Firmanın genel amacı değerini azamileştirmektir. Bu ancak, yaraları maliyetlerini aşan kararları almakta gerçekleştirilebilir. Bu açık olmasına karşın firmanın değerini maksimize etmenin gerçek anlamı çok açık değildir. Firma için değer oluşturmaya götürecek herhangi bir strateji eş zamanlı olarak üç ana değişkeni dikkate almak zorundadır; nakit akımı, zaman ve risk. Şirket için değişik potansiyel amaçların istenilirliğini değerlendirirken bunları aklımızda tutmalıyız. (Akkuş, 2008, s. 39)
Şimdi firma için muhtemel üç amacı biraz yaakından inceleyebiliriz:
Hacmi Azamileştirmek
Bazı firmalar küçük iseler etkin bir biçimde faaliyette bulunabilme imkanına sahip değildirler. Ayrıca bazı firmaların etkinsizlikten şikayetçi olacak kadar da büyük oldukları bir başka gerçektir. Diğer yandan çok hızlı büyüyen firmalar “büyüme sancılarından" zarar görebilir ve başarısızlığa uğrayabilirler. Ayrıca hızlı büyüme aşırı riske götürür. (Akkuş, 2008, s. 40)
Firmanın hacmini azamileştirmek hedefi, en azından sezgisel olarak değer oluşturmanın unsurlarından birisi olan firmanın nakit akımlarını maksimize etmek ile tutarlıdır. Ancak bu hem zaman hem risk unsurlarını dikkate almamaktadır. Bu nedenle kendi başına firmanın hacmini azamileştirmek şirketlerin ana amacı olamaz. (Akkuş, 2008, s. 40)
Muhasebe Kârlarını Azamileştirmek
Muhasebe kârları ile kastettiğimiz, belirli muhasebe kurallarını izleyerek hazırlanan firmanın gelir tablosunda raporlanan kârdır. Ancak muhasebe kârları firmanın performansının ve değerinin ekonomik bakımdan her zaman en anlamlı ölçüsü değildir. Özellikle, değer oluşturmanın en temel unsurlarından birisi olan nakit akımı ile aynı şey değildirler. Gerçekte, muhasebe zararı açıklayan bir firma, nakit masrafı olmamasına rağmen, kârları düşüren amortisman masrafı yeterince yüksek ise, pozitif bir nakit akımına sahip olabilir. (Akkuş, 2008, s. 40)
Hisse Senedi Fiyatını Maksimize Etmek
Firmanın üçüncü muhtemel amacı değer oluşturma ile ilgili bulunan temel değişkenleri hesaba katmakladır. Bu nedenle, şirket hisse senedinin fiyatını maksimize etmek amacıyla yönetilmesidir. Bu hisse sahiplerinin servetini maksimizee etmekle eş anlamlıdır. (Akkuş, 2008, s. 42)
Yatırımcılar esas itibariyle firma tarafından oluşturulan nakit akımları ile ilgilenirler. Eğer onlar firmanın gelecekte önemli ölçüde nakit akımı oluşturacağına inanırlarsa daha büyük miktarda hisse senedi almak isterler, böylece hisse senedinin fiyatı da yükselir. Eğer nakit akımı geç olmaktan çok, erken elde edilirse de hisse senedinin fiyatı yükselir. (Akkuş, 2008, s. 42)
2.1. Firmanın Finans Fonksiyonu
Finansal yönetici terimini, bir şirketin önemli yatırım veya finanslama kararından sorumlu herhangi bir kişiyi ifade etmek üzere kullanacağız. Çok küçük firmalar ayrı tutulursa tartışılan bütün kararlardan sorumlu olan tek bir kişi değildir. Sorumluluk firma içinde dağıtılmıştır. Yukarı yönetim kuşkusuz sürekli olarak finansal kararlarla uğraşır. Yeni bir üretim aracını dizayn eden mühendis de bu işle uğraşır; dizayn firmanın sahip olacağı reel varlığın çeşidini belirler. Reklam yöneticisi de işini yaparken önemli yatırım kararları alır. Önemli bir reklam kampanyası gerçekte maddi olmayan varlıklara yapılan bir yatırımdır. Eğer potansiyel müşterileriniz ürününüzden haberdar ve onu alma konusunda ikna olmuşlarsa gelecekteki satış ve kazançlarla geriye ödenecek bir varlığa sahipsiniz demektir. (Akkuş, 2008, s. 43)
2.2. Finansın Tanımı ve Finansçılar Ne Yapar?
Finans; İhtiyaç duyulan fonların uygun şartlarda sağlanması ve etkin bir şekilde kullanılmasıyla ilgili faaliyetlerdir.
Fon; Finansmanın en genel aracıdır, nakit, vadesiz mevduat, nakde çevrilebilir değerler ve gerektiğinde para gibi görev yapabilecek çeşitli unsurları kapsar.
Finans Yönetimi Yaklaşımı:
1- Yalnız nakit parayla ilgilenir.
2- İşletmede kullanılan fonların sağlanması ve idare edilmesidir.
3- Finansal yönetim, işletmenin tüm yönetiminin bölünmez bir parçasıdır.
2.3. Finans ve Finansal Yönetim
Diğer disiplinler ile kıyaslandığında modern finans kısa bir tarihe sahiptir ve 1950’lerde önem kazanmaya başlamıştır. 1950’lerden itibaren finans esas itibariyle finansal piyasalara ilişkin faaliyetlerde doğan özel bir sorunlar grubu üzerinde yoğunlaşan ayrı bir disiplin olarak iktisattan ayrılmış ve gelişmeye başlamıştır. (Akkuş, 2008, s. 35)
Esas itibariyle iki tür piyasa vardır; finansal piyasalar ve reel mal piyasaları. Reel varlık alım, buğday gibi fiziki varlığı olan bir maldır. Finansal varlık ise; tahvil gibi nakil ödemeleri şeklinde müstakbel yararlar vadeden bir maldır. Finansal piyasalar, finansal varlıkların alıp satıldığı piyasalardır. Menkul kıymet borsaları hisse senetlerinin alınıp satıldığı finansal piyasaların bir örneğidir. (Akkuş, 2008, s. 36)
Finansın diğer disiplinler ile, örneğin iktisat ve muhasebe ile çok yakın bağları vardır. Örneğin iktisat, emek ve sermaye gibi kıt kaynaklara tahsisine ilişkin genel sorun ile ilgilenirken finans yalnızca iktisadın özel bir alanını oluşturan kıt finansal kaynakların tahsisi ile uğraşır. Finansal yöneticinin karşılaştığı kararlar firmanın muhasebe sisteminin sağlaması gereken bilgiyi gerektirir. Ancak, bilgi her zaman uygun biçimde değildir ve bu nedenle finansal yönetici muhasebecinin verdiği raporları yorumlayabilmelidir. (Akkuş, 2008, s. 36)
İş yapabilmek için paraya ihtiyaç vardır. Yani günlük hayatımıza girmiş bir deyimle, işi finanse etmek gerekir.
Para, iş sahibinin kendisi tarafından işe konabileceği gibi, çeşitli şekillerde borç olarak da sağlanabilir.
Bol parası bulunan bir işadamı için işi finanse etmek zor bir sorun değildir; lüzumlu parayı kolayca işine yatırabilir. Fakat işadamının amacı işin finanse edilmesi, yani lüzumlu paranın sağlanması değildir. Amaç para kazanmak, kâr elde etmektir veya daha bilimsel ve gerçeğe uygun bir deyim kullanılır ise amaç, işletmenin varlıklarının değerini maksimum düzeye çıkarmaktır. (Akkuş, 2008, s. 36)
Geçmişte, bir işletmenin ihtiyaç duyduğu fon yada parayı sağlamak ve işletmenin sahip olduğu fonları da kullanmak için planlar yapmak ve üst yönetimin onayına sunmak olarak dar anlamda tanımlanan finans, bugün bir işletmenin yada firmanın piyasa değerini artırmaya yönelik her tür plan ve kararın düğüm noktası olmuştur. Örneğin eskiden pazarlama bölümü satılabilecek ürünleri ve satışları tahmin eder ve üretimi için bunları üretim birimine iletirdi. Üretim bölümü de gerekli mühendislik çalışmalarını yaparak üretim için gereken araç-gereç ve girdileri saptar ve bunların tedarik edilmesi için ihtiyaç duyulan fonları yada parayı finans bölümünün sağlamasını isterdi. Finas bölümü yada birimi de ihtiyaç duyulan bu fonları sağlamaya çalışırdı. (Sarıaslan & Erol, 2008, s. 5)
Ancak bugün işletmenin piyasa değerini artırmayı temel görev ve sorumluluk olarak gören finans bölümünün yöneticisi pazarlama ve üretim bölümleri ile yakın bir işbirliği içinde çalışmak zorundadır. Çünkü pazarlama biriminin önerdiği yeni ürünlerin yada artırmayı istediği satışların üretim bölümü tararfından gerçekleştirilmesi için ihtiyaç duyulacak yatırımların gerektirdiği fon yada kaynakların sağlanması finans biriminin görevidir. İşletmenin piyasa değerini artırmayı amaçlayan finans birimi yada finansal yönetici pazarlama ve üretim birimlerinin önerdiği yatırımın ve harcamaların; gerçekten işletmenin değerini artıracak derecede kârlı olup olmadığını, işletmenin varlığını devam ettirmede tehlike yaratacak derecede risk taşıyıp taşımadığını, eğer önerilen yatırım kârlı ve göze alınabilecek derecede bir risk taşıyorsa, bu yatırımın gerektirdiği kadar fona yada kaynağa işletme sahip mi değil mi, sahip değil ise ne kadarı dışarıdan ve nerelerden hangi koşullarla sağlanmalıdır, biçiminde işletmenin değerini doğrudan etkileyen soruların muhatabı finans birimin başındaki finans yöneticisidir. (Sarıaslan & Erol, 2008, s. 6)
Dolayısıyla finans yöneticileri pazarlama ve üretim bölümleri ile sıkı bir işbirliği içinde çalışmak zorundadırlar. Bu nedenlerden dolayı da finans birimleri işletmenin diğer birimleri yada bölümleri ile çoğu kez çatışma halindedirler. Çünkü diğer birimlerin istediği fon yada kaynakları finans birimi her zaman uygun görmeyebilir veya bu kaynakları sağlama imkanı bulamayabilir. (Sarıaslan & Erol, 2008, s. 6)
2.4. İşletmelerde Finans Ve Finansal Yönetim
Tüm ülkelerde ekonominin temeli olan işletmeler, emek, sermaye ve doğal kaynaklar olarak adlandırılan üretim faktörlerini mal ve hizmet üretmek amacı ile bir araya getiren bir girişimci yada girişimci grubu tarafından kurulan üretim birimleridir. Kuşkusuz mal ve hizmet üretimi için üretim faktörlerini bir araya getirme çabasına katlanan, bunları sağlamak için belli bir sermaye ortaya koyan ve her türlü riski üstlenen girişimcinin yada işletme kurucusunun temel amacı, uzun dönemde ortaya koyduğu sermayeden daha çok kazanmaktır, yani kârını artırmaktadır. Zaten kavram olarak girişimci belli bir amacı gerçekleştirmek için risk üstlenerek çaba gösteren lişi demektir. Dolayısıyla bir işletmenin kurucusu yada kurucuları veya diğer bir ifade ile sahipleri aynı zamanda risk üstlenen girişimcilerdir. Çünkü her hedefledikleri kârlılığı uzun dönemde yakalayamazlarsa, tüm çabaları boşa gideceği gibi ortaya koydukları ilk sermayeyi kaybetme tehlikesi ile de karşı karşıya kalacaklardır. Bu bakımdan her işletmenin belirgin amaçları amaçları ve bu amaçları gerçekleştirmek için gerekli faaliyetleri yerine getirecek bir örgüt yapısını oluşturması zorunlu olmaktadır. (Sarıaslan & Erol, 2008, s. 1)
Finansal yönetim, çok geniş uygulama alanı olan bir meslek ve ciddi entellektüel boyutu olan bir akademik disiplindir. Bu mesleği icra edenler dünyanın her yerinde göreli olarak daha fazla kazanç elde etmekte; bu işin teorisiyle uğraşan akade misyenler ise göreli olarak daha büyük entelektüel çaba harcamak zorunda kalmaktadırlar. (Gürsoy, 2007, s. 3)
Akademik bir disiplin olarak finansal yönetim, aslında mikroiktisadın bir uzantısıdır. Mikroiktisat, firmaların kaynak kullanımlarının optimizasyonu koşullarını inceler, ancak parayı bir kaynak olarak değil, bir değişim aracı ve ölçü birimi olarak kullanır. (Gürsoy, 2007, s. 4)
2.5. Bir Disiplin Olarak Finans
Bir disiplin olarak finansın üç ayrı ana bölümü vardır. Birincisi şirketlerin finansal yönetimine ilişkin olanıdır. Buradaki temel sorun fonların nasıl elde edileceği ve nasıl kullanılacağıdır. Finansın ikinci kesim finansal piyasalar ve finansal kurumlar üzerinde yoğunlaşmıştır. Üçüncüsü ise yatırımlar ile ilgilenir. (Akkuş, 2008, s. 37)
Finansal piyasalar, finansal varlıkların alıp satıldığı piyasalardır. Menkul kıymet borsaları hisse senetlerinin alınıp satıldığı finansal piyasaların bir örneğidir.
Tipik bir şirkette, finansal yönetici finansal piyasalardan fonları sağlar ve bunları reel mallara yatırır.Finansal kurumlarda ise, finansal yönetici finansal piyasalardan fon sağlar ve bu fonları finansal varlıklara yatırır.Örneğin bir banka finansal yöneticisi, mevduat alır ve bu yeni elde edilmiş fonları ev amak isteyen bir müşterisine kredi olarak verebilir. (Akkuş, 2008, s. 37)
Şirketlerin finansal yönetimine ve finansal kurumlarla piyasaların incelenmesine ek olarak, finans, yatırımları da içermektedir. Bu alan esas itibariyle, en iyi finansal varlıkların veya bunların portföyünün seçimi ile uğraşır ve bir şekilde elde edilmiş fonların tahsisi üzerine yoğunlaşır, insanların bütün parasını bir hisse senedine mi yoksa hisse senetleri ve tahvillerin portföyüne mi yatırması gerektiği gibi konularla uğraşır. (Akkuş, 2008, s. 37)
Finansın bu üç alanı birbirini tamamlamaktadır. Finansal yöneticiler bankalar gibi finansal kurumlarla iş yapmak zorunda oldukları gibi, firmanın hisse senetlerini borsada satmak isteyebilirler de. Bunun anlamı firmanın hisse senedini yatırımcılar için çekici yapmak zorunda olmalarıdır. Bu nedenle finansın bir alanı diğerleri ile yakından ilişkilidir. Şirketlerin finansal yönetimi ile ilgileneceğiz, ancak gerektikçe finansal kurum ve piyasalar ile yatırımlar konusuna da değineceğiz. (Akkuş, 2008, s. 38)
İşletme bir şirket halinde ise varlıkların değerinin maksimum yapılması, bunun toplam hisse senetlerinin değerini maksimum yapmaktadır. Varlıkların değerini maksimuma çıkarmak için para veya sermaye zorunlu, fakat yeterli değildir. (Akkuş, 2008, s. 38)
2.6. “Finans Yönetimi”nden Beklentiler
İş dünyasında değişik konularda yaşanan kavram kargaşalarından biri de “Finansal Yönetim” ve “Finans Yönetimi” deyimlerinin yeterince anlaşılamamasıdır. Birçok yöneticinin ve hissedarın kafasında; Verimlilik, Kârlılık, Yatırımın geri dönüşü, Nakit akışı, Vergilendirme, Maliyet muhasebesi, Enflasyon muhasebesi gibi kavramlar birbirne girmiş durumdadır. Büyük şirketlerde çalışan yöneticilerin yanı sıra, hisse sahiplerinin bile ne yazık ki; Maliyet ve Masraf kalemlerini bile birbirinden ayırt edemedikleri görülmemiş şey değildir. (C.Gel, 2004, s. 22)
2.7. Operasyonel Yönetimde Finansal Farkındalık Kavramı
“Operasyonel Yönetimde Finansal Farkındalık” kavramının doğru bir tanımını yapmak için, öncelikle, birtakım yanlış anlaşılmaları bertaraf etmek gerekir. Bu nedenle ilk olarak bu kavramın “Ne olmadığını” net olarak anlamamız gerekir:
“Operasyonel Yönetimde Finansal Farkındalık” kavramı, bir “Finansal Yönetimi” programı değildir.
“Operasyonel Yönetimde Finansal farkındalık” kavramının içinde; Nakit yönetimi, finansman, geleneksel tanımıyla muhasebe, vergilendirme, genel idare masraflarını kontrol altına alma gibi geleneksel finans konularına yer yoktur. (C.Gel, 2004, s. 31)
Operasyonel Yönetimde Finansal Farkındalık kavramında hedeflenen nedir?
- Şirketin ve şirketteki tüm departman ve bireylerin, asıl faaliyet sahalarındaki operasyonel başarılarını ve verimliliğini ölçebilmek
- Gereken önlemleri bu ölçümlere dayanarak almak
- Verimliliğe ve kârlılığa yönelik, aklı başında bir plan yaparak yola çıkmak
- Yapılan plan ve alınan önlemlerin getirisini yine çok doğru bir biçimde ölçmek
Bu döngü içinde şirketin kârını azamiye çıkarmak (C.Gel, 2004, s. 32)
Operasyonel yönetimde finansal farkındalık kavramının, şirketin finansmanıyla, risk sermayesiyle, ödemeler dengesiyle, nakit yönetimiyle hiç bir ilgisi yoktur. (C.Gel, 2004, s. 34)