtýracak bir uluslararasý ticari ve mali sistemin kurulmasýna þiddetle gerek duyuluyordu.9 1942 yýlýndan itibaren AngloSakson para otoriteleri uluslararasý para sistemini yeniden kurma planlarý yapmaya baþladýlar. Otoritelerden birisi J.M.Keynes, diðeri H.B.White’dý. Ýkisinin de amacý, uluslararasý ekonomik iliþkilerin geliþtirilmesi sayesinde tam istihdamýn saðlanmasýna katký yapmaktý. 1944-1973 yýllarý arasýnda geçerli olacak uluslararasý para sistemi 1944 yýlýnýn Haziran ayýnda ABD’nin Bretton Woods adlý küçük bir kasabasýnda 44 ülkenin imzaladýðý bir anlaþma ile yürürlüðe girmiþti.10 ABD’ye gelince, bu ülke serbest dalgalanmaya býraktýðý dolarýn bir miktar deðer yitirmesine izin verdikten sonra, 31 Ocak 1934’te 1 ons altýn: 35$ olarak dolarýn deðerini yeniden belirledi. Ýlginçtir ki, bu tarihte saptanan resmi dolar fiyatýnda 1971 yýlý Aralýk ayýnda dolarýn devalüasyonuna kadar bir deðiþme yapýlmamýþtýr. Bretton Woods (IMF sistemi) analitik olarak “ayarlanabilir sabit kur” modeline dayanýr. Bretton Woods Sistemi’ne göre ABD dýþýndaki tüm IMF ülkeleri, resmi kurdan paralarýnýn deðerini dolar cinsinden tanýmlamýþlardý. Bir paranýn resmi dolar karþýlýðýna onun “dolar paritesi” adý veriliyordu. ABD’nin ise ayrýcalýklý bir durumu vardý. Bu ülke dolarý, baþka bir ülkenin parasýna deðil, 1ons: 35$ fiyatýndan altýna baðlanmýþtý. Özet olarak denebilir ki, Ýkinci Dünya Savaþý’nýn arifesine gelindiðinde, uluslararasý mali alan tam bir karýþýklýk içinde bulunuyordu. Evrensel 7 K Seyidoðlu, a.g.e., s. 526 8 Karluk, a.g.e., s. 511-512 9 Seyidoðlu, a.g.e., s. 527-528 10 Parasýz, a.g.e., s. 81 ARAÞTIRMA Her ulusal paranýn bir dolar paritesi bulunduðu ve dolarda bu sabit fiyattan altýna baðlandýðý için, tüm ulusal paralar dolaylý olarak altýna baðlanmýþ oluyor, yani her ulusal paranýn bir de “altýn paritesi” bulunuyordu. Sistem dolaylýda olsa altýna dayandýðý için, buna “altýn kambiyo sistemi” de denmiþtir. Bretton Woods Sistemi’nde, ulusal paralarýn dolar paritesi etrafýnda dalgalanma marjý, alt ve üst yönde %1 olarak sýnýrlandýrýlmýþtý. Üye ülkelerin merkez bankalarý, döviz piyasasýna müdahale ederek ulusal paralarýnýn deðerinin bu alt ve üst sýnýrýn dýþýna çýkmasýna engel olacaklardý. Müdahale amacýyla kullanýlacak para da sistemin niteliði gereði, yine Amerikan dolarý idi. bir aksama olmadan iþlemiþ, 1968 yýlýndan itibaren sistem büyük ölçüde sarsýntý geçirmeye baþlamýþtýr. Bretton Woods Sistemi, ABD’nin elinde yeterli ölçüde altýn stoðu bulunduðu ve ödemeler bilançosu açýklarýnýn uluslararasý likidite ihtiyacýný karþýladýðý sürece aksamadan iþlemiþtir. 1965’lerden sonra bu ülkenin bilanço açýklarýnýn süratle artmasý dolara güven sorununu yaratmýþ, 1971-1973 dolar devalüasyonlarý sonucunda Bretton Woods’ta kabul edilen sabit fakat ayarlanabilir kur sistemi tamamen yýkýlmýþ, dolar altýn baðlantýsý kopmuþ ve sistem çökmüþtür.12 Bretton Woods Sistemi’nin yýkýlýþ nedenlerini bu çerçevede özetlersek; - Dýþ denkleþme sorunu, Sistemde, dýþ ödeme dengesizliklerini gidermek için üye ülkelere paritelerde deðiþiklik yapma yetkisi tanýnýyordu. Ancak, temelde bir sabit kur sistemi söz konusu olduðu için devalüasyon ve revalüasyon gibi kur deðiþiklikleri en son baþvurulacak çarelerdi. Dýþ açýkla karþýlaþýlan ülkeler, önce döviz rezervlerini kullanacaklar ve para-maliye politikasý gibi yurtiçi önlemlerle toplam harcamalarýný kýsmaya çalýþacaklardý. - Likidite sorunu, IMF’nin baþlýca görevi, dýþ açýk veren üye ülkelere kýsa vadeli kredi saðlamaktý. Kullanýlan finansman kaynaklarýna ve alýnan iç önlemlere karþýn, açýklar giderilmemiþse, ancak o takdirde devalüasyona baþvurulabilecekti. Fon yasalarýna göre, %10’dan daha yüksek oranda yapýlacak bir devalüasyon için IMF’nin iznini almak gerekiyordu. Fon’un izin vermesi ise ödemeler bilançosunda “köklü bir dengesizlik” bulunmasý kaydýna baðlanmýþtý. Ancak IMF’nin bu katý tutumu zamanla deðiþmiþ ve kredi kullanmak isteyen her ülkeye devalüasyon koþulunu öne sürmeye baþlamýþtýr. 1960’larýn sonlarýna doðru Bretton Woods Siteminin etkisiyle ABD dýþ ticaret açýðý hýzla artmaya baþlamýþ ve ABD altýn rezervleri ile tedavülde bulunan dolar miktarý arasýndaki açýk giderek büyüme göstermiþtir. Bununla birlikte bazý ülke paralarý dalgalanmaya býrakýlmýþtýr. Tüm bu geliþmeler dolarýn deðerinde bir düzeltme ihtiyacýný gündeme getirmiþtir. Dünya para piyasalarýndaki bu geliþmelere karþý bir nevi önlem anlamýnda, Avrupa’da bir “parasal birlik” oluþturma isteði ilk kez 1969 yýlýnda Hague Zirvesi’nde Schiller Planý ile dile getirilmiþtir.14 Bu planda ulusal para ve maliye politikalarý arasýnda bir eþ güdüm ve Avrupa Merkez Bankalarý Konseyi kurulmasý amaçlanmýþ fakat bu plan uygulamaya konulamamýþtýr. Bretton Woods Sistemi ile dolar altýna baðlý, deðeri sabit bir para idi. Diðer yandan bütün ulusal paralarýn baðlandýðý ortak paydayý oluþturuyordu. Bu özelliklerin sonucunda dolar uluslararasý ekonomik ve mali alanda þu gibi fonksiyonlarý üstlenmiþ oluyordu; * Uluslararasý ödeme aracý olma, *Uluslararasý deðer standardý olma, * Rezerv aracý olma, * Müdahale aracý olma. Bütün bu özellikler Amerikan dolarýna uluslararasý ekonomide bir tür “anahtar para” statüsü kazandýrmýþtý.11 Bretton Woods’ta 1944’te kurulan bu para sistemi, yirmibeþ yýla yakýn bir süre herhangi Avrupa’da bir “parasal birlik” oluþturma isteði ilk kez 1969 yýlýnda Hague Zirvesi’nde Schiller Planý ile dile getirilmiþtir. - Güvensizlik sorunu, - Emisyon kazançlarý sorunu, - Az geliþmiþ ülkelerin kalkýnma sorunu olmuþtur.13 5. AVRUPA PARA SÝSTEMÝ VE PARASAL BÝRLÝK Schiller Planý’ndan sonra yine ayný yýlda Avrupa Topluluðu ülkeleri arasýnda kýsa ve orta vadeli finansal planlarda uyum öneren, dönemin Fransa baþbakaný Raymond Barre tarafýndan, iki rapor hazýrlanmýþtýr. Bu raporlar literatüre Barre Raporlarý olarak geçmiþtir. Raporlardaki en çarpýcý nokta olarak dolarýn uluslararasý para sistemindeki rolünü azaltmak amacýyla resmi pariteler etrafýndaki dalgalanma marjýnýn 11 Seyidoðlu, a.g.e., s. 529-530 12 Karluk, a.g.e., s. 516 13 Seyidoðlu, a.g.e., s. 536 14 Yusuf Bayraktutan – Yüksel Bayraktar, Avrupa Bütünleþmesinde Parasal Birlik ve Türkiye, Ýstanbul, Roma Yayýnlarý, 2004, s. 52 37 22 22 ARAÞTIRMA Parasal birleþme yolundaki önemli adýmlardan biri olan bu uygulamaya “Avrupa Para Yýlaný” veya “Tüneldeki Yýlan” adý verilmiþtir. Topluluk üyesi ülkelerin kendi ulusal paralarý arasýndaki % +/- 2.25’lik marja “yýlan”, dolar etrafýndaki %+/-4.5’lik marja ise “tünel” denmiþtir. kaldýrýlarak, tek bir para sistemine geçiþ öngörülmesi gösterilebilir.15 Barre, Avrupa ülkeleri arasýnda ekonomi politikalarýnda koordinasyon saðlanmasý gerektiðini ve bu sayede parasal birliðe daha hýzlý ulaþýlacaðýný savunmuþtur. 60’lý yýllarýn sonlarýnda Avrupa’da þiddetlenen parasal birlik oluþturma çaðrýlarýnýn ve olumlu karþýlanan Barre Raporlarý’nýn etkisiyle 1970 de Pierre Werner’in baþkanlýðýnda bir komisyon kurulmuþtur ve bu komisyonun hazýrladýðý plana da Werner Planý adý verilmiþtir. Barre Raporlarý’ný esas alan Werner Raporu’nda; Avrupa Topluluðu’nda 1980’e kadar ekonomik ve parasal birliðin saðlanmasý ve topluluk içinde tek bir para biriminin kullanýlmasý önerilmiþtir. Ayrýca raporda mal ve hizmetlerin, kiþilerin ve sermayenin serbest dolaþýmý öngörülmüþtür. Ancak, 1970’lerde yaþanan petrol krizleri, ekonomik politikalar arasýndaki farklýlýklar, Amerikan Dolarý’nýn zayýflýðý ve uzun süren ekonomik durgunluk sonucunda, hareket sadece belli Avrupa ülkeleri arasýnda sýnýrlý kalmýþtýr ve baþarýya ulaþamamýþtýr. 1 6 Werner Planý’nýn kabul edildiði günlerde dünya para sistemi büyük bir buhranla karþý karþýyaydý. Artan Amerikan dýþ ticaret açýðý dolarýn Amerika dýþýndaki ülkelerde birikmesine ve bu ülkelerinde Amerika’dan dolar karþýlýðýnda altýn almasýna yol açmýþtýr. Bu geliþmeler Amerikan altýn rezervlerinin erimesine ve uluslararasý piyasalarda dolarýn deðer kaybetmesine neden olmuþtur. Tüm bu yaþananlar sonucunda ABD 1971 de dolar-altýn iliþkisini bitirmiþ ve hemen ardýndan da dolarý devalüe etmiþtir. Bu çerçevede Washington’da yapýlan Smithsonian Anlaþmasý ile Bretton Woods’ta belirlenen % +/- 1 olan diðer ulusal paralarýn dolar paritesi etrafýndaki dalgalanma marjlarý % +/- 2.25’e ve dolayýsýyla toplam dalgalanma marjý da % 4.5’e yükseltilmiþtir. Bu ise dolar dýþýndaki iki ulusal para arasýndaki dalgalanma marjlarý toplamýnýn % 9’a yükselmesi anlamýna gelmekteydi.17 Döviz kurlarýnda meydana gelen bu hareketlilik Avrupa Ekonomik Topluluðu’nun bütçesinin önemli bir bölümünü oluþturan tarýmsal fiyat desteklerinin maliyetlerini arttýrmaktaydý. Dolayýsýyla topluluk ülkeleri için bu derece yüksek bir dalgalanma miktarýnýn sorunlara yol açma ihtimali ortaya çýkmýþtýr. Bu nedenle AET ülkeleri, Nisan 1972 tarihinde imzaladýklarý anlaþmayla ulusal paralarý arasýndaki % +/- 4.5’lik dalgalanma marjlarýný azaltarak, toplam % +/- 2.25’lik bir sýnýr belirlemiþlerdir. Ayrýca marjlarý aþacak herhangi bir dalgalanma olduðunda topluluk merkez bankalarý tarafýndan ve topluluk para birimleri ile müþterek müdaheleler yapýlmasý da ayný anlaþma ile kararlaþtýrýlmýþtýr. Sonuç olarak, topluluk üyesi ülke paralarýnýn, kendi aralarýnda % +/- 2.25’lik bir bantta hareket ederken, dolar karþýsýnda ise % +/- 4.5’lik bir bantta hareket etmesi kararlaþtýrýlmýþtýr.18 Parasal birleþme yolundaki önemli adýmlardan biri olan bu uygulamaya “Avrupa Para Yýlaný” veya “Tüneldeki Yýlan” adý verilmiþtir. Topluluk üyesi ülkelerin kendi ulusal paralarý arasýndaki % +/- 2.25’lik marja “yýlan”, dolar etrafýndaki %+/-4.5’lik marja ise “tünel” denmiþtir. Kýsacasý, “Tüneldeki Yýlan” topluluk üyesi ülkelerin birbirlerine göre dar sýnýrlarla dalgalanan ulusal paralarýnýn, Amerikan dolarý karþýsýnda daha geniþ aralýklar içinde dalgalanmasýndan oluþmaktaydý. Ne yazýk ki Tüneldeki Yýlan uygulamasý, Amerikan dolarýnýn tekrar devalüe edilmesi, 70’li yýllara damgasýný vuran petrol krizi ve üye devletlerin farklý ekonomik politikalar uygulamasýna engel olacak bir yaptýrým mekanizmasýnýn olmamasý nedenleriyle kýsa bir süre uygulama alaný bulmuþ ve 1973’te baþlanmak üzere topluluk üyesi ülkeler tarafýndan kademeli olarak terk edilmiþtir. Mart 1979’da Avrupa Topluluðu üyesi 8 ülke (Almanya, Belçika, Hollanda, Danimarka, Fransa, Lüksemburg, Ýtalya ve Ýrlanda) tarafýndan Avrupa Para Sistemi kurulmuþtur. Temel olarak sistemin kurulma amacý, sisteme dahil olan ülke paralarýnýn kendi aralarýnda dalgalanmasýný önlemek ve dolara karþý da birlikte dalgalanmalarýný saðlamaktý.19 Bu temel amacýn yaný sýra, Avrupa Topluluðu’nu iþbirliði yoluyla parasal birliðe hazýrlamak, üye ülkeler arasýnda ekonomik polikalarýn uyumunu saðlamak, Avrupa ülkeleri arasýnda daha güçlü bir entegrasyon temin etmek ve üye ülkelerde döviz kuru ve fiyat istikrarý saðlamak sistemin diðer hedefleri olarak sayýlabilirdi. Bu hedeflere ulaþmak için “Avrupa Para Birimi” (ECU) sistemin en önemli aracý olmuþtur. ECU, deðeri sabit bir para olarak Avrupa Topluluðu’nun hesap birimi idi. Topluluk içinde farklý ulusal paralarla ilgili mali iþlemler, örneðin ülkeler arasý kredi ve faiz iþlemleri, üyelik aidatlarý 15 Parasýz, a.g.e., s. 266 16 http://iktisatokulu.blogspot.com/2005/12/uluslararasi-para-sistemi.html/05.01.2009 17Seyidoðlu, a.g.e., s. 539 18 Bayaraktutan – Bayraktar, a.g.e., s. 60 19Frederic S. Mishkin, The Economics of Money, Banking and Financial Markets, Seventh Eddition, Addison Wesley, USA, 2003, s. 474 38 ARAÞTIRMA tarýmsal sübvansyonlar ve topluluk bütçesi gibi önemli mali iþlemler ECU ile yapýlýyordu. ECU topluluk üyesi ülkelerin paralarýnýn belirli aðýrlýklarla katýldýklarý bir sepet olarak hesaplanýyordu. ECU sepetindeki paralarýn aðýrlýklarý ülkelerin milli gelirlerine ve topluluk ticareti içindeki paylarýna göre belirleniyordu. Örneðin ilk oluþturulan ECU sepeti Alman Marký % 32.6, Fransýz Frangý % 20.7, Hollanda Florini % 10.2, Ýtalyan Lireti %7.2, Ýrlanda Poundu %1.08 gibi oranlardan oluþmaktaydý. Ayrýca para sistemine dahil olan ülkelerdeki kurlarda aþýrý dalgalanma meydana gelirse müdahale etmek için Avrupa Parasal Ýþbirþiði Fonu kurulmuþtur. Bu sayede ECU sepetinde de istikrar saðlanmasý hedeflenmiþtir. Avrupa Para Sistemi’nin istikrar saðlayýcý diðer bir aracý da Döviz Kuru Mekanizmasý (ERM) idi. ERM ile üye ülke paralarýnýn ECU etrafýnda belirli bir marjda dalgalanmasýný saðlamak ve böylece de istikrarlý bir döviz kuru amaçlanmýþtý. Avrupa’da parasal birliðe giden yolda önemli adýmlardan biri olan “Avrupa Para Sistemi” 1980-1990 arasýnda baþarýlý olmuþtur. Üye ülkelerin para politikalarýnda ve döviz kurlarýnda büyük ölçüde istikrar saðlamýþtýr. Fakat, Eylül 1992’de Avrupa para piyasalarýnda önemli bir kriz ortaya çýkmýþtýr. Bu krizin etkisiyle daha önce % +/- 2.25 olarak belirlenen Döviz Kuru Mekanizmasý’nýn marjý, Aðustos 1993’te % +/- 15’e yükseltilmiþ ve Avrupa Para Sistemin’nin somut baþarýlarýndan biri olan ERM bir anlamda çökmüþtür. Avrupa Para Sistemine dahil olan ülkelerin bir kýsmý, kriz döneminde meydana gelen geliþmeler neticesinde ERM’yi terk etmiþlerdir. Sonuç olarak para birliðini oluþturmaya yönelik çabalar tamamen sona ermese de bir sekteye uðramýþtýr. Bu baðlamda parasal birlik hedeflerinin devamýný saðlamak adýna dönemin Avrupa Topluluðu Komisyon Baþkaný Delors baþkanlýðýnda oluþturulan bir komite tarafýndan hazýrlanan bir rapor 1989 Madrid Zirvesi’nde kabul edildi ve bu rapor Delors Raporu adýný aldý. Raporda ekonomik ve parasal birlik nihai hedef olarak belirlenmiþtir ve bunun için 3 aþama öngörülmüþtür. Daha sonra Delors Raporu’nda belirlenen hedefler ve uygulamalar daha somut bir biçimde 1991 yýlýnda imzalanan Maastricht Anlaþmasý ile ortaya konmuþtur. Avrupa Birliði’ne giden yolun en kapsamlý ve tarihi anlaþmalarýndan biri olan Maastricht Anlaþmasý’ nýn en önemli hükümleri parasal birlik ile ilgili olanlarýydý. Bu anlaþmayla Delors Raporu’nda belirlenen aþamalar yasal hükümlere baðlanmýþ ve yine parasal birliðe 3 aþamada ulaþýlmasý planlanmýþtýr. Fakat anlaþma ile bu kez parasal birlik hedeflerine ulaþýlýrken uyulmasý gereken ilkeler belirlenmiþtir. Bir baþka deðiþle bu ilkeler ortak para birimine geçiþin þartlarý olarak nitelendirilmiþtir. Bu þartlar; fiyat istikrarý, saðlam bir kamu maliyesi, dýþa açýk serbest piyasa ekonomisi ve istikrarlý döviz kurlarý olarak belirlenmiþtir. Parasal birlik hedeflerinin devamýný saðlamak adýna dönemin Avrupa Topluluðu Komisyon Baþkaný Delors baþkanlýðýnda oluþturulan bir komite tarafýndan hazýrlanan bir rapor 1989 Madrid Zirvesi’nde kabul edildi ve bu rapor Delors Raporu adýný aldý. Parasal birliði saðlamak için öngörülen 3 aþamadan ilki, Delors Raporu’nun kabulünden sonra 1 Temmuz 1990’da baþlamýþ ve 31 Aralýk 1993’te son bulmuþtur. Birinci aþamada, birlik içinde sermayenin serbest dolaþýmý tesis edilmeye ve üye ülkelerin ekonomik performanslarýnýn birbirlerine yakýnlaþtýrýlmasýna çalýþýlmýþtýr. 1 Ocak 1994’te baþlayan ekonomik ve parasal birliðin ikinci aþamasýnda Maastricht Anlaþmasý’na açýkca atýfta bulunulmuþtur. Bu aþamada, 1 Ocak 1999’da baþlayacak parasal birliðin üçüncü aþamasýna yani Euro’nun tek para olarak kullanýlmasý sürecine uyum saðlanmasý hedeflenmiþtir. Bu aþamanýn en önemli kurumsal düzenlemesi Avrupa Para Enstitüsü’nün kurulmasý ve parasal birliðin tamamlanmasý için bu kuruluþun Avrupa Merkez Bankasýna dönüþtürülmesi kararý olmuþtur. Ýkinci aþamanýn baþlamasý ile birlikte üye ülkelerdeki kamu açýklarýnýn merkez bankalarýnca finanse edilmesinin de önüne geçilmiþtir. Nihayet, Aralýk 1995’te yapýlan Madrid Zirvesi’nde Maastricht kriterlerine uyum saðladýðýna karar verilen 11 ülkenin katýlýmý ile 1 Ocak 1999’da parasal birliðin üçüncü ve son aþamasýna geçilmiþtir.20 Bu son aþamanýn daha saðlýklý yürümesi adýna Temmuz 1998’de Avrupa Para Enstitüsü, yerini Avrupa Merkez Bankasý’na býrakmýþtýr. Bu noktada belirtilmelidir ki; son aþamanýn en önemli adýmý hiç þüphesiz 1 Ocak 1999 tarihinde Avrupa Konseyi üyesi ülkelerin tek para birimi olarak Euro kullanmaya baþlamasý olmuþtur. Euro’nun uygulamaya konmasý ile birlik üyesi ülkelerin para birimleri geri dönülmez bir biçimde Euro’ya dönüþtürülmüþtür. Bu yapýlýrken, 31.12.1998 tarihli kurlar esas alýnmýþ ve 1 ECU=1Euro olarak deðiþtirilmiþtir. Ýlk yapýlan düzenlemelerde yani 1 Ocak 1999 tarihi itibarýyla Avusturya, Belçika, Hollanda, Finlandiya, Fransa, Almanya, Ýrlanda, Ýtalya, Lüksemburg, Portekiz ve Ýspanya ulusal paralarýný Euro’ya dönüþtürmüþlerdir. Daha sonra bu ülkelere Malta, Slovakya, Slovenya, Güney Kýbrýs ve Yunanistan da dahil 20 Seyidoðlu, a.g.e., s. 542 39 22 22 ARAÞTIRMA Tedavüldeki Euro miktarýný ve birliðin para politikalarýný, “uluslar üstü” bir kurum olan Avrupa Merkez Bankasý belirlemektedir. olmuþlardýr. Ayrýca, günümüzde Ýsveç, Ýngiltere ve Danimarka gibi Avrupa Birliði üyesi olup da Euro’ya geçmeyen ülkeler de mevcuttur. Euro yürülüðe girdiðe 1 Ocak 1999’dan 1 Ocak 2002’ye kadar sadece bir kaydi para olarak bankacýlýk ve finans iþlemlerinde kullanýlmýþtýr. Fiziki olarak kullanýmý ise 2002 yýlýnýn Ocak ayýnda baþlamýþtýr. Temmuz 2002’ye kadar üye ülke ulusal paralarý Euro ile birlikte dolaþýmda kalmýþ ve daha sonra kaldýrýlmýþlardýr. Böylece, Avrupa ülkelerinin uzun zamandýr saðlamaya çalýþtýklarý “parasal birlik” baþarýlý bir þekilde kurulmuþtur. Halen, tedavüldeki Euro miktarýný ve birliðin para politikalarýný, “uluslar üstü” bir kurum olan Avrupa Merkez Bankasý belirlemektedir. 6. SONUÇ Yukarýda özet bilgilerle, uluslararasý para sistemlerinin tarihsel açýdan izlemiþ olduklarý geliþim süreci ve uygulanan uluslararasý para sistemlerinin karakteristik özellikleri aktarýlmaya çalýþýlmýþtýr. Açýklamalardan da anlaþýlacaðý üzere, uluslararasý para sistemleri konusunda evrensel kabul görmüþ bir uygulama yoktur. Uluslararasý para sistemleri uygulamaya konulmak istendikleri dönemlerin ve sisteme dahil olan ülkelerin ekonomik, yapýsal ve konjonktürel özelliklerine baðlý olarak deðiþiklik göstermiþ, süreç içerisinde yaþanan deðiþimler nedeniyle kýsa veya uzun süre uygulamada kalmýþtýr. Günümüzde ise Euro Bölgesini oluþturan Avrupa ülkeleri arasýnda 1 Ocak 1999 tarihinden itibaren sürdürülmekte olan bir Avrupa Para Sistemi mevcuttur. Bu para sistemi ise her ülkeyi farklý etkilemiþtir. Birtakým ülkelerde baþarýlý sonuçlar verirken, bazý ülkelerde ise beklentileri karþýlayamamýþtýr. Ancak para birliði sisteminin gerektirtiði üzere, Euro Bölgesine dahil olan ülkeler her zaman uyguladýklarý ekonomik politikalarýn olumlu etkilerini en üst düzeye çýkarmak için aralarýnda koordinasyon saðlamalýdýrlar.21 Son olarak, uluslararasý para sistemleri tarihinin de ýþýk tuttuðu gibi, bu tarz parasal birlikler konjonktürel dalgalanmalara, üye ülkelerin ekonomik ve yapýsal özelliklerine aþýrý derecede duyarlý olduklarýndan, herhangi bir kriz nedeniyle son bulup, yerini yeni sistemlere býrakabilirler. 21 European Comission, Qarterly Report On The Euro Area, Volume 7, Brussels, December, 2008 Kaynaklar BAYRAKTUTAN, Yusuf - BAYRAKTAR, Yüksel, 2004, Avrupa Bütünleþmesinde Parasal Birlik ve Türkiye, Ýstanbul, Roma Yayýnlarý European Comission, 2008, Quarterly Report On The Euro Area, Volume 7, Brussels KARLUK, Rýdvan, 2003, Uluslararasý Ekonomi, Kýrklareli, Beta Basým A.Þ. MISHKIN, Frederic, S., 2003, The Economics of Money, Banking and Financial Markets, Seventh Eddition, USA, Addison Wesley ORHAN, Osman, Z., - ERDOÐAN, Seyfettin, 2006, Ýktisada Giriþ, Ýstanbul, Avcý Ofset PARASIZ, Ýlker, 1991, Uluslararasý Para Sistemi, Bursa, Ezgi Yayýnevi SEYÝDOÐLU, Halil, 2003, Uluslararasý Ýktisat, Ýstanbul, Güzem Can Yayýnlarý http://iktisatokulu.blogspot.com/2005/12/uluslararasi-para-sistemi.html/ (05.01.2009) 40 ARAÞTIRMA SINIR ÖTESÝ BANKACILIK UYGULAMALARI: Mevduat Sigortasý ve Finansal Ýstikrar Üzerindeki etkileri, AB Örneði Ülkeler arasýndaki farklý bankacýlýk düzenlemeleri, birden fazla düzenleme ve denetleme otoritesi bulunmasý, mevduat sigorta sisteminin ve iflas çözümleme prosedürlerinin finansal istikrar açýsýndan taþýdýðý riskler etkin bir þekilde yönetilmezse finansal krize müdahale ve ahlaki tehlike açýsýndan önemli maliyetlere neden olabilecektir. 1-Giriþ Dünya ekonomisinin son dönemlerdeki temel belirleyicisi küreselleþme sürecidir. Bu sürece baðlý olarak ulusal ekonomilerin ve sýnýrlarýn ortadan kalktýðý teknolojinin hýzla deðiþtiði ve toplumsal hayatýn büyük bir kýsmýnýn küresel süreçler tarafýndan belirlendiði bir çaðda yaþýyoruz. Böyle bir ortamda bir ülkede ortaya çýkan geliþmeler diðer ülkeleri de önemli ölçüde etkilemektedir. Bankalarýn birçoðunun faaliyetlerinin bulunduðu ülke ile sýnýrlý olduðu yakýn zamana kadar ulusal nitelikteki düzenleyici çerçeve yeterliydi. Ancak günümüzde bu durum Avrupa Birliði baþta olmak üzere tüm ülkelerde hýzla deðiþmektedir. Bankalarýn tamamen ulusal düzeyde kalmýþ olanlar da dahil uluslar arasý finansal piyasalara baðýmlýlýðý artmaktayken denetim sistemleri ve güvenlik aðý henüz ulusal düzeydedir. Etkin koordinasyon ve iþbirliði mekanizmasý halen geliþtirilmektedir. Yaþadýðýmýz küresel kriz, finansal piyasalarýn baðýmlýlýðýný ve sýnýr ötesi faaliyetlerde ihtiyatlý denetimin zorluklarýný ve bu alandaki yetersizliðin olumsuz etkilerini güçlü bir þekilde göstermiþtir. Etkin mevduat sigorta sistemlerinin özellikleri, sistemik krize tepki verebilme tarzlarý ve diðer sýnýr ötesi mevduat sigortasý konularýnda bilinci önemli ölçüde arttýrmýþtýr. Yabancý bankalar þubeler veya baðlý ortaklýklar þeklinde girdikleri evsahibi ülkeye avantajlar saðlamaktadýr. Bu avantajlar rekabeti ve etkinliði artýrmalarý, faaliyetlerin coðrafi ve endüstriyel çeþitlendirmesi yolu ile maruz kalýnabilecek riskleri azaltmasý, özel sektöre açýlabilecek kredilerin artmasýný saðlayarak ülke ekonomisinin büyümesine katkýda bulunmalarý, teknoloji, profesyonel yönetim, risk yönetimi, iç denetim gibi konularda bilgi ve deneyimlerini yerel bankalara aktarmalarý vb.olarak sýralanabilir.Bu avantajlar yoðun bir þekilde analiz edilmesine raðmen sýnýr ötesi bankacýlýk faaliyetlerinin taþýdýðý riskler üzerinde pek durulmamýþtýr. Ülkeler arasýndaki farklý bankacýlýk düzenlemeleri, birden fazla düzenleme ve denetleme otoritesi bulunmasý, mevduat sigorta sisteminin ve iflas çözümleme prosedürlerinin finansal istikrar açýsýndan taþýdýðý riskler etkin bir þekilde yönetilmezse finansal krize müdahale ve ahlaki tehlike açýsýndan önemli maliyetlere neden olabilecektir. Bu çalýþmada Avrupa Birliði esas alýnarak sýnýr ötesi bankalarýn finansal istikrar ve mevduat sigortacýlýðý açýsýndan taþýdýðý riskler ve olasý çözümler incelenmiþtir. 2- Avrupa Birliði’nde Mevduat Garanti Sistemi ve Finansal Düzenlemelerin Temel Özellikleri Avrupa Birliði(AB) finansal hizmetler ve ekonomi için tek piyasa oluþturma hedefinin bir parçasý olarak 1988’deki 2.Banka direktifi üzerinde 1995’te yaptýðý deðiþiklikle uyumlaþtýrma, karþýlýklý tanýma ve merkez ülke kontrolünden oluþan üç prensip oluþturmuþtur. Uyumlaþtýrma prensibi, bütün AB’de yeknesak uygulanacak standartlarý ( örneðin sermaye yeterliliði ve mevduat sigortasý gibi) ve finansal sýkýntýya düþmüþ bir bankaya uygulanacak koordine yaklaþýmlarý belirlemiþtir. Karþýlýklý tanýma prensibi, tek piyasaya dönüþüm sürecinde, bir ülkenin diðer ülkenin düzenleme otoritelerini ve politikalarýný kabul etmesine dayanýr. Tek lisans kavramý ile bu üç prensip birlikte uygulandýðýnda; bir banka herhangi bir AB ülkesinden ruhsat aldýðýnda diðer herhangi bir ülkede tekrar izin almadan þube açmaya yetkili olacak, merkez ülke gözetim ve denetimi altýnda faaliyette bulunacaktýr. Yabancý þubelerde mevduatý merkez ülke sigortalayacaktýr. Ev sahibi ülkede korunan mevduat tutarý merkez ülkedeki tutardan fazlaysa yabancý þube evsahibi ülkede rekabet edebilmek için yerel sigorta sistemine dahil Yasemin ÞENOL Fon Uzman Yardýmcýsý Varlýk Yönetimi Dairesi 41 22 22 ARAÞTIRMA AB’deki düzenlemelerle amaçlanan, düzenleme arbitrajýný ve düzenleyiciler arasýndaki rekabeti önleyen fakat bankalar arasýndaki rekabeti olumsuz etkilemeyen ve birimlere belli bir düzeyde farklý ülkelerde faaliyet gösterebilecekleri genel bir çerçeve oluþturmaktýr. olabilecektir. Ýþtirakler açýsýndan ise düzenleme ve denetimden evsahibi ülke sorumlu olacaktýr. AB’de sistem minimum 50.000 Euro tutarýndaki mevduatý sigortalamaktadýr. Bankalararasý mevduat tüm ülkelerde mevduat sigorta kapsamýnýn dýþýndadýr. AB piyasalarý direktifler düzenlendiðinde günümüzdeki kadar entegre olmadýðýndan çözümlemeye ve mudilerin korunmasýna iliþkin direktifler sistemik finansal istikrarý korumayý hedeflememiþtir. AB’deki düzenlemelerle amaçlanan, düzenleme arbitrajýný ve düzenleyiciler arasýndaki rekabeti önleyen fakat bankalar arasýndaki rekabeti olumsuz etkilemeyen ve birimlere belli bir düzeyde farklý ülkelerde faaliyet gösterebilecekleri genel bir çerçeve oluþturmaktýr. Ýhtiyatlý denetim, banka iflaslarýný özellikle sistemik risk taþýyanlarýn iflasýný önlemek anlamýna gelmektedir. Son baþvuru merci görevini yapmasý gereken merkez ülke merkez bankasýdýr. Fakat problem Avrupa düzeyinde olduðundan sorumluluðun da Avrupa merkez b a n k a s ý n d a o l m a s ý g e r e k m e k t e d i r. AB’de düzenleme süreci uzun ve yavaþ olmuþtur. Mevcut durumda AB genel çerçeveyi çizmiþtir. Üyelere kendilerinin düzenleyebileceði bir yetki alaný býrakmýþtýr. Mevduat garantisini düzenleyen direktif üyelere ex ante veya ex post fonlama, koruma düzeyini asgari 50.000 Euro üzerinde belirleyebilme , sigorta programýný kamusal veya özel olarak yönetme gibi esneklikler saðlamýþtýr. Bu farklýlýklar düzenleme arbitrajýna ve düzenleme rekabetine neden olabilir ve ülkelerin büyük kuruluþlarý finansal sýkýntýya düþtüðünde nasýl uygulama yapacaðý konusunda önemli farklýlýklar oluþturur. 3-Merkez Ülke - Ev Sahibi Ülke Kontrolü ve Çýkar Çatýþmalarý Yabancý banka þubeleri veya baðlý ortaklýk vasýtasýyla sýnýr ötesi faaliyetler, bankayý çatýþmasý olasý birden fazla bankacýlýk kanunu ve düzenleyici ile karþý karþýya býrakýr. Dahasý merkez ülke ve evsahibi ülke gözetim otoriteleri bütün piyasa veya birliðin çýkarlarý yerine kendi ülkelerinin çýkarlarýna öncelik verirler. Denetim otoriteleri kendi ülkesindeki istihdamý korumak için daha yumuþak düzenlemeler, daha düþük sermaye yeterliliði, daha hafif cezalar uygulayabilirler. Bazý ülkeler ise yabancýlarýn yerel bankalarý iktisabýný tamamen önleyecek ulusal modeller oluþturmak isteyebilir. Bankacýlýk problemleri yüksek maliyetli 42 olabilmektedir. Mevduat sigorta sistemleri sistemik risk taþýyan büyük bankalar söz konusu olduðunda yetersiz kalacaðýndan finansal istikrar ancak devlet tarafýndan saðlanabilir. Sýnýr ötesi bankalarla birlikte bu maliyetin nasýl paylaþýlacaðý gündeme gelmiþtir. Bir ülkedeki vergi mükellefleri diðer ülkedeki mevduat sahiplerini desteklemeye veya ikinci ülkedeki mevduat sahipleri ilk ülkedeki vergi mükelleflerinin gelecekteki potansiyel desteðine baðlý olmayý ne kadar isteyeceklerdir? Diðer bir zorluk evsahibi ülkede yabancý bankalarýn gözetim ve denetiminin etkinliði yerel bankalara göre daha az olacaktýr. Ev sahibi ülkeler genellikle gerekli ve güncel finansal bilgilere ulaþmada zorluk çekeceklerdir. Bunun nedeni sýnýr ötesi bankacýlýk grubunun ulusal bankalara kýyasla daha karmaþýk bir yapýya sahip olmasýdýr. Bu durum, analizi ve bilgi toplamayý zorlaþtýrýr. Ayrýca sýnýr ötesi bankalarýn çalýþma kollarýnda uzmanlaþmalarý da denetim ve bilgi toplamayý zorlaþtýrýr. Örneðin grup, kredi deðerlemelerini tek ülkede yoðunlaþtýrýrken, likidite yönetimini diðer bir ülkede yapýyor ise etkin bir bilgi paylaþýmý olmadan grubun toplam riskine iliþkin durumun deðerlendirilmesi ve genel duruma iliþkin tam bilgiye sahip olunmasý zor olacaktýr. Banka denetimi yetersiz olduðunda merkez ülke denetim otoritelerinin bankanýn zayýf performansýný saklamalarýna ve ev sahibi ülkeye periyodik bilgileri saðlamada daha isteksiz davranmalarýna neden olabilecektir. Yeterli ve periyodik bilgi olmadan evsahibi ülke, yabancý þubeler ve diðer olasý riskler aracýlýðýyla ulusal ekonominin ve vatandaþlarýn maruz kalabileceði dýþsal riskleri doðru bir þekilde deðerlendirmede kendisini yetersiz bulabilir. Bu tür çýkar çatýþmalarý özellikle yabancý banka þubelerinin geniþ yer tuttuðu ev sahibi ülkelerde daha etkilidir. Bilgi paylaþýmý problemi, bankalarýn uluslararasý faaliyetleri arttýkça daha kritik bir hal almaktadýr. Ve son olarak sýnýr ötesi faaliyet gösteren bir bankanýn sýkýntýya düþmesi durumunda ilgili otoritelerin ortak deðerlendirmeyi ve koordine yaklaþýmý nasýl baþaracaðý sorunu vardýr. Merkez bankasý acil likidite desteðinde bulunup bulunmayacaðýna karar vermelidir ve bazen bankanýn kamu yönetimine alýnmasý gerekebilir. Bu kararlar genelde sýnýrlý bilgi ve kýsa zaman içerisinde verilmelidir. Etkin olabilmesi için açýk bir komuta zincirini gerektirir. Sýnýr ötesi bankalarda çok sayýda denetçi, merkez bankasý, maliye bakanlýðý iþin içine girdiði için bunu baþarmak çok zordur. ARAÞTIRMA 4-Mevduat sigortasý AB’de mevduat sigorta sisteminin genel çerçevesi çizilip ayrýntýlar üye ülkelere býrakýldýðýndan, mevcut farklýlýklar, ev sahibi ülke açýsýndan minimum maliyetli ve etkin kriz çözümlemesi açýsýndan güçlükler çýkarmaktadýr. Mevduat sigortasýnýn fonlanmasý konusunda belirsizlik, sigorta kapsamý ve tutarýndaki farklýlýklar, bankalar zorluða düþtüðünde merkez ülkeye güvenilmesi, acil likidite desteði fonksiyonuna iliþkin farklýlýklar, iflasa farklý yaklaþýmlar, Avrupa para sistemine dahil veya dahil olmayan üyelerin durumu bu güçlükler arasýndadýr. AB ülkeleri, yabancý þubelere yaklaþým konusunda farklýlaþmaktadýr. Her ülke kendi ülkesinde faaliyet gösteren yabancý banka þubelerine nasýl davranacaðýna kendi karar vermektedir. Þubelerin aksine, baðlý ortaklýklar ulusal bankalarla ayný þekilde muamele görmektedir. Bununla birlikte, uluslararasý bankalarýn yerel ortaklýklarý konusunda yeterli bilgi ve finansal rapor edinemeyen evsahibi ülke merkez ülke kadar etkin denetim yapamaz. Katýlým sistemindeki farklýlýklar nedeniyle bir bankanýn baðlý ortaklýk þeklindeki sýnýr ötesi faaliyetlerini þubeye dönüþtürerek merkez ülke katýlým sistemine geçmesi böylece ev sahibi ülke denetiminden kurtularak merkez ülke sistemine dahil olmasý önemli miktarda mevduat transferine neden olabilecektir. Bir ülkede çeþitli ülkelerden pekçok þube mevcutsa bu ülkedeki müþteriler birçok sigorta programý ile karþý karþýya kalacaklardýr. Bu da hem mevduat sahipleri hem denetleyiciler açýsýndan karýþýklýk yaratacaktýr. Ayrýca acil likidite desteði merkez ülke merkez bankasýnýn sorumluluðundadýr. Yetkililerin problemin mikro ölçekli olduðu veya sistemik risk taþýdýðý konusunda nasýl karar vereceði de pek üzerinde durulmayan bir problemdir. 5-Banka Çözümlemeleri Ödeme gücünden acze düþen yabancý bankalarýn çözümlenmesindeki zorluklar, temel olarak kapanýþ kurallarýnýn ve mevduat sigorta yapýlarýnýn heterojen olmasýndan kaynaklanýr. Bankanýn yasal olarak kapatýlmasý veya likidite desteði verilmesi kararý, tasfiyede ülkeler arasýndaki muhasebe kurallarýnýn farklý olmasý, her ülkenin doðal olarak kendi ülkelerinin refahýný düþünmesinden dolayý iþbirliði, bilgi paylaþýmý ve iletiþimin zorluklarý baþlýca problemleri oluþturur. Banka çözümlemesinde genelde mevduat sigortasý ve banka denetçilerinin oynadýðý özel role ve banka iflasýndan önce müdahale edebilmesine baðlý olarak deðiþen iki farklý yaklaþým mevcuttur. Amerika’da FDIC tarafýndan yönetilen ayrý bir tasfiye süreci vardýr. FDIC bankaya iflastan önce müdahale etmekte ve böylece hem kredi hem de likidite kayýplarýný minimize etmektedir. Avrupa Birliðinde ise genel iflas hükümleri uygulanýr. Kapatma kararýný ve tasfiye sürecini belirlemeye her bir merkez ülke yetkilidir. Þubelerden merkez ülke, baðlý ortaklýklardan ise ev sahibi ülke sorumludur. Yasal kapatma kararýnýn zamanlamasý ve tasfiye süreci evsahibi ülke üzerinde önemli etkiler yaratýr.Merkez ülke ve ev sahibi ülke arasýnda koordinasyon ve bilgi paylaþýmý gerekli fakat yeterli deðildir. Ýþler iyi giderken ülkeler arasý iþbirliði kolaydýr ancak koþullar kötüleþmeye baþladýðýnda her ülke kendi çýkarlarýna öncelik vereceðinden hýzla bozulur. Bankanýn yasal olarak kapatýlmasý veya likidite desteði verilmesi kararý, tasfiyede ülkeler arasýndaki muhasebe kurallarýnýn farklý olmasý, her ülkenin doðal olarak kendi ülkelerinin refahýný düþünmesinden dolayý iþbirliði, bilgi paylaþýmý ve iletiþimin zorluklarý baþlýca problemleri oluþturur. Finansal sýkýntý içindeki yabancý ortaklýklar sözkonusu olduðunda evsahibi ülke grubun bankayý kurtarýp kurtarmayacaðý veya varlýklarýný ortaklýktan çekip sýkýntýyý artýrýp artýrmayacaðý veya grubun iflasý durumunda bunun evsahibi ülkedeki ortaklýða etkisinin ne olacaðý, önemli hizmetlerine devam edip etmeyeceði konularý evsahibi ülke açýsýndan önemli riskler oluþturur. Bankanýn iflasý sonucu sigorta tazmin taleplerinden kimin sorumlu olacaðý özellikle de bu talepler yüksek korumalý yabancý þubelerden geldiðinde önemli bir sorun yaratýr. Tazminat taleplerinin þubeden veya baðlý ortaklýktan gelmesine baðlý olarak farklý ülke kanunlarý nedeniyle farklý davranýlmasý durumunda çok daha büyük bir karmaþaya yolaçabilir. Mevduat sigortasý, çözümleme ve bankacýlýk düzenlemelerindeki farklýlýklar bankalarý rekabet avantajý saðlamak için düzenleme arbitrajý yapmaya yöneltir. Düzenleme arbitrajý politika yapýcýlarý daha gevþek bir denetim sistemine yöneltebilir, böyle bir sistem bankalarý karlýlýðýný artýrmak için daha çok risk almaya yöneltir ve bu da sonuçta sistemik riski artýrýr. AB geniþledikçe farklý ekonomik ve finansal sisteme sahip, farklý geliþmiþlik düzeyindeki ülkelerin katýlýmý ile mevduat sigorta sistemleri ile banka çözümlemelerinden kaynaklanan bu risklerin önemi giderek artmaktadýr. 6-Potansiyel Çözümler Yukarýda bahsedilen riskler ve düzenleme boþluklarý olasý bir kriz riskini ve onun maliyetini artýrýr. Küreselleþmiþ bir bankacýlýk sisteminde 43 22 22 ARAÞTIRMA Bir diðer yaklaþým olan, Eisenbeis ve Kaufman’ýn çözümlemede maliyetin nereden kaynaklandýðýna iliþkin oluþturduðu 4 prensibe dayanan modeli “acil” kelimesi üzerine odaklanmaktadýr. finansal istikrarý saðlamak ve sürdürmek, olasý bir krizi önlemek veya en az maliyetle sonuçlandýrmak pek çok güçlük içermektedir. Birinci en iyi çözüm ihtiyatlý denetimin eþ zamanlý olarak güçlendirilmesi ve mudilerin korunmasýna sýnýrlama getirilmesi olabilir. Güçlü ve koordine ihtiyatlý düzenleme ve denetim, mevduat sigorta programlarý farklý olsa bile bankanýn iflas etmeden gerekli önlemleri almasýný saðlayarak, kriz olasýlýðýný azaltarak mevduat garantisi gereksinimini de azaltacaktýr. Sýnýr ötesi bankalarýn taþýdýðý riskler, ahlaki tehlikenin önlenmesi ve kriz çözümleme problemlerine alternatif yaklaþýmlar mevcuttur. Mevduat sigortasý, iflasýn ilaný ve çözümleme konularýnda merkezileþtirilmiþ çokuluslu rejimler, batýk bankalarý etkin bir þekilde çözümlemeyi temin edecek ve gereksiz belirsizlikler yaratmayacak en umut verici yol gibi görünmektedir.Fakat böyle bir sistem bir sürü soruyu da beraberinde getirir. Düzenlemelere hangi ülkelerin dahil edileceði, dahil olmayanlarla nasýl iþlem yapýlacaðý, yönetim kurulunun nasýl organize edileceði ve ülkelerin kurulda nasýl temsil edileceði, böyle bir kurulun yetki ve uygulama gücünün ne olacaðý hangi fonlarýn kullanýlabileceði bu sorular arasýnda sayýlabilir. Yukarýda tartýþýlan anlaþmazlýklar bir tek yapý tarafýndan bertaraf edilebilecek midir? Ve ya bu sorunlar sadece içselleþtirilip gizlenecek midir? Bu meseleler yakýn bir gelecekte mevduat sigortasý ve batýk çözümlemesinin çok uluslu tek merkezli bir yapý tarafýndan yapýlmasýný imkansýz kýlacak kadar önemlidir. Bir diðer yaklaþým olan, Eisenbeis ve Kaufman’ýn çözümlemede maliyetin nereden kaynaklandýðýna iliþkin oluþturduðu 4 prensibe dayanan modeli “acil” kelimesi üzerine odaklanmaktadýr. 1-Acil Yasal Kapanýþ; Bir bankanýn sermayesi daha önceden belirlenmiþ ve ilan edilmiþ minimum ancak sýfýrdan büyük bir seviyeye düþtüðünde acil yasal kapanýþ 2-Özkaynaklar fiilen negatif olduðunda geri kazaným deðerlerinin acil olarak hesaplanmasý ve kredi zararlarýnýn kanunen sigorta kapsamýnda olmayan alacaklýlara devri 3- Özellikle büyük ölçekli bankalarda, mudilere vadelerinde hesaplarýna sigortalý veya hesaplanan geri kazaným deðerlerine geçiþ hakký verilmesi ve kredi limitleri önceden belirlenmiþ olanlarý kredi limitlerinin kullandýrýlabilmesi için acil yeniden açýlýþ (örneðin bir sonraki iþgünü) 44 4-Bankanýn yeterli sermayeyle bütünüyle veya kýsmen acil yeniden özelleþtirilmesi Bu prensipleri etkili kýlmak için gerekli altyapýnýn geliþimi ile beraber bütün Avrupa ülkelerinde bu dört prensibin bir örnek benimsenmesi ve uygulamasý denetim otoritelerinin problemlerinde önemli azalmaya yol açacaktýr. Ýsveç Merkez Bankasý Baþkaný Stefan Ingves, Avrupa Birliði için dört potansiyel çözümden bahsederek alternatif bir yaklaþým ileri sürmektedir. Ýlk potansiyel çözüm denetim birliklerinin kurulmasýdýr. Her bir sýnýr ötesi bankacýlýk için ilgili denetim otoritelerinin temsilcilerinden oluþan özel amaçlý komitelerin kurulmasý fikrine dayanýr.Böyle bir çözümde denetim otoriteleri çok karýþýk ve daðýnýk bir duruma gelecektir. Hangi denetçiler hangi birliðin parçasý olacaktýr. Bu durum bankalara eþit davranýlmamasý riskini ortaya çýkarýr. Ýkinci önerisi merkez ülke sorumluluklarýnýn yalnýzca grup için deðil tüm yabancý iþtirakleri için de yetki verilmesine dayanýr. Bu yaklaþým menfaat çatýþmalarý sorununa çözüm getirmemektedir. Üçüncü önerisi ikinci yaklaþýma ek olarak merkez ülkenin açýk AB talimatýyla deðerlendirme ve kararlarýnda diðer ilgili ülkelerin menfaatlerini de hesaba katmasýdýr, fakat bunun pratikte nasýl çalýþacaðý açýk deðildir. Dördüncü önerisi ise denetim görev ve sorumluluklarýnýn ulusal seviyeden AB seviyesine çýkarýlmasýdýr. Avrupa Finansal Denetim Otoritesi oluþturmak ve Avrupa Merkez Bankasý’na sýnýr ötesi bankalar için nihai borç verme merci rolünü vermek anlamýna gelmektedir. Bu çözüm bir takým politik zorluklarý içermektedir. Egemenliðin Avrupa Birliði’ne devredilmesi demek olan bu çözümde uluslarüstü vergilendirme yetkisi olmayan AB’nin yük paylaþýmý konusunu nasýl koordine edeceði belirsizdir ve kýsa vadede gerçekçi deðildir. Alternatif yaklaþýmýnda ise bilgi ve deðerlendirmelerin koordinasyonunda yaþanan problemleri çözmek için Avrupa Finansal Denetim Kurumu (EOFS) kurulmasý gerektiðini savunur. EOFS sýnýr ötesi bankacýlýk gruplarýna odaklanmalýdýr. EOFS bankacýlýk gruplarý ve bu gruplarýn faaliyetleri hakkýnda bilgi toplamalý, her bankacýlýk grubunun birleþtirilmiþ risk deðerlemesini yapmalý, faaliyet ve risklerini izlemelidir. Bu yaklaþýmýn eksikliði ise düzenleyici yapýyý biraz daha karýþýk duruma getirecek olmasý, raporlama yapýlacak yeni bir ARAÞTIRMA kurum daha ortaya çýktýðýndan sýnýr ötesi bankalar üzerindeki yasal yükü artýracak olmasýdýr. Bu alternatif yaklaþýmlardan herbirinin kendi içinde olumlu ve olumsuz yönleri vardýr. Ýdeal etkili mevduat sigortasý amacýna ulaþmak ve çözümleme stratejisini baþarýlý bir þekilde uygulamak için bütün bu yaklaþýmlarýn ortak olarak sahip olmasý gereken özellikler; düzenleyicilerin bu konuda istekli ve kararlý olmasý, denetim açýsýndan açýk yetki sýnýrlarýnýn belirlenmesi, açýk muhasebe kurallarý ve uluslararasý raporlama sisteminin oluþturulmasý gereklidir. 7-SONUÇ Küreselleþmeye baðlý olarak sýnýr ötesi bankacýlýk faaliyetleri her geçen gün artmakta, finansal piyasalar arasýndaki entagrasyonla birlikte karþýlýklý baðýmlýlýk giderek artmaktadýr. Bir ülkede yabancý þubeler ve iþtiraklerin önemi arttýðýnda herhangi bir etkinsizlik veya yetersizlik sadece o ülkeyi deðil tüm finansal sistemi tehdit etmektedir. Yaþadýðýmýz küresel finansal kriz, düzenleme ve denetimdeki eksiklik ve yetersizlikleri gözler önüne sermiþtir. Avrupa Birliði’nde yaþanan son krizle birlikte mevduat garanti sisteminin geliþtirilmesi gerekliliði, çok büyük finansal kuruluþlarýn aniden riskli duruma gelerek likidite sýkýþýklýðýna girmesi ve sonuçta çözümleme problemleri ile karþýlaþýlmasýyla genel kabul görmüþtür. Mevcut mevduat garantisi sistemleri ve iflas çözümleme prosedürleri ile bankacýlýk düzenlemeleri arasýndaki farklýlýklar finansal istikrar açýsýndan önemli riskler oluþturmaktadýr. Sistemik finansal istikrarýn saðlanmasý için ideal sistemin nasýl olmasý gerektiði konusunda fikirbirliði yoktur. Bir banka faaliyette bulunduðu çeþitli ülkelerde farklý mevduat garantisi ve çözümleme seçenekleri sunduðunda bankalara arbitraj fýrsatý doðurur. Bu finansal istikrar açýsýndan istenmeyen bir durumdur. Ýsveç Merkez Bankasý Baþkaný Stefan Ingves, Avrupa Birliði için dört potansiyel çözümden bahsederek alternatif bir yaklaþým ileri sürmektedir. Komisyon þu anda minimum uyumlu hale gelmiþ limit, mevduat tanýmý, katký sistemleri, merkez ülke ve evsahibi ülke arasýnda sorumluluk ve bilgi paylaþýmý, kriz yönetim prosedürleri üzerine anlaþma, ulusal merkez bankasý ve mevduat sigorta düzenlemeleri arasýndaki iliþkiler, ülkeler arasýndaki düzenlemelerin uyumlaþtýrmasý üzerine çalýþmaktadýr. AB’nin bu çalýþmasýnýn mevduat sigortasý ve çözümleme konularýna iliþkin üye ülkeler arasýndaki mevcut bir çok problemi çözmesi beklenmektedir. Kaynakça 1- Eisenbeis,Robert A.,Kaufman, George G,Cross Border Banking : Challenges for Deposit Ýnsurance and financial Stability in the European Union,Working Paper 2006-15,October, 2006 2- Pluchino, Francesca,Deposit Ýnsurance and financial Stability in Cross Border Operations 3- Hardy, Daniel C.,Nieto J.Maria,Cross-Border Coordination of Prudential Supervision and Deposit Guarantees,IMF Working Paper,December, 2008 4- Krimminger,Michael H.,Deposit Ýncurance and Bank Ýnsolvency Ýn a Changing World Sinergies and Challenges,IMF Conference,May 28,2004 5- Ýngves,Stefan,Sýnýr Ötesi Bankacýlýk Düzenlemeleri Bir Adým Ötesi:Avrupa Modeli,Chicago Merkez Bankasý, ‘Uluslararasý Finansal Ýstikrarsýzlýk: Sýnýr Ötesi Bankacýlýk ve Ulusal Düzenlemeler’konulu konferans. 6- Eisenbeis,Robert A.,Kaufman, George G,Bank Crisis Resolution and Foreign-Owned Banks Cross Border Banking : Challenges for Deposit Ýnsurance and financial Stability in the European Unio,Economic Reviev ,Fourth Quarter 7- Kaufman, George G.,Bank Regulation and Foreigned Owned Banks,Worldbank,2001, 8- Çelebican,Gürgan,Avrupa Birliði’nde Kredi Kurumlarýnýn sýnýr Ötesi Þube Açmalarý ve Hizmet sunmalarý, 9- Erdönmez,Ataman,Pelin,Finansal Kriz sonrasý Geliþmekte Olan Ülkelerde Yabancý Bankalar,TBB,Bankacýlar Dergis,Sayý 51,Aralýk,2004 10- TBB Araþtýrmacýlýk Grubu ,Türkiyede Yabancý Bankalar ,Bankacýlar Dergisi, Sayý 52,2005 11- Afþar,Muharrem,Doðrudan Yabancý Yatýrýmlar ve Bankacýlýk Sektörü 45 22 22 DÜNYADAN HABERLER ARNAVUTLUK MERKEZ BANKASI’NDAN 3 KÝÞÝLÝK HEYET TMSF’YÝ ZÝYARET ETTÝ 23–24 Eylül 2009 tarihlerinde Ýsviçre’nin Basel kentinde Basel Bankacýlýk Komitesi (BCBS) ile Finansal Ýstikrar Enstitüsünün (FSI) ortak ev sahipliðinde “Etkin Mevduat Sigorta Sistemleri Ýçin Temel Prensipler” konulu IADI Yýllýk Konferansý düzenlenecek. Arnavutluk Merkez Bankasý’nda Lisanlama, Düzenleme ve Denetim Dairesi’nde, Mali Ýstikrar Dairesi’nde ve Yasal Ýþlemler Dairesi’nde çalýþmakta olan 3 personel ülkemizin bankacýlýk deneyimlerinden faydalanmak amacýyla 29.06.2009 tarihinde BDDK’yý, 30.06.2009 tarihinde TMSF’yi ziyaret etmiþtir. Tam gün süren ziyaret süresinde ilk olarak Sigorta ve Risk Ýzleme Daire Baþkanlýðý tarafýndan “TMSF: Tanýtým” ve “Türkiye’de Mevduat Sigortacýlýðý” sunumlarý gerçekleþtirilmiþtir. Söz konusu sunumlarla TMSF tanýtýlmýþ, TMSF’nin ülkemizin finansal sistemi içerisindeki yeri, fonksiyonlarý ve yasal çerçeve hakkýnda bilgi verilmiþ, mevduat sigortacýlýðýna yönelik çalýþmalarýmýzýndan söz edilmiþ, mevduat sigorta sistemimiz ve prim tarifemiz tanýtýlmýþ, Avrupa Birliði uygulamalarýna uyum saðlanmasýna yönelik faaliyetlerimizden bahsedilmiþtir. Daha sonra, Varlýk Yönetim Daire Baþkanlýðý tarafýndan “TMSF Banka Çözümleme Deneyimi” konulu sunum gerçekleþtirmiþtir. Söz konusu sunumda bankalarýn çözümlenmesinde TMSF’nin rolüne, banka çözümleme faaliyetlerine ve çýkarýlan derslere, yeni çözümleme süreçlerimize iliþkin bilgiler verilmiþtir. Son olarak Finansman Daire Baþkanlýðý tarafýndan yapýlan “TMSF’nin Mali Kaynaklarý ve Yatýrým Politikalarý” konulu sunumda TMSF’nin mali kaynaklarýna, yatýrým politikalarýna ve fon rezervinin daðýlýmýna deðinilmiþtir. MALEZYA’DAKÝ SEMÝNERDE FÝNANSAL GÜVENLÝK AÐINDA MEVDUAT SÝGORTACILIÐININ ROLÜ TARTIÞILDI 15-19 Haziran 2009 tarihleri arasýnda Malezya’nýn baþkenti Kuala Lumpur’da, Malezya Mevduat Sigorta Kurumu (MDIC) ile Güney Doðu Asya Merkez Bankalarý Araþtýrma ve Eðitim Merkezi (SEACEN) tarafýndan düzenlenen “Güvenlik Aðýnýn Önemli Bir Bileþeni Olarak Mevduat Sigortasýnýn Rolü” konulu bir toplantý düzenlenmiþtir. Yirmi ülkeden yaklaþýk 40 kiþinin katýldýðý seminerde, Türkiye, Fon Baþkan Yardýmcýsý Dr. Rýdvan ÇABUKEL tarafýndan temsil edilmiþtir. Seminerin ilk gününde SEACEN tarafýndan seminerin içeriði genel hatlarýyla tanýtýlmýþtýr. Seminerin diðer günlerinde mevduat sigortasýnýn rolü, mevduat sigortacýlýðýnýn önemli tasarým özellikleri, etkin bir mevduat sigorta sisteminin kurulmasý ve etkin bir mevduat sigorta sistemi kurma metodolojisi oturumlarý altýnda çeþitli sunumlar gerçekleþtirilmiþtir. Fon Baþkan Yardýmcýsý Dr. Rýdvan ÇABUKEL seminerin ikinci gününde “Mevduat Sigortacýlýðý Tasarýmýnýn Önemli Özellikleri” konulu oturumda “Prim ve Fonlama” baþlýðý altýnda; prim sistemlerinin genel prensipleri, Türkiye ve diðer ülke uygulamalarý ve fonlamayý ele alan bir sunum gerçekleþtirmiþtir. Seminerin 46 üçüncü gününde yapýlan “Etkin Bir Mevduat Sigorta Sisteminin Kurulmasý” konulu oturumda ise “Fona Devir ve Çözümleme – Türkiye Deneyimi” baþlýðý altýnda; Fona devir öncesi durum, fona devir ve çözümleme, geri kazaným ve mevcut durumu ele alan bir sunum gerçekleþtirmiþtir. Seminer ile katýlýmcýlara etkin bir güvenlik aðý çerçevesinde mevduat sigortasýnýn öneminin ve mevduat sigortasýnýn finansal istikrarýn saðlanmasýndaki katkýlarýnýn anlatýlmasý hedeflenmiþ; katýlýmcýlara etkin bir mevduat sigorta sistemi kurmaya yönelik yaklaþýmlar konusunda bilgi verilmesi amaçlanmýþtýr. Bu çerçevede, finansal istikrarý saðlamada güvenlik aðý çerçevesinde mevduat sigortasýnýn rölünün tanýmlanmasý, etkin bir mevduat sigorta sisteminin temel bileþenlerinin belirlenmesi, finansal istikrarýn saðlanmasýna katkýda bulunmada mevduat sigorta sisteminin kritik unsurlarýnýn açýklanmasý, etkin bir mevduat sigorta sistemi oluþturmada metodolojilerin tanýmlanmasý ve bazý seçilmiþ ülke deneyimlerinden hareketle Fona devir ve çözümlemeye iliþkin farklý uygulamalarýn analizi hususlarýnda katýlýmcýlara bilgiler verilmiþtir. DÜNYADAN HABERLER 6 Haziran 2009 tarihinde Kazakistan Bankacýlýk Otoritesinden yaklaþýk 20 kiþilik bir heyet ülkemize bir çalýþma ziyaretinde bulundular. Düzenlenen toplantýlardan birinde Kurumumuz temsilcileri tarafýndan Kazak heyetine Türkiye’deki mevduat sigortacýlýðýnýn tarihçesi ile Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunun yapýsý ve yakýn geçmiþteki deneyimleri anlatýldý. 14–19 Haziran 2009 tarihleri arasýnda Malezya’nýn baþkenti Kuala Lumpur’da Güneydoðu Asya Merkez Bankalarý Birliði ile Malezya Mevduat Sigorta Kurumu (PIDM) ev sahipliðinde “Güvenlik Aðýnýn Önemli bir Bileþeni olarak Mevduat Sigortacýlýðýnýn Rolü” konulu bir uluslararasý seminer düzenlendi. Kurumumuz temsilcilerinin de sunumlarý ile aktif katýlým saðladýklarý seminerde “Mevduat Sigortacýlýðýnýn Önemli Niteliklerinin Tasarlanmasý” ve “Güvenlik Aðýnýn Önemli bir Bileþeni Olarak Mevduat Sigortasýnýn Rolü” konulu panellerde TMSF Baþkan Yardýmcýsý Sayýn Rýdvan Çabukel “Primler ve Fonlama” ile “Fona Devir ve Çözümleme: Türkiye Deneyimi” baþlýklarý altýnda iki ayrý sunum gerçekleþtirdi. 29–30 Haziran 2009 tarihlerinde Fransa’nýn baþkenti Paris’te üyesi olduðumuz Avrupa Mevduat Sigortacýlarý Forumu EFDI’nin Yýllýk Genel Kurul Toplantýsý ile “Sistemik bir Kriz Sýrasýnda ve Sonrasýnda Mevduat Sigorta Sistemleri” konulu uluslararasý bir konferans düzenlendi. Kurumumuz temsilcilerinin de katýlýmý ile gerçekleþen konferansta “Küresel Sistemik Krizde Deðiþik Aktörlerin Rolleri ve Görüþleri”, “Mevduat Sigortasýnda Tam Garantiden Sýnýrlý Garantiye Geçiþ” ve “Mevcut Krizin Yönetiminde Mevduat Sigortacýsýnýn Rolü – Gelecekteki Rolüne Bakýþ” konulu paneller sýrasýnda çeþitli sunumlar yapýldý. 30 Haziran 2009 tarihinde Arnavutluk Merkez Bankasýndan 3 kiþilik bir heyet Kurumumuza bir çalýþma ziyaretinde bulundular. Toplantýlar sýrasýnda Kurumumuz temsilcileri tarafýndan Arnavutluk heyetine Türkiye’de mevduat sigortacýlýðý, TMSF’nin mevduat sigortacýlýðý ve çözümleme tecrübeleri ile TMSF’nin finansal yapýsý gibi konularda sunumlar yapýldý. 7–9 Temmuz 2009 tarihlerinde Kenya’nýn Mombasa kentinde Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði (IADI) Afrika Bölgesel Komitesinin düzenlediði uluslararasý bir konferans gerçekleþtirilecek. Konferansta “Finansal Sistemin Ýstikrarýnda Mevduat Sigortasýnýn Rolü”, “Etkin Mevduat Sigorta Sisteminin Tasarlanmasý”, “IADI Temel Prensiplerinin Analizi”, “Finansal Güvenlik Aðý Aktörleri Arasýndaki Ýliþkiler”, “Batýk Bankalarýn Etkin bir þekilde Çözümlenmesi” ve “Son Finansal Krizin Etkileri ve Çýkarýlan Dersler” gibi konular ele alýnacak. 21–23 Temmuz 2009 tarihlerinde Ýsviçre’nin Basel kentinde Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði (IADI) Ýcra Kurulu Toplantýsý ile Daimi ve Bölgesel Komite Toplantýlarý Kurumumuz temsilcilerinin de katýlýmý ile gerçekleþtirilecek. Toplantýlarda “Araþtýrma ve Rehberlik Komitesi” (RGC) ile “Üyelik ve Ýletiþim Komitesi” (MCC) gibi daimi komitelerin yaný sýra, üyesi bulunduðumuz “Avrupa Bölgesel Komitesi” (ERC) ile “Ortadoðu ve Kuzey Afrika Bölgesel Komitesi” (MENA) gibi bölgesel komiteler IADI Ýcra Kuruluna geçtiðimiz üç aylýk dönemdeki faaliyetleri ile ilgili raporlarý ve önümüzdeki dönemle ilgili iþ planlarýný sunacaklar. 20–21 Aðustos 2009 tarihlerinde Peru’nun baþkenti Lima’da IADI Latin Amerika Bölgesel Komitesi tarafýndan “Mevcut Krizde Mevduat Sigortasýnýn Rolü” konulu bir uluslararasý konferans düzenlenecek. 2009 yýlý içinde Uluslararasý Mevduat Sigortacýlarý Birliði (IADI) tarafýndan deðiþik ülkelerin mevduat sigorta kurumlarýnýn yöneticilerine yönelik olarak düzenlenen eðitimler serisi devam ediyor. Ýlki 21–23 Nisan 2009 tarihlerinde FDIC ev sahipliðinde Washington’da yapýlan, ikincisi 25–27 Aðustos 2009 tarihlerinde TMSF ev sahipliðinde Ýstanbul’da yapýlacak olan eðitimlerin üçüncü ayaðý 2–4 Kasým 2009 tarihlerinde Malezya’da gerçekleþtirilecek. Eðitimlerin temel konusunu tazmin talebi yönetimi ve sigortalý mudilere yapýlacak olan geri ödemeler oluþturuyor. Fatih DENÝZ Strateji Geliþtirme Dairesi Fon Uzmaný 47 22 22 GEZÝ TAÞKALE Taþkale-Kýzýllar'ýn tarihi Ý.S. 2-3. yüzyýllara kadar inmektedir, Yörede bulunan ve harebe halindeki Manazan, Zanzana ve Miske gibi yerleþim yerlerinde yapýlan tesbitler ve ortaya çýkan buluntular Geç Roma, Erken Hristiyanlýk, Bizans, Selçuklu ve Osmanlý dönemlerine ait izler taþýmaktadýr. Taþkale beldesi Karaman iline baðlýdýr. Ýl merkezine olan uzaklýðý 46 km olup Ereðli devlet karayoluna ise 21 kilometre uzaklýktadýr.Yeþildere suyunun geçtiði dar bir vadinin üzerinde kurulan Taþkale, güneydoðusunda Ýçel iline sýnýr olup, kuzeydoðusunda Ereðli Bolkar daðlarý yer alýr. yýllýk olduðu tahmin edilen genç kadýn cesedi Karaman Müzesi'nde muhafaza edilmektedir. Maðaranýn doðu cephesinde yer alan bir niþ içerisinde sýva içerisine yazýlmýþ bir kitabe mevcuttur. Kitabe maðaranýn Bizans dönemine ait olduðunu belgelemektedir. Taþ ambarlar, tüf kaya oluþumu yekpare kütle halinde olup dik bir yüzeye sahiptir. Orijinalinde Erken Hristiyanlýk döneminde bir þapel olan Taþ bir Cami de bulunmaktadýr. Kayalara oyulmuþ odacýklar bugün tahýl ambarý olarak kullanýlmaktadýr. Ýncesu maðarasý, Beldenin sýnýrlarý içerisinde kent merkezinin 9 kilometre güneyinde Ýncesu Deresi'nin doðu yamaçlarýnda yer alýr. Uzunluðu l .356 metredir, içerisinde sarkýt-dikit ve traverten havuzlarý bulunur. Bir doða harikasýdýr. Taþkale'nin eski adý Kýzýllar'dýr. Yapýlan araþtýrmalar ve tesbitlerle Taþkale-Kýzýllar'ýn tarihi Ý.S. 2-3. yüzyýllara kadar inmektedir, Yörede bulunan ve harebe halindeki Manazan, Zanzana ve Miske gibi yerleþim yerlerinde yapýlan tesbitler ve ortaya çýkan buluntular Geç Roma, Erken Hristiyanlýk, Bizans, Selçuklu ve Osmanlý dönemlerine ait izler taþýmaktadýr. Yeryüzünde mevcut olan ilk manastýrlardan birisi kabul edilen Manazan Maðarasý'nýn ölü meydanýnda 1982'de vatandaþlarýn ihbarýyla jandarma tarafýndan çýkarýlan ve yaklaþýk 1400 Yazý ve Fotograflar; Ahmet YILMAZ 48 Çadýr turizmi ve kamping olarak Gürlük Pýnan ve Gürlük Þelalesi hizmete açýlmýþ bulunmaktadýr. http://www.taskale.bel.tr/ TÜRKÝYE’DEKÝ TASARRUF MEVDUATI HESAPLARININ SÝGORTALANMASINA ÝLÝÞKÝN SORULAR ve CEVAPLAR Tasarruf Mevduatý ve Katýlým Fonu sigortasý nedir? Tasarruf mevduatý ve katýlým fonu sigortasý, mevduat ve katýlým fonu toplamaya yetkili mevduat ve katýlým bankalarýnýn (kredi kuruluþlarýnýn) Bankacýlýk Düzenleme ve Denetleme Kurumu tarafýndan faaliyet izinlerinin kaldýrýlmasý durumunda, mevduat ve katýlým fonu hak sahiplerinin maruz kalacaðý kayýplarýn devlet veya bu amaçla kurulmuþ özel bir kurum tarafýndan kýsmen ya da tamamen ödenmesinin garanti edilmesidir. Türkiye'de mevduatýn ve katýlým fonlarýnýn sigortalanmasý yetki ve görevi kamu tüzel kiþiliðini haiz Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonu'na (TMSF) aittir. Türkiye'de hangi bankalar mevduat ve katýlým fonu sigorta sistemine dahildir? Türkiye'de faaliyet gösteren, mevduat ve katýlým fonu kabulüne yetkili yerli ve yabancý tüm kredi kuruluþlarý ile merkezi yurt dýþýnda bulunan kredi kuruluþlarýnýn Türkiye'deki þubelerinde bulunan mevduat ve katýlým fonlarý sigorta sistemine dahildir. Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin sigorta primleri kim tarafýndan ödenir? Tasarruf mevduatý ve katýlým fonuna iliþkin sigorta primleri ilgili kredi kuruluþu tarafýndan TMSF'ye ödenir. Türkiye'de tüm mevduatlar ve katýlým fonlarý sigorta kapsamýnda mýdýr? Türkiye'de faaliyet gösteren bir kredi kuruluþunun yurt içi þubelerinde gerçek kiþiler adýna açýlmýþ olan ve münhasýran çek keþide edilmesi dýþýnda ticari iþlemlere konu olmayan Yeni Türk Lirasý, döviz ve kýymetli maden cinsinden; a) Tasarruf mevduatý hesaplarýnýn anaparalarý ile bu hesaplara iliþkin faiz reeskontlarý toplamýnýn, b) Katýlma hesaplarý birim hesap deðerleri ve özel cari hesaplarýn, 50 bin TL'ye (ellibin TL) kadar olan kýsmý sigorta kapsamýndadýr. Yurt dýþýnda yaþayan kiþilerin mevduatlarý veya katýlým fonlarý sigorta kapsamýnda mýdýr? Yurt dýþýnda yaþayan yerli ya da yabancý gerçek kiþilere ait yurt içi þubelerde bulunan tasarruf mevduatý hesaplarýnýn anaparalarý ile bu hesaplara iliþkin faiz reeskontlarý toplamý, katýlma hesaplarý birim hesap deðerleri ve özel cari hesaplarý sigorta kapsamýndadýr. Türkiye'de faaliyet gösteren kredi kuruluþlarýnýn yurt dýþý þubelerinde açýlan mevduat, katýlma ya da özel cari hesaplarý sigorta kapsamýna dahil midir? Türkiye’de faaliyet gösteren kredi kuruluþlarýnýn yurt dýþý þubelerinde açýlan mevduat, katýlým ya da özel cari hesaplarý sigorta kapsamýnda deðildir. Ticari hesaplar sigorta kapsamýnda mýdýr? Gerçek veya tüzel kiþiler adýna açýlan ticari iþlemlere konu olan hesaplar (münhasýran çek keþide edilmesi hariç) sigorta kapsamýnda deðildir. Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde bulunan kredi kuruluþlarýnda açýlan hesaplar sigortaya tabi midir? Kýyý Bankacýlýðý (Off-Shore) faaliyetinde bulunan kredi kuruluþlarýnda açýlan hesaplar sigorta kapsamýnda deðildir. Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve katýlým fonu kabulüne yetkili bulunan kredi kuruluþlarý, yurt dýþýnda kurulu ortaklýklarý, baþka banka veya finansal kuruluþlar adýna Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat veya katýlým fonu kabul edebilirler mi? Türkiye'de faaliyet gösteren mevduat ve katýlým fonu kabulüne yetkili bulunan kredi kuruluþlarý yurt dýþýnda kurulu ortaklýklarý, baþka banka veya finansal kuruluþlar adýna Türkiye'de ikamet eden kiþilerden mevduat veya katýlým fonu kabul etmeleri, evrak ya da cüzdan bulundurmalarý, personel istihdam etmeleri, bu kuruluþlarýn reklamýný yaptýrmak suretiyle müþterilerini anýlan kuruluþlara yönlendirmeleri, bu ve benzeri yöntemler kullanarak yurt dýþýnda kurulu kuruluþlar adýna mevduat ve katýlým fonu kabul etmeleri yasaktýr.. Mevduat ve katýlým fonu sigortasýna tabi olmayan diðer hesaplar hangileridir? 5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu'nun 63 üncü maddesinin üçüncü fýkrasý uyarýnca, 07.11.2006 tarihli ve 26339 sayýlý Resmi Gazete'de yayýnlanan “Sigortaya Tabi Mevduat ve Katýlým Fonlarý ile Tasarruf Mevduatý Sigorta Fonunca Tahsil Olunacak Primlere Dair Yönetmeliðin” 5 inci maddesi uyarýnca; a) Kredi kuruluþunun hakim ortaklarý ile bunlarýn ana, baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna ait mevduat ve katýlým fonu ile diðer hesaplar, b) Kredi kuruluþunun yönetim veya müdürler kurulu baþkan ve üyeleri, genel müdür ve yardýmcýlarý ile bunlarýn ana, baba, eþ ve velayet altýndaki çocuklarýna ait mevduat ve katýlým fonu ile diðer hesaplar, c) 26/9/2004 tarihli ve 5237 sayýlý Türk Ceza Kanunu'nun 282 nci maddesindeki suçtan kaynaklanan malvarlýðý deðerleri kapsamýna giren mevduat ve katýlým fonu ile diðer hesaplar sigortaya tabi deðildir. Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk edilen devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým fonu gibi yatýrým araçlarý sigorta kapsamýnda mýdýr? Kredi kuruluþlarý tarafýndan satýþýna aracýlýk edilen devlet tahvili, hazine bonosu, yatýrým fonu gibi yatýrým araçlarý TMSF'nin sigorta kapsamýnda deðildir. Serbest bölgelerde kurulu kredi kuruluþlarýnda bulunan mevduat, katýlým ya da özel cari hesaplar sigorta kapsamýnda mýdýr? Serbest bölgelerdeki bankacýlýk faaliyetlerinin 5411 sayýlý Bankacýlýk Kanunu kapsamýnda bulunmasýndan hareketle, kredi kuruluþlarýnýn serbest bölgelerdeki þubeleri nezdindeki hesaplarý da sigorta kapsamýndadýr. TMSF tarafýndan bankacýlýk faaliyetine devam etmekte olan bir kredi kuruluþundaki mevduat/katýlým fonu ile ilgili olarak sigorta kapsamýnda ödeme yapýlýr mý? TMSF, 5411 sayýlý Kanunun 63 üncü maddesinin altýncý fýkrasý uyarýnca yalnýzca faaliyet izni kaldýrýlan kredi kuruluþlarý nezdinde bulunan ve doðruluðu hiçbir þüpheye yer vermeyecek þekilde kanýtlanan mevduat ve katýlým fonunun sigorta kapsamýndaki kýsmýný öder.